20
Nisan
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Kıbrıs Sorunu ve Rauf Denktaş ile söyleşi (3)

3-RAUF DENKTAŞ İLE KIBRIS ÜZERİNE BİR SÖYLEŞİ

Antalya’da Toroslar Doğa Sporları Kulübü’nün düzenlediği Üç günlük gezi programıyla Kıbrıs’ı ziyarete gelen Todosk üyelerinden bir grubun, kendisini ziyaret etmek istediği bildirilerek, Sayın Denktaş’tan Pazar günü randevu istedik. Sayın Denktaş Pazartesi 12.30’da yarım saatlik bir sürede, ziyaret isteğimizi kabul etti.

 

Pazartesi sabahı Girne’den çıkıp, yol üzerinde bulunan St. Hilarion Kalesini hızla dolaştıktan sonra, Lefkoşa’da doğruca Rauf Denktaş’ın büro olarak kullandığı eve gittik. İleri yaşına rağmen bizi kapıda karşıladı. Gezi grubundaki hemen herkes büyük bir saygı ile Sayın Denktaş’ın elini öptü.

Bunu söylemekten amacım, grubun hemen tamamına yakını, el etek öpme karşıtı, ender olarak belki anasının babasının elini öpen kişiler olmasına karşın, Denktaş’ı kendilerine o denli yakın bulmuş olmalılar ki, herkes elini tereddütsüz ve içtenlikle öptü.

Bilindiği gibi toplumumuzda siyaset, yalan palavrayla veya yolsuzluk yandaşlıkla eş değer görüldüğünden içten gelen bir saygınlığı yoktur. Siyasetçilerden çekindiği için insanlar yüzüne gülse bile, siyasetçi sevilmez ve arkasından konuşulur. Fakat Denktaş insanlar üzerinde öyle bir etki bırakmış ki, herkes ona karşı gerçekten saygılı ve samimi idi.

Denktaş’ın günlük çalışmalarını yürüttüğü ve ziyaretçilerini kabul ettiği büro, iki oda bir salondan oluşan küçük bir evdi. Elli kişilik grubun buralara sığması olanaksız olduğundan, evin girişindeki üç-beş basamak kadar merdivenlerinde gezi grubu ile birlikte aşağıdaki resim çekildi.

Todosk gurbunun bir bölümü, Denktaş’ın evinin önünde

Gerçi yerin dar olması nedeniyle 50 kişilik gruptan bazıları bu fotoğrafta yer alamadı; ancak 25-30 kadarımız yer alabildik. Fakat bu karede yer alamayanlar başka bir resim çektirdi. Hatta resim çekme işi o kadar fazla uzadı ki, neredeyse bize ayrılan yarım saatlik süre resim çekerek, çektirerek geçti diyebilirim.

Çünkü bu dışarıdaki toplu resimden başka, içeri kabul edilen on kişi de, Sayın Denktaş ile ayrı ayrı resim çektirdikten sonra odayı terk etti. Yani, konulu bir sohbet olmadı.

Ben kenthaber sitesinin yazarı olduğumu ve izin verirseler, kendisine bazı sorular sormak istediğimi belirtince “Tamam haydi sor bakalım” dedi.

Sanıyorum tek bir soru soracağımı düşünmüş olmalılar ki, ayakta sorumu beklediler. Ben de rahatsız olmamalarını, oturmalarının daha iyi olacağını söyledim.

Denktaş oturunca ben de karşısındaki koltuğa oturarak; kendilerini yormuş olmayacaksam, kent haberdeki köşemde yayınlanmak üzere bazı sorular yöneltmek istediğimi yineledim. “Tamam, sor” dedi tekrar. Tabiî ki bu arada bize ayrılan süre çoktan dolmuştu.

Todosk yöneticileri ve turun sahibi Filiz Hanım.

Ben kendisine yönelteceğim soruları önceden kafamda tasarlamışsam da, karşılaştığımız anda hepsini de unuttum. Onun için o anda aklıma gelenleri sorabildim diyebilirim.

Denktaş’la görüşmeden önce cumartesi günü, Kıbrıs’ın yerlisi bir Türk ile görüşmüştüm. Pazar günü de sonradan Kıbrıs’a gelen bir Türk’le görüştüm. Her ikisiyle de yapmış olduğum söyleşilerden, Türk kesiminde bu iki Türk grubu arasında, derin kültürel ayrılıklar olduğunu saptamıştım. Bu yüzden ilk önce bu durumu açıklayıp, Türkiye’den gelenlerin, yerliler tarafından dışlandığı hissine kapıldıklarını belirttim ve bu konudaki düşüncelerini sordum.

“Bu durumun, Türkiye’den turist ve kaçak yollarla buraya gelenler için geçerli olduğunu, aslında olumsuzlukların sebebinin de bunlardan kaynaklandığını belirterek, 1974 Barış Harekâtından sonra toprak ve ev vererek yerleştirdiğimiz Türklerin böyle bir sorunu yoktur” dedi.

Olay salt kaçaklardan mı kaynaklanıyor?

“Burada daimi bir işi, gayrimenkulü ve geçimini sağlayacak bir geliri olmadan kaçak yollarla gelenler: hırsızlık ve yasa dışı faaliyetlere girmektedir. Bunun önlenmesi gerekir. Sizin konuştuğunuz kişi böyle birisi olabilir. Türkiye’den gelen Türklerden yakınan yerli Kıbrıs Türkü de, bunları kastetmiş olabilir. Siz bunlardan hangisi ile konuştunuz?” dedi.

Ben konuştuğum kişinin, devlet tarafından ev ve toprak verilerek yerleştirilmiş birisi olduğunu ve saptamış olduğum sorunun da, ekonomik olmaktan ziyade, kültürel bir sorun olduğunu belirttim.

Kültür farklılığına bağlı olarak bu durumun Türkiye’de ve dünyanın başka yerlerinde de olabileceğini söyledi. Örneğin, dünyanın her yerinde, kent soylu birisi ile bir köylü arasında da benzer durumlar olabileceğini belirterek, turist ve kaçaklar hariç, Türk kesimin bir bütün olduğunu söyledi.

Sayın Denktaş ile söyleşi öncesi çektirdiğimiz fotoğraf.

 Efendim siz kırk yılı aşkın bir süre Kıbrıs’ı dünyaya karşı temsil ettiğiniz gibi, Türkiye ile ilişkileri de uyum içinde götürmüştünüz. Her ne kadar uyumlu ve ahenkli görünse de, mutlaka Türkiye ile de sorunlar yaşanmıştır. Ama bunlar kamuoyuna yansıtılmamıştı. Fakat son günlerde bazı gruplar Türkiye’nin adadan çekilmesini isteyecek kadar ileri gitmiştir. KKTC ve TC ilişkilerini kısaca değerlendirebilir misiniz?

“Aslında ilişkilerde değişen bir şey yoktur. TC Hükümeti, KKTC Hükümetine bir ekonomik önlemler paketi göndermiştir. KKCT Hükümeti bir acemilik yaparak bunları kesin talimatlarmış gibi basına sızdırmıştır. Oysa bu durum her zaman yaşanan bir durumdur. Bütçe dönemlerinde, iki taraf da birbirlerinden bir şeyler ister. Sonra bunlar oturulup müzakere edilerek asgari müştereklerde buluşulur. Basına, işte bu üzerinde anlaşılmış metinler yansıtılır.”

“Fakat bu kez hükümet acemilik yaparak, Türkiye’nin ekonomik önlemler paketini hiç müzakere yapmadan, kesin talimatlarmış gibi halka yansıtmıştır. Bu durumdan faydalanmak isteyen, Türkiye karşıtı gruplar da hemen bunu kullanmaya kalkışmışlardır. Türkiye’nin de yanıtı sevimsiz olunca durum gerginmiş gibi bir görünüm kazanmıştır. Fakat aslında ciddi bir durum yoktur. Olay sadece oturup konuşmadan açıklama yapmaktan kaynaklanmaktadır.”

Konuşulsa sorun olmazdı diyorsunuz.

“Elbette… Çünkü Türkiye Kıbrıs’tan ve Kıbrıs da Türkiye’den ilk kez bir şey istemiyor. İstenir, sonra da oturulup müzakere edilir. Örneğin Türkiye’nin isteklerinden bazıları anayasa değişikliği gerektirmektedir ki, bu durumun hatırlatılması bile pek çok konuda anlaşma sağlardı.”

Peki, bu küçük gruplar dediğiniz kesimler, ne kadar küçüktür?

“Seçime girseler alacakları oy yüzde biri geçmez. Birde bunların anlamak istemedikleri konu, Türkiye buradan çıkarsa bir daha giremez. Türkiyesiz Kıbrıs Türkleri ise, küçük bir azınlık olmaktan öte geçemez. ”

Söyleşi bittikten sonra çektirdiğimiz fotoğraf.

Sayın Denktaş: Dünyada pek çok lider belli dönemlerde ülkelerinde veya dünya politikasında iz bırakacak faaliyetlerde bulunmuştur. Örneğin bizde, 50’li yıllarda Adnan menderes, 70’li yıllarda Demirel, 80’li yıllarda Özal ve son sekiz senedir de Recep Tayip Erdoğan gibi. Oysa siz neredeyse bunların hepsinin toplamına yakın ya da en az yarım asır, Kıbrıs ve dünya politikasında oldukça aktif bir rol oynadınız. Bilmiyorum ama Birleşmiş Milletlerin belki de en kıdemli ve en uzun süreli müzakerecisi olmuşsunuzdur. Üstelik belki de yine en çok baskı yapılan, fakat tüm baskılara rağmen taviz vermeden dünyanın süper güçlerine direnebilen bir kişiliği temsil ediyorsunuz. Bu yüzden son elli yılın dünya politikalarını, Türk dünyasında sizden daha iyi bilebilecek başka birisinin var olabileceğini düşünmüyorum.

Şimdi bu bilgi birikimi ve deneyimlerin ışığında, Kıbrıs’ın geleceğini nasıl görüyorsunuz. Gelecek için endişeleriniz var mı?

“Hayır, hiç bir endişem yok. Çünkü biz teslim olmadıkça bize hiçbir kimse, hiçbir şey yapamaz. Ve hiçbir kuvvet bizi buradan atamaz. Nitekim yarım asırdır, kimse bizim üzerimizde ve bizim isteğimiz dışında bir otorite kuramamıştır.”

Fakat bir anlaşma da sağlanamıyor.

“Çünkü onlar anlaşma istemiyor. Onlar teslim olmamızı istiyor. Fakat biz teslim olmuyoruz ve teslim olmadıkça bize bir şey yapamayacaklarını biliyoruz. Ama siz baskılara boyun eğerseniz, teslim olursanız, teslim alacak birileri her zaman bulunur. Bunun için dış baskılara boyun eğilmemelidir.”

Tabii ki, sanıyorum Türkiye’nin desteğiyle demek istiyorsunuz.

“Elbette… Çünkü Türkiyesiz Kıbrıs hiç bir şeydir. Kıbrıs da Türkiye için vazgeçilmez bir önem taşımaktadır. Bu yüzden Türkiye ve Kıbrıs birbirlerine mecburdur” dedi.

Gerek Sayın Denktaş’ı daha fazla yormamak için ve gerekse süremizi çok aşmış olduğumuzdan, söyleşiyi burada bitirdim. Fakat genellikle söyleşilerime başlamadan önce, söyleşi yaptığım kişinin kısaca özgeçmişinden söz etmeyi de faydalı buluyorum.

Ancak burada bütün dünyanın tanıdığı Sayın Denktaş’a özgeçmişini soramazdım elbette. Bu yüzden onun özgeçmişini Vikipedi’den özetleyerek aldım.

Gerçi bütün dünya biliyorsa neden böylesi bir tanıtıma gerek duyuyorsun da diyebilirsiniz. Evet, ama dünya onu Kıbrıs mücadelesiyle biliyor. Belki biraz da fotoğraf sanatçısı olduğunu biliyoruz. Ama aile ve eğitim durumuyla yazarlığı hakkında sanırım bilgilerimiz oldukça sınırlıydı. İşte en kısasından Denktaş’ın özgeçmişi ve kitapları.

Rauf Raif Denktaş,
(Doğumu: 27 Ocak 1924, Baf, Kıbrıs).

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Kurucusu, Cumhurbaşkanı, Politikacı, Yazar. Yıllarca dava adamlığı yapmış ve ülkesini, işgal kuvvetlerine karşı savaşarak kurtarmış büyük bir Devlet Adamıdır.

“Rauf Denktaş 1,5 yaşındayken annesini kaybetti. Babası hakim Raif Bey'dir. Anneannesi ve babaannesi tarafından büyütülen Denktaş, 1930 yılında eğitim için İstanbul'a gönderildi. Arnavutköy'de ilkokuldan liseye kadar eğitim veren Fevzi Ati Lisesi'nde yatılı okumaya başladı. Ortaokuldan sonra Kıbrıs'a döndü ve liseyi Kıbrıs'ta bitirdi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra hukuk eğitimi için İngiltere'ye gitti. Mezun olduktan sonra avukatlığa başladı,” diyerek devam ediyor yaşam öyküsü.” (Vikipedi)

1948 yılında Kıbrıs Türklerinin düzenlediği ilk mitinge katılarak başlayan mücadelesi 1958’de Türk Mukavemet Teşkilatını kurarak ve sonrasında bilfiil mücahit ve politikacı olarak mücadelenin içinde kalmıştır. Şu anda da resmi görevlerini bırakmış olmasına rağmen, kitaplar ve konferanslar yoluyla, Kıbrıs davasının en büyük savunucusudur.

RAUF DENKTAŞ’IN YAZDIĞI KİTAPLAR:
Saadet Sırları (1941); Ateşsiz Cehennem (1944); Criminal Cases (1953); 12'ye 5 Kala (1965); Akritas Planı (1972); A Short Discourse of Cyprus (1972); The Cyprus Problem (1973); Cyprus Triangle (1981); Gençlerle Başbaşa (1981); Kur'ân'dan İlhamlar (1986); Gençlere Öğütler (1988); İmtihan Dünyası; Yarınlar İçin; Kıbrıs Girit Olmasın (Kaynak vikipedi)
 

Yayın Tarihi : 1 Nisan 2011 Cuma 12:20:37


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?