27
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Köle Sibiliyos’un ölümü

Ayın doğması, güneşin batması, baharın kışı izlemesi gibi otomatiğe bağlanmış bir davranıştı, Sibiliyos’un sabahın ilk ışıklarıyla dışkı toplamaya çıkması. Aslında birkaç gündür keyifsizdi ve o gün dengesini sağlamakta zorlandığı gibi kendisini çok da halsiz hissediyordu. Bu yüzden o gün dinlenmesi gerekiyordu. Fakat daha bunu düşünmeye zaman kalmadan, otomatik bir davranışla sepetini alıp çıktı.

Açık havada kendisini biraz toplar gibi olduysa da sokağın sonunda gücü tükendi ve olduğu yere yığılıp kaldı. Sokakta dışkı toplayanlara da sesini duyuramadı.

Tüm yaşamı delice akan bir ırmak gibi, bir bilinmeze doğru akıp giderken, anılarının burasında, Şimdi de sanki Dudus gelip başına dikilmiş “Yolculuk nereye Sibilliyos” diyor gibi bir hisle, gözlerini açıp bakmak istediyse de bu olanaksızdı. Hatta belki de istemekten çok aklından böyle bir düşünce geçmişti.

Sonra bu düşünceyi evlilik yıllarıyla çocukları izledi. Oğlu Tebemis, telaşla “Baba nereye gidiyorsun” diye kapıdan bağırırken, Kızı Akkisis, ormanın ortasında yaşlı bir çam ağacının altında oturmuş, ermiş bir rahibe tavrıyla, yeni doğmuş bir oğlağın başını okşuyordu. Sibilios onunla vedalaşmak istermiş de, fakat hareket yeteneğini yitirdiğinden, bir türlü ona ulaşamıyormuş gibiydi.

Ama Akkisis onun parıltısı sönmüş dingin bakışlarını yakalamakta gecikmedi. Ne sevinç ne de üzüntüden eser bulunmayan donuk ve olağan bir ifadeyle “Korkma baba, anama gidiyorsun” diyordu. “Korkma, aslına dönüyorsun, artık hür bir insan oluyorsun” diye seslenirken bir temennide mi bulunuyor yoksa bir dua mı ediyor anlaşılmıyordu.

Sagalassos

Büyük bir bölümü saç ve sakallardan görünmeyen Sibilliyos’un yüzünün, göze çarpan en belirgin özellikleri, alnındaki köle damgası ve aşırı kırışıklıklardı. Kısa saç ve sakalları tamamen ağarmış olmasına karşın, kaşlarında tek tük siyahlar ve sol yanağında eski ve derin bir kesiğin, hafif kavisli izi vardı. Kısılan sağ gözüne inat, patlarcasına açılan sol gözüyle Akdağları, dağın eteğindeki kraliyet sarayının kulelerini ve gökyüzünü görebiliyordu. Fakat artık gördüklerinin ayırdımında değildi.

Bir süre sonra, şakağının üstünde duran dışkılarla kaplı sol eli, gözünün üstüne düşünce, sabahın ayazıyla büzülmüş bedeni son bir titreme nöbetinin arkasından, fırtına sonrası dingin bir denizin sükûnetini andırırcasına hareketsiz kaldı. Artık görüş de, düşünce de bitmiş, yüzündeki sıkıntı yerini, rahat ve huzurlu bir sonsuzluk duygusuna bırakmıştı.

Yanındaki dışkı sepetinin başında serçelerle kargalar kavga ediyor, bir sokak kedisi arada bir kuşlara saldırıyor, kuşlar temkinli hemen kaçarken, hayat devam ediyor ve uzaktan: güneşin ilk ışıklarıyla, sokaklarda dışkı toplayanların gürültüsü geliyordu.

nazmioner@mynet.com

Yayın Tarihi : 22 Kasım 2013 Cuma 10:56:50


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?