Batı ile doğunun daha ilk çağlardan itibaren temel ayrımı Doğu’da insana tapılırken, Batı’da tanrılara tapılmasıdır. Doğunun rahip krallık, ilah krallık anlayışı ile, Isparta kralları arasındaki temel ayrım da işte burada yatmaktadır.
Rahip kral, veraset yoluyla tanrısal bir kaynaktan gelmekte olup, karşısında hiçbir ölümlünün söz söyleyebilmesi olanaksızdır. Ya doğrudan doğruya tanrıdır, ya da tanrının yeryüzündeki temsilcisidir. Ona karşı çıkmak tanrıya karşı çıkmaktır.
Isparta kralları ise, meclisin belli süreler için seçtiği normal sıradan yöneticiler olup, icraatlarına itiraz edilebilir ve denetime açık olup, denetlenebilir. Hatta bir birlerini denetlesin, dengelesin diye, bazı dönemlerde iki kral birlikte seçilerek iş başına getirildiği dönemler olmuştur.
Büyük İskender'in generalleri de, her konuyu kendisiyle tartışabilir, İskender’in önünde eğilmez, elini, eteğini öpmezlerdi. Fakat doğu seferi sonrasında İskender’in, gittiği her yerde ilah kabul edilmesi ve özellikle de Mısır'da en büyük tanrı olarak kabul edildikten sonra, rahip
krallığı benimsemesi: İskender ile generallerinin arasının açılmasına neden olmuştur.
Roma'da da krallar, imparatorlar seçimle göreve gelir ve senatoya karşı sorumluydular. Yalnızca kriz dönemlerinde, altı aylık bir süre için seçilen diktatörlerin sorumluluğu yoktu. Diktatör kendisine verilen altı aylık süre içinde, krizin aşılması için uygun göreceği her önlemi almakta serbest olup, süre sonunda aldığı önlemlerden dolayı sorumlu tutulamazdı. Ama bu durum da altı ayla sınırlıydı.
Ama şarklı yönetim geleneğinde seçilme, denetim ve sorumluluk olmadığından; demokrasi, seçimler, hak ve hürriyetler de, şarka özgü farklı bir gelişim göstermiş; insana tapmaktan vazgeçilemediği için, aslında öteki değerlerin, zaten hiçbir değeri kalmamıştır.
Fakat şarklı kurnazlığı devreye girerek, sanki başka değerler de var ve yaşanıyormuş gibi göstermiştir. Aslında şarklı toplum, kahraman ve kurtarıcılar toplumu olup, hep kahraman ve kurtarıcı yetiştirmiştir. Kahramanlar toplumu sözde hep kurtarmış, ama toplum nedense hiçbir yere gelememiştir. Aslında kimin kimi kurtardığı belli de değildir.
Bu yüzden, Doğunun Mete Hanları, Cengiz Hanları, Timurları, Şah İsmailleri varken, Batının hanedanları, krallık ve imparatorlukları vardır. Ve Doğuda hala, liderler, kahramanlar ve kurtarıcılar ön plandadır. Bunlar: “Kendim için bir şey yapıyorsam namerdim” der. Kendilerini topluma adamıştır(!) Ve Doğuda bu masallar, bu gün de, hala ayaktadır.
Oysa Batıda bugün de vekil, bakan, kral, kraliçe normal sıradan bir yaşam sürdürür. Kendi başına çıkıp sokakta dolaşabilir ve trafikte hata yaparsa polis ceza yazabilirken bizde konvoylar halinde dolaşılır, yollar kapatılır, trafik değiştirilir.
Bırakın üst düzey yöneticiyi veya ona ceza kesmeyi, uzak akrabasını bile polis durdursa, korumaları hem polisi döver ve hem de o polisle amiri sürülür. Çünkü bizdekiler, seçilmemiş de olsa hileyle de gelse, yine de kutsaldır. Ya da en azından kutsal devleti temsil etmektedir. Yani sıradan vatandaşın tabi olduğu sisteme tabi olmazlar. Çünkü Doğuda yönetenin dokunulmazlığı vardır.