19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Kılıçtaroğlu yönetiminde CHP

Kılıçtaroğlu halkın çok dar bir kesitine hitap eden bu eski CHP anlayışını değiştirmek ve daha geniş halk kitlelerine hitap ederek CHP’yi yeniden halka taşımak, sosyal demokrat değerlerle buluşturmak istedi. Ama fikir kulübünün dernekçi zihniyeti, biz zihniyetimizi halka dayatalım, kıyılar bize yeter diyordu. Oysa aynı zihniyetin devamı kıyıdan da dışlanmaktı.

Bu yüzden ulusalcı anlayışın radikal sağa taşıdığı partiyi sosyal demokrat bir çizgiye çekmek için, Baykal Döneminde, sosyal demokratlıkta direndikleri için dışlanan CHP’lileri partiye davet etti. Yine bu dönemde Kürt ve Alevi açılımlarına karşı çıkması ve Türk ulusalcılığını topluma dayattığı için partiyi terk eden, Kürt ve Alevi kesimlerin önde gelen isimlerini parlamentoya taşımaya çalıştı.

Müslümanlığı dışlayan ve küçümseyen tabulaşmış laiklik anlayışını gevşeterek, dindar kesimlerin, din ve vicdan özgürlüğünü gönül rahatlığı içinde yaşamasının, parti anlayışıyla çelişmediğini yönünde açıklamalar yaparak, muhafazakâr kesimlerin de, CHP içinde yer alabileceğini belirtti. Böylece CHP seçkinlerin ulusalcı partisi görünümünden kurtularak, Türkiye halklarının tümünü bağrına basan bir parti haline getirilmeye çalışıldı.

Ben bu haliyle CHP’nin ilk genel seçimlerde en az % 35 oy alabileceğini düşünüyordum. Fakat kendilerini partinin sahibi sayan ulusalcı kesim, partinin kucak açtığı hiçbir kesimi kabullenemedi. Genel başkanın halka dönük bütünleştirici söylemleri, ulusalcılar tarafından reddedildi. Partide yeniler iktidar olmaya çalışırken, eskiler %20 barajının aşılmasını, adeta Kemalizm’den sapma gibi algıladıklar.

Bu yüzden CHP’nin kendi içinde kendine muhalefeti, iktidara muhalefetten daha ileri olunca, halkın kafası karıştı ve oylar yine derli toplu bir parti görünümü sergileyen AKP’ye gitti.

Gerçi Ulusalcılar da, kendilerine göre Türkiye’nin birlik bütünlüğünü istiyorlardı. Ama birleşme adresi olarak Türk Milliyetçiğini gösteriyorlardı. Ve bunun bu cahil halkın oylarıyla gerçekleşmeyeceği düşüncesiyle de, birliği Kemalist bir dayatmayla gerçekleştirmenin yollarını arıyordu. Fakat 2007 Genel Seçimlerinde bu yol denenmiş başarılamamışsa, şimdi askeri vesayetin de kaldırıldığı bir dönemde ulusalcılık halka nasıl dayatılacaktı?

Görüldüğü gibi yeni CHP’nin sola açılımının karşısında en büyük direnç yine kendi içindeki eski CHP’den geliyordu. Özellikle de YENİ sözcüğü, muhafazakarlığı çok yaralıyordu. CHP kurulduğundan beri aynı CHP idi. Yani Devletçi, cumhuriyetçi, laik ve Kemalist. Oysa 1970’li yıllarda Ecevit döneminde, devletin yerine halk, cumhuriyetin yerine demokrasi, Kemalizm’in yerine Atatürkçülük konulunca parti % 42’lere varan halk desteğini arkasına alabilmişti.

İşte şimdi Kılıçtaroğlu ve ekibinin yapmaya çalıştığı da buydu ve bunun Baykal dönemi CHP’si ile hiçbir ilgisi yoktu. Hatta taban tabana zıttı. Baykal’ın partisi Türkiye’nin en sağ partisi iken, Kılıçtaroğlu onun merkezin solunda bir yerlere çekmeye çalışıyordu. Bu yüzden bu parti yeni bir CHP idi. CHP’nin yeni ve farklı bir parti haline getirildiğini söylemezseniz, halkı nasıl partiye çağırıp da iktidar olursunuz? Eskisinin oy potansiyeli bellidir.

Çünkü eski CHP ile yenisi arasındaki fark nüans farkı değil, çok temel farklılıklardır. Yani yenisinde devletin yerinde halk vardır. Bunlar birbirini tamamlayan kavramlar gibi görünse de, birbirine karşıt kavramlardır. Cumhuriyet yerine demokrasi vardır. Bunlar da birbirinin içinde kavramlar gibi görünse de, demokrasi tüm değerlerin üstünde bir öneme sahiptir.

Yeni CHP, eskilerin liboşluk diye ret ettiği, özgürlükçü (liberal) demokrasiyi savunmaktadır. Laiklik ortak görünse de, eskilerin katı laikliği daha çağdaş ve insani bir esneklikte düşünülmektedir. Ve yine en önemli kavramlardan birisi de Kemalizm yerine Atatürkçülüğün benimsenmesidir. Kemalizm ile Atatürkçülük arasındaki farkı sonraki yazılarımda açıklayacağım.

Dikkatle incelenirse bu denli büyük farklılıklar, AKP ile CHP arasında bile yoktur. Peki o zaman buna nasıl Baykal CHP’sinin devamı diyebilirsiniz? Eğer yeni sözcüğünü içinize sindiremiyorsanız, buna 70’li yılların eski CHP’si de diyebilirsiniz. Ama Baykal CHP’si değildir. Partide buna karşıt ulusalcı bir çoğunluğun olması bile bu sonucu değiştiremez.

Görüldüğü gibi aradaki fark, radikal sağdaki bir parti ile merkez soldaki başka bir partinin arasındaki uçurum gibidir. Bu yüzden Kılıçtaroğlu’nun işi çok zordur. Fakat Kılıçtaroğlu bunu başarmak zorundadır. Aksi halde ulusalcıları kendi halinde bırakıp, sosyal demokrat yeni bir parti kurmalıdır. Üçüncü alternatif ise, sosyal demokratlık iddiasından vazgeçerek, yeni sosyal demokrat oluşumlara zemin hazırlamalıdır. Çünkü Türkiye’nin güçlü bir sosyal demokrat partiye acilen ihtiyacı vardır.

AKP her ne kadar ekonomiyi iyi yönetmiş ve büyütmüş olsa da, gelir dağılımındaki dengesizlikler aşırı büyümüş, beş kişilik bir ailenin bir aylık geliri, kimilerinin kahvaltı parası veya garson bahşişi bile etmemektedir. Ya da beş yüz kişinin aylık gelirlerinin toplamı, bir bakanın bir aylık ev kirasını karşılamamaktadır. Gelir dağılımındaki bu dengeleri ancak sosyal demokrat bir parti kurabilir.

AKP Türkiye’yi askeri vesayetten kurtarmıştır. Ordunun MGK adında bir organla milli iradenin üstünde ve her an için müdahaleye hazır vaziyette durması, devletçi, cumhuriyetçi, laik ve Kemalist düşüncelerle bağdaşsa bile, yeni CHP’nin yukarıda sayılan özellikleriyle bağdaşmaz. Burada AKP’yi taktirle karşılamak gerekir.

Fakat maalesef AKP’nin milli iradeyi kışladan aldıktan sonra halka teslim etmeyeceği de anlaşılmaktadır. Eğitim sistemine getirdiği üç dörtlük sistemle, herkesin imam hatip çarkından geçtiği bir Türkiye’de, kışladan aldığı milli iradeyi camiye teslim etme yönünde emareler vardır.

Aslında Atatürk bir bakıma milli iradeyi camiden almış, orduyu siyasettin dışına çıkarmış ve kayıtsız şartsız halka ait olması gerektiğini belirtmişti. Fakat Atatürk sonrasında ordu, ABD’nin de yönlendirmeleriyle, milli iradenin sahibi rolüne soyunmuş ve sıkça yaptığı darbelerle milli iradenin önünü keserek, gelişmesine olanak bırakmamıştı. Sonra da MGK ile milli iradeye tamamen el koymuştu.

AKP’yi iktidara taşıyan gerçek de zaten ordu mağduru olmasıydı. Halk hiçbir zaman için bu müdahaleleri benimsememiş, kendi iradesine tecavüz olarak algılamıştır. Bu yüzden de, her müdahaleden sonra, iktidarı yine müdahale edilen tarafa iade etmiştir.

Halka dayanarak iktidar olmaktan ümidini kesen askeri vesayet taraftarları bu gerçeği kabul etmeyerek, askeri anayasaların halkın büyük çoğunluğu tarafından kabul edildiğini örnek gösterseler de işin aslı öyle değildir. Burada halka dayatılan ve tehdit altında onaylatılan anayasa ve onun sahibi cunta liderinin cumhurbaşkanı seçilmesi ölçü değildir. Ölçü, tüm ordu müdahalelerinden sonra, ordunun desteklediği partilere halkın verdiği oy oranıdır.

Örneğin 1983 Genel Seçimlerinde, ANAP %45, HP % 30 oy alırken, Ordunun partisi MDP anacak % 23 oy alabilmiştir. Çünkü ordu iktidarı, merkez sağdan almıştı, millet ilk seçimde iktidarı yine eski sahibine iade etmiştir.

Burada AKP’de 2002 seçimlerini 28 Şubat postmodern darbesinin mağduriyeti üzerine kurmuş ve halkın desteğini sağlamıştı. Doğrusu dünyanın ekonomik krizi yaşadığı bir dönemde, ekonomide başarılı bir dönem geçirdiği ve bir de karşısında halktan oy alabilecek alternatif bir parti de olmadığı için, oylarını büyüttü.

Fakat bugün o mağdur AKP’nin yerine MAĞRUR bir AKP gelmiştir. 2002’de tepedeki devlete aşağıdan bakan AKP, bugün kendini devlet olarak görmekte ve halka tepeden bakmaktadır. Üç kez üst üste seçim kazanmak AKP’yi havalandırmış, herkese ve her şeye tepeden bakan, kesip biçen, despot ve dayatmacı özellikler kazanmaya başlamıştır.

Ve bu tavrı iç politikayla da sınırlı değildir. Dışarıda da önüne gelene bağırıp çağırmakta efelik taslamaktadır. Bu durum TC’nin 90 yıllık barış politikalarını bozabilir ve ülkeyi savaş felaketine sürükleyebilir. Bölgemiz her an için Irak benzeri bir savaşa gebedir. Ve bu savaşın saldırı uçakları Türkiye’deki üslerden kalkacak olup, saldırganlar üslerin çevresine patriotları yerleştirmiştir.

ABD yetkilileri, İran’ın bir yıl içinde nükleer silah üreteceğini, ama bu sürenin beklenmeyeceğini açıklamaktadır. Yani bu da bir yıldan önce İran’a saldıracağım demektir. Patriyotların Suriye ile bir savaşta kullanılması ya da Türkiye’nin korunmasıyla bir alakasının olmadığı ve olası İran hareketinin savunma sistemleri olduğu gün gibi ortadadır. Böyle bir durum böylesi havalanmış, hamasi kavramlar peşinde koşan bir iktidarla Türkiye’nin yüz yıllarının kaybına neden olabilir.

Çünkü aynen Irak’ta olduğu gibi, ABD almak istediğini alıp gider, ama Türkiye ile İran arasında oluşacak düşmanlığı yüzyıllar bile silip ortadan kaldıramaz. Doğu kapılarımızı kendi yüzümüze kendimiz kapatmış oluruz. Bu, Osmanlıda yüzyıllarca süren, İran savaşlarının yine yüzyıllarca sürmesi demektir.

Devlet erki, artık açıktan açığa, rakipleri sindirme aracı olarak kullanılmaya başlamıştır. Öyle ki, bir gün önce hiçbir suçu günahı bulunmayan melek gibi bir insan, AKP’nin hoşuna gitmeyecek bir davranış sergilediği anda, savcılar anında soruşturmalar başlatarak, bir gün öncesinin melek insanını bir gün sonra şeytan olarak lanse edip, 100 yıl mahkûmiyet isteyebilmektedir. Bu açıkça faşizmdir. Ve CHP’nin Kemalist, ulusalcı, laik tavrı buna engel değildir ve hatta faşizmi besler. Faşizmin panzehiri demokrasidir.

Doğrusu ulusalcılık yerine insan odaklı, demokrat politikalardır. Yani sosyal demokrat politikalardır ki, bunlar Kemalizm’le değil, Atatürkçülükle mümkündür.


nazmioner@mynet.com

Yayın Tarihi : 20 Mart 2013 Çarşamba 11:31:49


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Ali Tipi IP: 176.33.196.xxx Tarih : 23.03.2013 12:33:30

 Selamlar.Nazmi Bey, zahmet edip geniş açiklama yapmışsınız, çok teşekkür ederim.Şiir hakkındaki açıklamanız benim için tatmin edici olmadi ama bunla idare edeceğiz artık.


Ali Tipi IP: 176.33.196.xxx Tarih : 22.03.2013 10:10:10

 Merhaba,yorumum bu yazınızla ilgili olmayacak.2012 senesi İran'a yapmış olduğunuz bir syahatte,Horasan bölgesini gezmişsiniz..Firdevsi(Firdosi),Ömer Hayyam,İmam Rıza vs.nin mezarlarını ziyaret etmişsiniz.Halbuki o bölgede,en az onlar kadar meşhur bir kişi daha vardı ki,ondan hiç bahsetmemişsiniz.:Hüccetül-İslam İmam Gazali ! Tanımıyor musunuz,yoksa önem mi vermediniz.?Çok dikkatimi çekti.Saygılar,

Not: Acaba Tesettürlü Kadın Diye bir Şiir yazdınız mı?


Nazmi Öner IP: 178.233.80.xxx Tarih : 22.03.2013 23:59:43

Sayın Ali Tipi: Ben bu gezileri hiç kimseden yardım veya destek almadan ve tek başıma yapıyorum. Bir yeri her yönüyle tanıtmak gibi bir iddiam falan da yok. Bu gezideki temel amaçlarım da söylece özetlenebilir. 1- Altmış gün içinde Türk Tarihinin yaşandığı coğrafyayı gezmek. (yetmişbeş gün gezdim bitmedi) 2-İran’da Pers ve Türk tarihini gözlemlemek. 3- Şiilik ve eski İran dinlerinin İslam’a etkilerini araştırmak. 4-Türkistan ve orta Asyadaki Türk cumhuriyetleri hakkında bir fikir edinmek 5-Türk Tarihinin en eski kaynaklarının bulunduğu Altay, Baykal, Abakan üçgeninde Türklüğün kalıntılarını izlemek. 6-Sibirya ve Rusya’da komünizm sonrası durumu gözlemek.
Bu kadar yüklü bir proğramı, hiçbir yardım almadan, resmi bir kimlik ve izin olmadan bu kadar kısa bir sürede yaparken bilmeden atlananlar olabileceği gibi, bilerek atlananlar da olmaktadır. Daha doğrusu ben çok hızlı bir gezide, gördüklerimi ya da önüme çıkanları yazıyorum diyebilirim. Bu yüzden gezi proğramıma aldığım her yeri gezecek kadar vaktim olmuyor. Ben Meşhet’e üç gün ayırmıştım. Gezmeyi planladığım 7-8 yer vardı. Bu otel görevlisinin tavsiyeleriyle 12 oldu. Ama yedi tanesini gerçekleştirebildim. İmamı Gazali proğramımda olmasına rağmen onu bulamadım. Daha doğrusu onu Haruniye diye gezdim. Firdevsi’ye yakındı ve çok güzel bir bahçede bulunuyordu. Yıkık bir medresenin temelleri vardı. Arapçasını okuyamasam da, İngilizcesinde School-Mosque (okul-cami) yazıyordu. Tam karşısında da çok görkemli bir yapı vardı. Burada da Haruniye Historical Structure (tarihi Haruniye yapısı) yazıyordu.
Bunun Gazali ile ilgisini, Türkiye’ye döndükten sonra, Gazali İle ilgili görsellerde gördükten sonra anladım, ama yine de kesin değildi. Daha doğrusu Tus’ta bunun gazali olabileceğini anladıysam da kimse doğrulamadı. Oraya gittiğim taksici, orada bulunan bekçi ve o anda ziyaretçi iki kişiye de sordum hepsi de Haruniye dedi. Kesin bir bilgim olmamakla birlikte bu durumun, Gazali ile Şiilik arasında bir ayrılıktan kaynaklanmış olabileceğini düşünüyorum. Çünkü burada en önemli şahsiyet İmam Rıza ve Şiilik. Oysa ben Cafer’in daha önemli ve öncelikli olabileceğini düşündüğüm için, sordum; niye İmam Rıza diye. Öncekilerin Şii olmadığını söylediler. Şiraz’da da en büyük camiler İmam Rıza’nın kardeşlerine aitti. Ve Meşhet şehri de İmam Rıza’yı ziyarete gelenlerin ihtiyaçlarını karşılamak için kurulmuş ve gelişerek bugün İran’ın ikinci büyük kenti olmuş.
Sonuç olarak, Gazali’yi aradım bulamadım diyordum ama Haruniye olarak bulup gezmiş olduğumu düşünüyorum ama emin değilim. Çünkü Gazali her ne kadar uzun yıllar Bağdat’daki Nizamiye Medreselerini yönetse de, uzunca süren bir sufilik devrinden sonra Tus’ta bir tekke yaptırıp yönettiği söyleniyor. Bu tekke Haruniye olabilir diyorum ama Haruniye bir tekkeye göre çok büyük ve muhteşem bir külliye.
Şiire gelince kadının türban taraftarları ile karşıtları arasındaki tartışmada cinsel bir meta haline düşürülmesine tepki olarak yazılmış bir şiirdir.
 


corrector IP: 58.172.236.xxx Tarih : 22.03.2013 17:47:27

yukardaki yorumcunun yorumu asiri gicik ve hesap sorar veya hesap soracak nitelikte. Sayin Oner diger yazilarinda "Turkum" diyor, "Muslumanim" diyor, "sii ve sunni arasinda buyuk farklar yok" diyor, vs vs.  ufkumuzu, gorgumuzu aciyor.  simdiye kadar islenmemis ilginc konulari onumuze seriyor, vs vs.

ama densizin biri -artik hangi sebepten dolayi ise - ukalaca diyorki "gozunun ustunde kasin var", "nasil olurda Gazali'yi atlarsin"?

tam GAZ-ALI!!!

halbuki Imam Gazali diyor ki: “Her insanın kiymeti bilgisiyle olculur". bu yorumcu simdi sayin Oner'e bilgisiz mi diyor? eminim, o bile, eger yazarin diger yazilarini okumussa, Sayin Nazmi Oner'in cok genis ve derin bilgili ender bir kisi oldugunu idrak edebilmistir.  bu oyleyse, bu hoyratca ve amaci supheli yorumu ile, Sayin Oner'in kiymetini bilmeyerek, baskalarina savundugu hissini verdigi Gazali'nin ruhuna aykiri davraniyor.

ayrica, yorumcunun Tus da Imam Gazali'nin mezari diye bahsettigi mezarin gercekten Gazaliye ait olup olmadigi tartismalidir.  kesin degildir.  ayni Hz Alinin mezari ve Afganistandaki Mezar-i serif sehri gibi.

bu arada Tus da yasamis diger unluler:

Nizamulmulk

Ebu Musa Cabir bin Hayyan

Asadi Tusi

Nasiruddin Tusi

Seyh Ebu Jafer Tusi

acaba sayin yazar niye bunlarin mezarlarina da gitmedi?

bu isde bir bit yenigi var kesinlikle...


corrector IP: 58.172.236.xxx Tarih : 23.03.2013 15:51:05

1. kendisine saygisi olmayanin baskalarina saygisi olamaz.

2. hayvan yularindan, insan veya TAĞUT sozunden tutulur. hemen ne ve ne mal oldugu anlasilir.

3. "Kalbi imanla dolu olduğu hâlde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah’ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre
açanlara Allah’tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır." Kur'an, Nahl Suresi, 106. Ayet

bu ayet asagidaki olay uzerine inmiştir:

Müşrikler bir gün Ammar bin Yasir'i yakalayıp, onu putları ilah olarak kabul edip onları yüceltmeye ve Muhammed'i
tahkir etmeye zorlamışlardır. O kadar zorladılar ki, Ammar bin Yasir istediklerini yapmak zorunda kalmıştır. Muhammed'e
geri döndüğünde, ona tüm olayları anlatmıştır. Muhammed kendisine "Kalbinde ne hissediyordun?" diye sordu. Bunun üzerine
Ammar dedi ki, "Benim kalbim sonuna kadar Allah'ın dini ile doludur". Bunun üzerine Muhammed dedi ki, "Münafıklar senden
bir daha aynısını söylemeni isterlerse, söyle."

ey gafil yorumcu, sen bu bir basit soru veya sorular sorarken, Allah askina kalbinde ne hissediyordun?

4. "Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir." Kur'an, Nahl Suresi, 19. Ayet

5. lekum dinikum veleyidin = sizin dininiz size benim dinim bana

6. "Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah'a inanırsa,
kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir." Kur'an, Bakara Suresi, 256. Ayet

"Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da
tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar."
Kur'an, Bakara Suresi, 257. Ayet



Ali Tipi IP: 176.33.196.xxx Tarih : 23.03.2013 13:35:59

 Sn.Corrector Beyefendi'ye saygılarımı sunarım. Sormuş olduğum basit bir sorudan oldukça çok derin manalar çıkartmış.Bunlara hiç gerek yoktu. Halbuki soruyu sorduğum zat, gayet güzel cevap vermiş.