25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Konum Ve Fonksiyonuna Göre Kentler

1-YERLEŞİMLERİN SİT ŞARTLARI

Coğrafyada hiçbir şehrin, hatta en basit bir yerleşimin bile tesadüfen kurulduğu düşünülmemektedir. Her yerleşimin bir kuruluş amacı vardır ve bu amaca yönelik olarak da her yerleşim, bir işlevi yerine getirmektedir.

Şehrin büyümesi, gelişmesi, zenginleşmesi hatta sosyalleşmesi ve alanında ulusal veya uluslararası bir düzeyi yakalayabilmesi bu işlevini -fonksiyonunu- yerine getirmedeki başarısıyla doğru orantılıdır. İşlevini yerine getirenler büyür gelişir, getiremeyenler küçülür sönükleşir, hatta bir süre sonra boşalır, terk edilir.

Çevremizde bu biçimde terk edilmiş, bu gün ören yeri, harabe ya da antik kent diye ziyaret ettiğimiz pek çok şehir vardır. Bunların bazıları Akdeniz Kıyılarındaki Roma’nın ticaret limanları, bazıları yükseklerde kurulmuş savunma amaçlı garnizon kentleri, bazıları da Selçuklunun kervan yolları üzerindeki kara ticaret merkezleridir.

Roma’nın yıkılması, bir imparatorluğun, bir devletin yıkılmasından, parçalanıp dağılmasından çok daha fazla bir şeydir. Roma’nın yıkılmasıyla bir baraj yıkılmış, bir dönem bitmiş, bir sistem çökmüş, yaşam tarzı temelinden değişmiştir.

Ticaret ve para ekonomisi, tarımsal üretim ve mal mübadelesine dönüşürken, kent yaşamı kırsal yaşama dönüşmüştür. Hal böyle olunca da, Roma’nın ticaret limanları, zaman içinde önemini kaybetmiştir.

Yükseklerdeki garnizon kentleri de, yeniçağ başlarında ateşli silahların icadı ve topçuluğun gelişmesi karşısında, önemini yitirdiğinden çoğu terkedilmiştir. Osmanlıda ise limanların çoğalması, önem derecelerinin değişmesi, ticaret yollarının değişmesine neden olduğundan, kervan yolları üzerindeki kentlerin işlevini bitirmiştir.

Yukarıdaki örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ve bu durum: fonksiyonu farklı olan şehirlerde de aynıdır. Örneğin sanayi şehirleri, belli bir ürün üzerine gelişen (kömür, petrol, pamuk, kauçuk gibi) şehirler; şifa veya kaplıca şehirleri; eski başkentler; gezi, eğlence ve turizm şehirleri; kültür sanat ve üniversite şehirleri de bu temel işlevlerini yitirince küçülür ve yerine başka bir işlev konulamamışsa silinir gider.

Kentlerin yerleşim planları da bu fonksiyonlarını en iyi biçimde yerine getirecek şekilde düzenlenir. Daha doğrusu kentin yerleşim biçimi, kasıtlı müdahaleler olmazsa eğer, işlevinin doğal bir sonucudur. Kent öne çıkan en belirgin fonksiyonları çevresinde gelişir.

Örneğin başkentlerde şehir: yönetim merkezlerinin çevresinde gelişir. Paris’te Luvr ve Eliza saraylarının etrafı, Brüksel’de kraliyet sarayı ve bakanlıkların bulunduğu bölge, Osmanlıda Topkapı sarayından boğazdaki saraylara doğru bir gelişme gözlenir.

İç bölgelerdeki şehirlerin gelişmesinde ise en çok yollar etkili olur. İlk çağlardan beri önemli ulaşım ve ticaret yolları üzerindeki kentlerin hızla geliştiği görülmüştür. Örneğin Lidyalıların, Sard’dan başlayıp, Persepolis’e dek uzanan Kral Yolu üzerindeki kentler, İpek Yolu üzerindeki kentler, bu yolların etkin olduğu dönemlerde bölgelerinin en önemli kentleri olmuştur.

Ancak bu yolların yön değiştirmesi ya da önemini yitirmesiyle bu kentler de önemini yitirmiş, bazıları yüklendikleri yeni fonksiyonlar sayesinde varlığını sürdürürken, bazıları da tarih sahnesinden silinip gitmiştir.

Avrupa’daki iç bölgelerde de, kentlerin pek çoğu bu yüzden, su ve tren yolları üzerinde kurulmuştur. Bu kentlerin hemen pek çoğunun bir nehir kenarında ve tren istasyonu çevresinde kurulup geliştiği görülür. Ulaşımın ağırlığı da su ve tren yollarındadır.

İşte bu yüzden şehir de, bu öne çıkan fonksiyonuna göre, yani nehir ve tren istasyonuna göre planlanmıştır. Örneğin Köln’ün kalbi Hatbanof dedikleri tren istasyonu çevresidir ki, burada Ren, istasyon ve Dom (kilise) üçü bir aradadır. Yollar, parklar ve yerleşim alanları, bu merkezin etrafında yarım daireler oluşturmaktadır. Ring denilen bu halkalarla kent, adeta merkezi sarmakta, kuşatmakta ve kucaklamaktadır. Çevreden merkeze yönelen yollar da bu ringleri dik veya dike yakın açılarla keserek merkeze ulaşmaktadır.

Strasburg’daysa şehir: çok büyük bir katedralin çevresinde ve onu çevreleyecek biçimde müze, üniversite, gibi yapıların ve çarşı, pazar gibi yerlerin oluşturduğu bir merkezin etrafına, halka, halka eklenerek oluşmuş gibidir.

Şehrin içinden akan su, katedralin etrafında halkalar oluştururcasına, ya da bir kentin su hendekleriyle dışardan gelecek saldırılara karşı korumasını sağlarcasına, kentin çevresinde dolana, dolana akıyor ve Ren nehrine de bağlanarak Strasburg’un denizlere dek ulaşımını da sağlıyor. Çevreden merkeze yönelen yollar da, merkezi çevreleyen halkaları mümkün olduğunca dik açılarla kesiyor.

İşin ilginç tarafı, Strasburg’taki bu nehir, oldukça derinden akıyor. Yani neredeyse Antalya’daki falezler kadar derinde olmasına rağmen suyolu taşıma ve ulaştırmada önemli bir rol oynuyor. Yani Antalya’da olduğu gibi, falezler ulaşıma engel değil.

Amsterdam’da ise kentin çekirdeği, Kraliçenin Sarayı (Dam), liman ve tren istasyonunun çevresinde gelişmiş gibidir. Hatta Dam Meydanından etrafa halka, halka dağılmaktadır denilebilir. Yüzlerce kanal, sanki çok düzenli bir ızgara planı gibi birbirini dik açıya yakın açılarla kesmektedir. Ve kanallar ulaşımda Amsterdam’ın kan damarları gibidir.

Antalya da, Helenistik ve Roma dönemlerinin, sonradan da Selçuklunun önemli bir ticaret limanı olarak doğal gelişimini, 1950’lere dek sürdürmüştür denilebilir.

Yat limanı ve kale içi, coğrafyaya, çağın ihtiyaçlarına ve kente yüklediği fonksiyonlara uygun olarak ve denizden kopmadan, deniz eksenli gelişmiştir denilebilir. Fakat sonraki dönemlerdeki planlamalarda, plana hatır gönül, keyfiyet ve rant girince, kent konumuna uygun doğal gelişimini kaybetmiştir, diye düşünüyorum. Ve şu anda ise fonksiyonuyla ve denizle hiçbir ilgisi kalmamıştır denilebilir.
 

Yayın Tarihi : 2 Kasım 2010 Salı 00:34:58


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 88.240.25.xxx Tarih : 5.11.2010 13:21:31

Hocam, çoğu yurttaşlar gibi ben de yabancı ülkelerin (hatta yurdumuzun) kentlerinden genellikle ateş almış gibi geldim, geçtim. Sizin gibi günce tutmamakdan şu anda çok pişmanım.  Örneğim müteaddit kez uğradığım Köln'ü şimdi ancak sizin nafiz nazarlarınızdan tanıyorum. Gerçek bir öğretmene yakışanı yapıyorsunuz; örgün eğitimle yetinmiyor; yaygın eğitim hizmeti veriyorsunuz. Teşekkürler ve saygılar.