20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

İsa Kayacan Şiiri


Prof. Dr. İsa Kayacan için bir şeyler yazmak, onun üretkenliğini, dostluğunu yardımseverliğini kendimce anlatmak, her zaman yardım için uzanan bir eli tutmak gibi geliyor, tutmazsam sanki eli havada kalacak, vefasızlık olacak gibi bir duygu uyandırıyordu bende.

Ve bu duygu, ödenmemiş bir borç ve yerine getirilmemiş bir görev gibi buruyordu içimi her an. Çünkü edebiyat dünyasında, hep karşılıksız ve ayrımsız veren, yardıma hazır, uzanmış bir eldi, İsa Kayacan.

Fakat o kadar çok yazmış ve bir o kadar da çok yazılmış ki İsa Kayacan: “Ne kalmış yazılacak ve ben ne yazacağım” diyor insan. Neredeyse yazdıklarına denk gelecek hakkında yazılanlar. Ama yazmadan da edemezdim, bu denli yazma ihtiyacı içindeyken. Bu yüzden, önce bir durum tespiti yapayım dedim. Ve gördüm ki, anlatmak olanaklı değil onu, sıradan bir yazıyla, kitaplara sığmazken?

İsa Kayacan/ Uzanarak Burdur’dan Ankara’ya/ Oradan kök salıp tüm Anadolu’ya/
“İşte Hayatım” adlı yapıtında/ Sığmayıp taşmışsa/ 16x24 ebatlarında/ 3.5 Santimetre kalınlığında 720 sayfalık bir kitaba./ Nasıl sığdırabilirim ben onu/ Burada sıradan bir yazıya.

Gerçekten yazdıklarını, bir ömre sığdırmak olanaksız gibi bir şey. Şimdi bununla ilgili rakamları burada yinelemek istemiyorum. Çünkü kendisiyle ilgili olarak yazılan sayısız yazıda, defalarca dile getirilmiş bu rakamlar. Özetle, yüzden fazla kitap, binlerce gazete ve dergide on binlerce yazı yazmak, sanırım dünyada çok az yazara nasip olabilecek bir başarıdır.

Ve yalnızca bu kadarı bile onun üretkenliğini, yazmayı yaşam tarzı haline getirdiğini ve tüm ömrünü yazıyla geçirdiğini göstermektedir. Geçim kaynağı olmasa da, mesleği yazarlıktır denilebilir. Daha doğrusu o çalıştığı görevleri ve yaşadığı her şeyi yazıya dökmeyi, başarıyla gerçekleştirmiştir.

“Meslek Destanım” adlı uzun şiirinde, her mesleğe girip çıkmış ve tüm mesleklerde kendisini başarısız hissetmiştir. İşte o şiirden alınmış üç kıta.

“İmam oldum/ Yanlış namaz kıldırdım/ Hancı oldum/ Her müşteriye/ Bedavadan ayaz aldırdım.”
“Kahya oldum/ Çiftlik kurudu/ Avcı oldum/ Bütün kuşlar kayboldu.”
“İçişleri bakanı oldum/ Hadiseler çoğaldı/ Dışişleri bakanı oldum/ Memleket yalnız kaldı.”

Hemen her mesleğin sayıldığı bu uzun şiirinde Kayacan’ın başarısızlık nedeni de açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü o yazmak, Anadolu’yu yazarak dolaşmak ve yazarak Anadolu’ya yayılmak; yazanların elinden tutmak, yazının hapsinde gönüllü kalmak için yaratılmıştı. O yüzden bu denli çok yazmış ve bu denli çok yazılmıştı. Tüm düşleri, tüm düşünceleri yazacaklarında yoğunlaşmışken, yazının dışında başarılı olamazdı elbette. Olsaydı eğer, bu kadar yazamazdı.

***

Bu yüzden, bunca yazan ve hakkında bunca yazılar yazılan birisi için, tutup da ben de bir şeyler bulup yazmak yerine, birazcık onun şiirlerinin arasında dolaşmayı yeğledim. İsa Kayacan’ı, insanlara ve olaylara bakışını, düşüncelerini, şiirlerinden yakalamaya çalıştım. Ve işte bu pencereden bakınca, ilk göze çarpan özellikler.

İsa Kayacan neden dost bir el, neden yardımsever, neden insanlar onu bu denli sever? Çünkü o, insanlardan insanca özellikler bekler, insanca olmayan davranıştan nefret eder. İşte bu bağlamda “Bu Adamlar” şiirinin son dörtlüğünden dökülenler.

“Dışardan bakınca/ Hepsinde onur/ Hepsinde kibir/ Adam sandıklarımız/ Döküldüler bir, bir” diye, görünüşün aldatıcı yüzünü sergiliyor.

“GÖRDÜK” şiiriyle göstermeye çalıştığı tiplerden birkaçı da şöyle.
“Dostluğu menfaat olan/ Gülleri açmadan solan/ her şeyi ile yalan dolan/ Pek çok zavallılar gördük.
Oradan oraya kayan/ Tüm yürüyüşleri yayan/ Kendi kendini dev sanan/ Sayısız cüceler gördük.
Etiket peşinde koşan/ Sahte gülüp sahte coşan/ İzi gittikçe kaybolan/ Her gün küçülenler gördük” diye, insanlarda görmek istemediği özellikleri gösteriyor.

“BİZİM” şiirinde Anadolu’nun özlenen ve örnek gösterilen kırsal yaşam tarzını:
“Bizim mutluluğumuz/ Acı soğanlarladır/ Bizim dostluğumuz/ Mert olanlarladır” dörtlüğünde dile getirilirken, Türkülerin Anadolu insanı üzerindeki etkilerini de “YARIDA KALDI” şiirinden izleyebiliriz.

“Karacaoğlan’dan/ Bir türkü tutturdu radyo/ Dinledim hüzünlü, hüzünlü/ Kırdım kalemleri hırsımdan/ Yalnızlığımdan/ Garipliğimden/ İsyan ettim tüm gücümle.”

Anlaşılan Anadolu’da yaşamın kalıbı kısası, sonucu özeti, sancısı öfkesi, coşkusu ilacı, türkülerdir. Karacaoğlan’lar, Pir Sultan Abdal’lar, âşıklar, ağıtlar, davullar, zurnalar, sazlardır. Anadolu acı soğan kuru ekmek, ama ağlayıp sızlamadan dik durmak, acıları türkülerle savuşturmaktır.

***

Hayata bakışını, yaşam mücadelesini, yaşamak denen şeyin çelişkilerini ve kader denilen bilinmezle ilişkilerini sanırım aşağıdaki mısralar en veciz biçimde anlatmaktadır.

Şu insanlar, ömürlerince iyi yaşamak isterler
Fakat yine kaderlerinin çizdiği yoldan giderler.

Yine yaşam, yaşanan ve yaşamdan beklenenlere örnek olarak “Kim Anlar” ve “Avaz Avaz” adlı şiirlerine bakalım.

“KİM ANLAR:
Bu günler kararıp tükenince yıllar
Belki dile gelir geçmiş hatıralar
Kimi zengin kimi fukara insanlar
Dertler içinde öldüğümü kim anlar

“AVAZ AVAZ:
Ben soğuklardan bıkmışım
Nedense gelmiyor bu yaz
Hep beyhude bağırmışım
Senelerce avaz avaz.

Bu şiirlerinde de görüyoruz ki, yaşam: yaşanan andan bir şeyler beklemek, bir şeyler elde etmek. Fakat bazen beklenen, zemheride nazlı bir çiçek veya ömrü saatlerle sınırlı bir kelebek ve çok zordur onu elde etmek. Ama İsa Kayacan, geç de olsa, güç de olsa, ulaştı beklentilerinin pek çoğuna. Hem de sınırsız bir çalışma azmiyle, el emeği, alın teriyle.

***

Hiç şüphesiz ki, şiir bir gönül işidir, bir sevgi ve duygu işçiliğidir. Şair olup da sevgiyi işlemeyen, aşka değinmeyen, ayrılık ve acı çekmeyen, vuslat beklemeyen yok gibidir. Zaten bunlar olmadan aşk olmaz, içinde duygulara ve insana ait, içinde doğala ve doğaya ait bir şey bulunmayan yazı da, şiir değildir.

Bu yüzden İsa Kayacan’ın şiirlerinde de, en çok sevgiyi ve sevginin pek çok çeşidini buluyoruz. Doğaya ve doğallığa duyulandan, aşka ve aileye dek, bir sevgiler demeti şiirleri. Ve adeta bu sevgi selinin içinde boğuluyoruz. Eşi Sebahat Hanım için yazdığı “Ömrümce” adlı dörtlükte aşkını dile getirirken, “Ne Çabuk Geçti” şiirinde aile sevincini, bakın eşiyle nasıl paylaşıyor.

“ÖMRÜMCE:
Sana ömrümce inanıp, ömrümce seveceğim,
Kadınım, taptığım, kuvvet kaynağım diyeceğim
Varlığımı uğrunda harcayıp, tüketeceğim
Kalbimdeki meydana, anıtını dikeceğim.”

“NE ÇABUK GEÇTİ:
Yıllar ne çabuk geçti/ Çocuklar büyüdü hanım/ Serpil sepildi/ Ve gelin oldu./ Gül bir gül hassaslığında/ Koşuyor, coşuyor/ Filiz, bir filiz yeşilliğinde/ Çocuklarımız/ Evimiz malımız, mülkümüz/ her şeyimiz onlar hanım.”

Doğaldır ki, sevgi eşle, aile ile çoluk çocuk ile sınırlı değil. Sevgi devasa bir duygu, sarılsa ona insanlık, sevgi tüm insanlara ve tüm doğaya yetebilir. Bu yüzden Kayacan’ın şiir dünyasında da, sevgi sınırsız bir evrendir.

“AYRILAMAM” şiirinde:
Gözümsün, kaşımsın/ Ekmeğimsin, aşımsın/ On sekiz yaşımsın/ Senden ayrılamam/ Toprağımsın, taşımsın” diyor. “GELİYOR” adlı şiirlerinde bununla da yetinmeyip çok daha ileri gidiyor.

“Gözlerin için/ Dağların başına çıkıp/ Çadır kurasım geliyor/ Zeytin gözlerine bakıp/ kapında hayatımca/ Nöbet tutasım geliyor.”
“Yalnızlıklarla/ baş başa bırakma/ hırçınlaşıp/ Tüm beraberlikleri/ Bölesim geliyor.” Diyor.

“GEL” şiirinde ise: “Susadım dudaklarına/ Duymuyorsun ağladığımı/ Gözyaşlarımı kuruladığımı/ Gördüğünde gel;” diyor. “Her Şeyimsin” de, sensiz yapamıyorum diyor.

“HER ŞEYİMSİN: Dudaklarımda şarkısın/ Söylüyorum, söylüyorum, susamıyorum/ Masamda rakısın/ İçiyorum, içiyorum, kanamıyorum/ Elimden gelmiyor düşünmemek/ Yapamıyorum sensiz,” diyerek aşk için her şeyini ortaya koyuyor.

“ARIYORUM’da:
Karadan uzak, denizden yakın ellerin
Beni bağladı bu yerlere, tatlı sözlerin” diyor.

Ama aşk, bir şeyler vererek kazanılacak, alınıp satılacak bir şey değil ki. Aşk karşılıksız sevmek, aşk ayrılık, aşk beklemek, aşk acı çekmek… Aşk sitem etmek… Ve işte sitemler.

“AYRILIK l
Seni sevdim seveli, güldürmedin hiçbir zaman
Gözlerim yoruldu artık, yıllarca ağlamaktan
Yalnızlıklar içinde, ahh yok derdimden anlayan
Seni sevdim seveli, güldürmedin hiçbir zaman

“NOKTALI VİRGÜL şiirinde ise şöyle diyor:
İçimden gelmiyor git demek
Sevgimi oyuncak ettin be hey bebek
Aşkımın büyüklüğünü, anlamadın demek
İçimden gelmiyor sevmiyorum demek.”

***

İsa Kayacan, şiiri ciddiye alan, ve ciddiye alınmasında ısrar eden bir anlayışı da her toplantıda dile getirmektedir. “Şimdi yolda gelirken otobüste bir şiir yazdım, onu okumak istiyorum” denilmesinden nefret eder. Şiirde duygulara saygılı olmakla birlikte, bu ilk duyguların bir akıl mantık süzgecinden geçirimesini, şiirlerin dinlendirilmesini ısrarla savunur. Kayacan’ın bu düşünceleri beni de derinden etkilemiş olmalı ki; “Şiirlerini dinlendir” diye bir şiir yazmama neden oldu ve işte ondan iki dörtlük.

Beklet şiirlerini, biraz dinlendir
Ve birkaç günde bir, gözden geçir.
Bazen mısraların yeri değişir
Bazen de aklınıza yeni bir şey gelir.

Bazı sözcükler çıkarılır, bazen eklenir
Bir sözcük yerleştirme oyunudur şiir
Bir bulmaca, bir pazıl gibidir.
Dinlenen Şiiler: beslenir, gelişir. (Antalya 19.06.07)

***

İsa Kayacan’ın sevgilerinin, en büyüklerinden birisi de, elbette ki sevginin de ötesinde bir aşk, bir tutku haline gelmiş olan Burdur sevgisidir. Burdur için neler yazmış neler söylemiş ve bunlar Türkiye basınında ne kadar yer almış, bunlar çok yazılıp söylenmiş olduğundan, ben rakamlar üzerinde durmayacağım. Ben “Burdur Tutkusu” adlı şiirimde, onun Burdur aşkını, kendi Burdur sevgimle karşılaştıracağım.

BURDUR TUTKUSU:
Kavramlar karıştı yine/ Ve yitirdi anlamını/ Yitirdi her şey bir, bir.
Duygular artık çok sığ/ Fark etmiyor şu ülke, bu şehir./ Artık benim için/ Gurbet de bir, memleket de bir.

Fakat:/ Burdur’un gönlümdeki yeri/ Hiç değişmemiştir./ Burdur sevgisi / Burdur özlemi
İçimde her daim akan / Devasa bir nehirdir. (06.06.08 Bucak)

Ama: “Herkes beni Ankara’larda sanır
Burdur’da bir dam çökse içim parçalanır,”

Diyen İsa Kayacan’ın/ Burdur tutkusu ise/ Benimkinden de derindir/ Onun Burdur aşkı/
Hiçbir şeyle kıyaslanamaz/ Ölçüye tartıya gelmez bir şeydir.

Ayrıca hakkında yazılan yazılar bir yana, onun için yazılan şiirler toplansa birkaç kitap eder.

***

Görüldüğü gibi Prof. İsa Kayacan, Türk yazın hayatının kilometre taşlarından birisi, Anadolu’nun ulu çınarları gibi, edebiyatımızın ulu çınarlarından birisidir. Saçını değirmenlerde değil, ülke sevgisi, insanlık sevgisi ve hizmet aşkıyla ağartmış, dost ve bilge bir kişi. Ve işte bunu ispatlayan şiiri.

“BİZ NELER BİLİRİZ:
Biz yıkık değirmenlerde/ Çok un öğüttük./ Çarkın/ Dönüp dönmediğini/ Biliriz.
Saçlarımız/ Aşk-sevda yolunda ağardı./ Bir hanımın/ Sevip-sevmediğini/ Biliriz.
Issız ovalardaki/ Telgraf direkleri/ Bizi tanır./ Bir yolcunun/ Gelip-gelmediğini/ Biliriz.”

Biz de kendisini dost bir el/ işleyen bir beyin/ sevgi dolu ve yardımsever/ Yazın dünyasında akan bir sel/ Edebiyata gönül verenlere rehber/ Dost bir yürek, olarak biliriz./ Ve sonsuz teşekkürler ederiz.

Yayın Tarihi : 24 Kasım 2008 Pazartesi 12:21:55


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
0SMAN TEKERCİ IP: 88.224.137.xxx Tarih : 16.01.2009 19:37:54

Saygıdeğer İsa Hocam. Köyünüzde bir kütüphane açmanız bir meşâle yakmanız köyünüze olan bağlılığınızın yanısıra herkese, tüm Türkiye’ye örnek olmuştur. Kitaplarınızı bağışlayıp gönül dostlarının da desteğini alarak bir sadâkat örneği sergilediniz.Bu örnek davranışınız dostlarınızla bir araya gelmeye,aynı havayı teneffüs etmeye vesile oldu.Duygular paylaşıldı, güzellikler paylaşıldı.Sevmenin, sevilmenin, azim ve kararlılığınızın bir sonucu ki sizi yeni yeni hedeflere yöneltiyor.Demek ki sizin önderliğinize, bilgeliğinize, sizin gibi paylaşmayı bilenlere ihtiyacımız var. Her insanın farklı yetenekleri vardır. Onları tanıma, tanıtma dostları buluşturma, dostlukları pekiştirme, gönüller arasında köprüler kurmada o kadar mahirsiniz ki böyle bir mutlu günü yaşamak, gönül dostlarına da tattırmak mutluluğuna erdiniz.Bu duyguları bizlere de yaşattığınız için müteşekkirim.Ayıca bu tür örnek davranışların devamını getirecek olanlara da destek vereceğimizi belirtmek istiyorum. Sergilediğiniz örnek davranıştan dolayı siz tekrar tekrar tebrik eder çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim.