19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

İnsanlığın En Büyük Düşmanı Devletlerdir.


Beli bükülmüş, yüzü kırış, kırış kırışmış, yaşamaktan bezgin yaşlı bir kadın, kısılmış sesinin var gücüyle: isyan ediyor, ağlıyor, umudu kalmamış insanlıktan, ellerini açıp Tanrıya yalvarıyor. Ağıtlar yakıyor, lanetler yağdırıyor savaşa. Devletlerin kan tutkusuna, devletlerin leşle beslenme geleneğine, devletlerin vampirleşmesine.

Ey birbiriyle sidik yarıştıran devletler: bu kadının suçu ne? Dünyada devletler olmasa bu kadın ne kaybederdi. Bu kadının hayatına devletin katkısı ne?

Kadının yüzünde korku, dehşet ve panik! Gördüğü ne cehennem, ne azrail, ne şeytan, ne de zebani. Kucağında kolunun birisi kopmuş, yüzü gözü kan içinde birçocuk ve ölmüş öteki ikisi yerde yatan. Çocuk yaşadığı korku ve dehşetin etkisinden çıkıp, ne açısının, ne de kopan kolunun farkında. Gözlerinden nefret fışkırmakta. Kaşının üstünde bir yara var kanayan. Ve bir devlet bunu yapan.

Ey savaşı icat eden, savaşların kan ve gözyaşıyla beslenen devletler, bu çocuğun ve yerde ölü yatan çocukların suçu ne. Suçlusu kim. Revamıdır iki yaşında, 70-80 santimlik boyu ve 7-8 kiloluk bebek bedeninde 7-8 yara ve tek kolla, mahkum etmek onu korkular içinde yaşamaya. Razı olur muydunuz, bebeğinizin parmağı kırılsa, burnu kanasa.

Üç çocuğunun ölülerini yan yana yatırmış, içi içine sığmayan, yüreğinde bombalardan dana güçlü patlamalarla yas tutan bir baba. Ana yeni ölmüş yanlarında yatmakta ve kulağından hala kan sızmakta. Çocuklardan birinin beyni dağılmış, sızmış etrafa ve yüzü tanınmamakta. Baba ötekinin kopmuş bacağını ne yapacağını bilemez durumda, elinde tutmakta.

Ey insanlık celladı, kin ve nefretin kökeni devletler. İnsanları köpekler gibi boğuşturup, seyreden devletler. İnsanların beynini vatan, millet, devlet ve din palavralarıyla yıkayıp, insanları birbirine düşman edip, insanları birbirine kırdırıp, yönetim saltanatı sürenler. Bilirim sizi ve pislik devletinizi, bebek ve kadın ölüleri de etkilemez hiçbirinizi.

Biri üç, biri beş yaşında iki kız çocuğu ve aralarında muhtemelen müşterek oynadıkları bez bebekleri! Gözleri kapalı, dünyanın pisliğinden, vahşetinden, kurtulmuş, nefret duygularından arınmış, sessiz ve sakin ve sanki bir huzur ortamının dinginliğini aksettirmekte ve belki de cennette dolaşıyorlar, İsrailli çocuklarla el ele.

Ey devlete tapan insanlar, savaşlara destanlar düzen ozanlar, şehitlik ve kahramanlık peşinde koşanlar, devletlerin verdiği afyonları yutanlar ve bu afyonkeşlik sarasıyla, insanlığa saldıran sıradan insanlar. Savaşlarla sizin ne ilginiz var. Sizin kaybedecek neyiniz var. Cephede yanınızda, parsayı toplayanlardan, yukarıdakilerden, devletten ve yönetenden kim var? Arada devletler olmasa, sizi savaştığınız insandan ayıran bir fark mı var? Sizin boynuzunuz, onun kuyruğu mu var? Oysa dünyanın her yerinde aynıdır insanlar.

Evet, İsrail’in bu gözü dönmüş son saldırısı da, yazmakla anlatmakla bitmez bu manzaralar. Televizyonlardaki görüntüleri, internet ve basında çıkan resimleri, internette gelip giden mailleri dikkatle inceleyen herkes bu manzaralardan istemediği kadar bulabilir.

Aslında kimyasal silah kullansa ve Hitler gibi daha toptan ve acsız gazla öldürse daha iyi olur derim bana sorsalar. Çünkü ölenler ve bunların kadın, çocuk, genç yaşlı oranları arasında bir fark yok. Hatta ölenlerin üçte biri çocuklar. Bir o kadarı kadınlar ve yaşlılar. Bundan farklı mı olacaktı durum, kullanılsaydı kimyasal silahlar.

İşte bu dehşet ve vahşet resimlerinin ressamı devlet. Resmi bir ordusu olmayan, askeri örgütü olmayan bir buçuk milyon insanın yaşadığı bir kenti (bölgeyi) rastgele bombalıyor. Uluslararası kurumların yasaklamış olduğu silahlarla. Ve tüm devletler aynı kötülük düzeninin bir parçası olduğundan susuyorlar, sessizce seyrediyorlar.

Ama tabi kıyım bitince konuşacaklar. Ve hatta insanlık üzerine nutuklar atacaklar. “Kantarın topuzu biraz kaçmıştır ama, İsrail’in de kendini savunma hakkı var” diyecekler utanmadan.

Oysa İsrail’in haklılığı, dünya ağır siklet boks şampiyonu birisinin, kendisine fındık kadar bir taş attı diye beş yaşındaki bir çocuğu bacaklarından tutarak kafasını taşlara vura vura öldürmesindeki haklılıktan öte bir şey değildir. Karşısında asker ve ordu olmadığı için ve İsrail’in terörist ilan ettiği insanlar evde, okulda, hastanede, sokakta, camide , çarşı pazarda, kısacası her yerde olabileceğinden her yeri bombalama hakkını kendinde bulması; Hitler’in Yahudilere uyguladığı toplu kıyımlardaki haklılığından daha fazla ve anlamlı değildir diye düşünüyorum.

Nasıl ki İsrail yönetimi seçimleri almak ve taraftar toplamak için şahinlik gösterisi yapıyorsa, Hitler de taraftarlarını çoğaltıp sistemini oturtmak için düşmanlar yaratıp, bu düşmanı yok ederek halkı kurtarıyor, şahin oluyor, kahraman oluyordu. Çünkü İsrail de Almanya gibi bir devletti.

Yani o bir devlet. Ve çünkü orada seçim yapılacak. Çünkü orada, gücü ele geçirmek, yani devleti ele geçirmek için mücadele verilecek. Seçimlerde de, o kadar olacak. Ama bilinmez, “Olacak o kadar’ın” sınırı nerelere varacak.

Dünyada devletlerin ortaya çıktığı günden bu yana, devletler savaşa savaşa, savaş kanıksanıp, savaş kutsallaştırılıp, insanların savaşan devlete, insanların vahşete, insanların şovenizme, emperyalzme, insanların insana karşıt her şeye tapması sağlandığından, Filistinli sivil halk, Filistinli kadın, Filistinli çocuk öldürülerek, kahramanlıklar yaratılarak seçimde beş sandalye fazladan kazanılacak. Diyelim ki beş günde 500 çocuk ölse, beş koltuğa 500 çocuk, hiç de çok sayılmayacak.

Çünkü devletin varlığı dünyada her türlü varlığın varoluş gerekçesinden daha önemli bir gerekçedir. Çünkü savaşın ve ölümün sembolüdür. Çünkü İnsanların beyni yıkanıp, yüreğine: devlet, millet, kahramanlık ve şahinlik tohumları ekilmiştir. Onun için, yani herkes devlete taptığı gibi savaşa da tapar. Fakat yine de sıradan insanla aydının farkı vardır. Sıradan insan açıkça ve doğrudan taparken savaşa, bu konuda uygar insan oldukça ikiyüzlü davranır. Uygar insan daha fazla tapsa da savaşa, isteksiz görünmesi, karşı çıkıyormuş gibi yapması, nezaket gereğidir. Uygarlığının gereğidir. Uygarlık da zaten aynen böyle bir şeydir.

Savaşların tüm bu kötülükleri, her savaşta yaşansa da, anlık öfkelerin ardından unutulup gitmektedir.Hatta her seferinde daha beterini, daha insafsız katliamların: daha da kadınlar ve çocuklar üstünde yoğunlaştırılan biçimlerini, okulların hastanelerin bombalanmasını gördükçe insanlar, artık değer verilecek, korunacak hiç bir değer kalmadığından, etkisi daha da azalmakta, savaşlar kanıksanmakta ve yaşamın doğal bir parçası olarak algılanmaktadır. Bir spor müsabakası, bir gösteri sanatı kadar doğallaşmıştır.

Bu yazılarımızı İsrail’in Gazze’deki vahşeti için yazsak da, üç aşağı beş yukarı tüm devletler aynıdır. Örneğin ABD’nin Irak’ta yaptığı katliamlar da, yukarda yazılanlardan farklı değildir. Hatta, Irak, Gazze, Vietnam, Kore, Bosna, Cezayir, Sibirya, Sudan, Somali, Afganistan, Burundi vs. hepsi de devletlerin, aynı vahşet ve katliam senaryolarının bir parçasıdır.

Şu anda masumu oynayan Irak’ın da, Halepce katliamı, günümüze çok uzak değildir. Halepçe’yi yaşıyanlarsa, henüz devletleşme aşamasının en başında, Kerkük’te etnik temizlik yürütmektedir.

Kısacası savaşmak için devletlere her şey bahanedir. Devletin en iyisi, sevmediği vatandaşını öldürtür, faili meçhul cinayet işler. Ya da karşıt kesimden, yani ötekileştirdiklerinden ölene seyircidir.

İnsanlık savaş istemiyorsa, insanlık bu pisliklerden kurtulmak istiyorsa, devletler ortadan kalkmalı, devletsiz bir dünya düzeni oluşturulmalıdır. Tüm insanlık, sınırların olmadığı, tek bir dünyanın vatandaşları olarak kucaklaşmalıdır.

Yayın Tarihi : 19 Ocak 2009 Pazartesi 14:03:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Gökhan IP: 85.100.103.xxx Tarih : 21.01.2009 00:24:06

Sayın Öner,öncelikle bu başlığın tehlikeli olduğunu belirteyim.Çünkü hesapta,Devletler milletlerin refahı huzuru ve gönenci için vardır.Yani devlet millet için vardır.Ama gerçekte durum böyle değil.Çünkü ekonomiyi devletler değil büyük çokuluslu şirketler belirliyor.Bir şirketin varoluş sebebi enfazla kâr elde etmektir.Devletin varoluş sebebi ise vatandaşın refahı huzuru,güvenliğidir.Bunlar birbiri ile çakışır.Silah üreticisi büyük şirketler silahı kim için yaparlar?Kim talip olursa onun için.Silah Dünya huzuru ve barışı için tehdittir.Ama üretimi engellenemez.Bu arada suç çeteleri ve terör örgütleri de bu silahlara rahatça ulaşırlar.Özellikle ABD de silah edinmek çok kolaydır.Ayrıca bugünün teknolojisi ile silah ile işlenebilecek birçok suç engellenebilir.Ama engellenmiyor.Düşünün silahlar sadece devletlerin polis ve ordusunda kullanılabilrse denetimi çok rahattır.Ama böyle olursa silah üreten şirket kâr edemez.Aynı konu uyuşturucu için de geçerlidir ki,üşünün günümüzde uydudan toprağın altındaki mineraller bile görüntülenebilirken nerede ne ekilmiş olduğunun bulunamaması imkansız.İşte bu yüzden küreselleşmeye karşıyım.Küreselleşme demek tekelleşen şirketlerin insanlığı köle durumuna getirirken çevreyi de mahvedetmesi demek olduğuna inanıyorum.


İzzet Kütükoğlu IP: 85.99.7.xxx Tarih : 22.01.2009 13:27:09

Sayın Öner, devletten çok şikayet eden biri olmama rağmen, Bu yazınıza katılmıyorum. Devletsiz olmaz, Hele Türk milleti hiç olmaz. devletsiz bir dünya bir hayaldir! Resmi bir devlet olmasa bile, toplumlar devletleşir, çünkü buna ihtiyaç vardır. Devletsiz bir toplum, devletsiz bir dünya düşünemiyorum. Devlet derken; bu yazınızda bir kafa pusluluğu olduğu düşüncesi oluştu bende kusura bakmayın! Devlet kurgusal bir mekanizmadır. İyi bir devlet kurgularda bu devlet işini yaparsa ne ala. Kötü bir devlet kurgularda, kurguladığınız devletin ne ettiği belli olmazsa düşman başına! Lakin, devletleri yöneten otoriteyle devleti ayırmak gerekir. Otorite kötü ise, devlet otoriteye itaat etmek durumunda ise bir takım kötü işlerde yapmak durumundadır. Denge denge, ölçü ölçü, her yerde, her konuda olmazsa olmazdır. saygılarımla.