26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Köprüler, Meydanlar, İnsanlar ve Yılbaşı

Genellikle yaşantımızda, gelen gideni aratsa da, hayaller yan yatsa umutlar boşa çıksa da, defalarca hayal kırıklıkları yaşansa da, yine de çaresi yok insanın, hayal kurmaktan ve ileri yürümekten başka.

Bu yüzden insanlar aylara, yıllara, günlere; insanlar doğaya, nesnelere, olaylara anlamlar yüklemek, anlamlar üretmek ve bunlardan da, düşlere umutlara kapılarak, geleceği yaşanabilir hale getirmek ister. Geleceğe sevgi ve umutla yürümek ister.

İşte yılbaşı da, insanların böylesi büyük umutlar bağladığı, piyangonun büyük ikramiyesi kendisine çıkmasa bile, hayallere dalıp, kötü giden her şeyin bir anda iyiye dönüşeceğini düşündüğü günlerden biridir. Ve insanlar, bu tatlı düşler içinde ilerleyerek, yaşama daha sıkı sarılmaktadır.

İlk on yılı çocukluğa saysak, altmış altı yılın en azından elli altı yılında bunu bilerek yaşadım veya izledim ki; yeni yıllar herkeste yeni umutlar, yeni beklentiler yarattığı için büyük bir coşkuyla kutlanmaktadır. Ve özellikle de bu coşku ve kutlama bölümünün en yalınından, en görkemlisine dek, hemen her çeşidine de tanık oldum.

Örneğin: Amsterdam’da Dam Meydanında girmiştim 2005’e; her yerde kar vardı. Ama insanların duyguları sıcaktı. Geçen sene yılbaşında Sydney Köprüsünde bir milyona yakın insanla birlikteydim; mevsim yazdı, hava boğucu sıcak, insanlar da sıcaktı. Bu sene Roterdam’da Erasmus Köprüsündeyim ve dondurucu soğuk, insanlar ise havadan daha soğuktu.

Amsterdam Dam Meydanı

Geçen sene üç aylığına Oğlum ve torunlarımı görmek için Avustralya’ya gitmiştik. Bu sene de 12 Aralıkta kızımın yanına üç aylığına Roterdam’a geldik. Yazın Türkiye’de görüştüğümüz Amsterdam’da oturan dostlarla yılbaşını onların bahçesinde geçirmeyi kararlaştırmıştık. Ama buraya gelince kendimizi, Kafkas kökenli Türk vatandaşı dostların düzenlediği bir yılbaşı organizasyonunun içinde bulduk.

Genellikle Hollanda’ya, Sakarya ve Kocaeli illerinden gelen bu Kafkas kökenli Abaza vatandaşlarımız, uzun yıllar bu ülkede yaşamalarına rağmen, milli özelliklerinden, kimliklerinden hiçbir şey kaybetmediği gibi, bu ülkeye entegre olmayı da başarmışlar.

Roterdam Erasmus Köprüsü

Yani Avrupa Birliği üyesi Bulgarlar, Polonyalılar, uzun yıllardır burada yaşayan Maroklar, Hollanda toplumunda sırıtırken, Türkler hiç sırıtmadığı gibi, adeta ülkeyle bütünleşmişler. Hatta Hollanda’nın Güney Doğu Asya’daki sömürgelerinden, Antillerden ve Surinam gibi Hollanda toprağı sayılan ülkelerden gelenler bile burada sırıtırken, Türkleri bu yabancıların en üstünde ve en iyi durumda bulduğumu belirtmek isterim.

Oysa daha 2004’te Hollandalılar, Türklerle aynı ev veya bölgelerde birlikte yaşamak istemezken, şimdi Türklerle birlikteliği tercih eder olmuşlar. Bence bu durum Türk insanı için, çok büyük bir başarıdır. Üstelik bu uyumu sağlarken, Kafkas kökenli vatandaşlarımda gördüğüm kadarıyla, özünden de hiç bir şey kaybetmemişler.

Salon

Doğaldır ki bu durum, Batıda tarih boyunca aşağılanan Türk insanı için bir gurur vesilesi olduğu kadar, kendini beğenmiş Batılı zihniyetin yanılgısının da ortaya çıkmasıdır. Fakat konumuz bu değil elbette, konumuz yılbaşı.

Aslında gurbetteki Türklerin yılbaşı kutlamaları hakkında az çok bir fikrim vardı. En yaygın şekli, akrabalar veya arkadaşlardan üç beş aile birisinin evinde toplanır. Bazen de Türk kulüp, dernek ve restoranlarında yeni yıl kutlamalarına katılanlar olmaktadır.

Bizim Abaza gurubu ise, Hıristiyan bir dini gurubun belli zamanlarda toplandığı bir salonunu kiralamıştı. Burası 40-50 kişinin toplanabileceği büyüklükte güzel bir salondu. Bayanlar da çok güzel bir biçimde süslemiş ve düzenlemişlerdi.

Yemek ve sohbet faslı

Abaza kültüründe yaşça büyük olmak, zenginlik ve eğitim seviyesinin büyüklüğünden daha önde geliyordu. Bu yüzden organizasyonun başında Mukadder Hanım ile Eşi Emin Bey bulunuyordu. Her ne kadar kararlar birlikte alınsa da, onlara danışılıp, onların onayı alınıyordu. Bu organizasyonda da, her ne kadar İlker Beyle bacanağı Rasim Bey ve Erol Beyle bunların eşleri en çok çalışanlar arasında olsalar da, başta büyük olarak hep Emin Bey ve eşinin onayını da alıyorlardı.

Geceye on bir- on iki aile katılacaktı. Katılan herkes aynı yiyecek ve içeceklerle katılmasın diye, hangi ailenin ne yapıp ne getireceği önceden ailelere bildirilmişti. Hediye kuraları da çekilmiş ve kimin kime hediye alacağı kendisine bildirilmişti; fakat kimse, kendisine kimin hediye alacağını bilmiyordu. Ailelerin evlerden salona gelmesinden, gece evlere dağıtımına dek her şey planlanmıştı.

Yemekler

Roterdam’da akşama doğru hafif bir yağmur başlamıştı. Maytap ve benzeri patlayıcılar sabahtan beri her yerde patlatılıyor ve yaratılan gürültü de artık kanıksanmıştı. Yağmurlu ve gürültülü bir akşamüstü saat 19.30-20.00 arası aileler salonda toplandı. Herkesin getirdiği yiyecekler büyük bir masada topladı. Anadolu’ya ve Kafkaslara özgü çok güzel yemekler, çeşit çeşit içecekler vardı. Alkollü içkilerden ise, sanırım milli içkimiz rakı diğerlerine göre daha baskındı.

İlk saatler sohbet, yemek ve alkolde ısınma turlarıyla geçtikten sonra, müziğin volümü yükseldikçe coşkuda yükseldi. Kafkas ve Karadeniz oyunları, barlar halaylar birbirini izledi. Özellikle Emin Beyle Rasim Bey her tür Türk müziğini ustalıkla okuyorlardı.

Karadeniz ve Kafkas oyunları

Burada eğlence dorukta sürerken benim bir sorunum vardı. Ben Roterdam’daki genel kutlamayı da görmek istiyordum. Bunun için Erasmus Köprüsüne gitmem gerekiyordu. Bunu guruptakilere de söylemiştim. Saat 23.00’te kızım Ayşegül ile biz çıkacaktık. Fakat hava soğuk ve hafif yağmurluydu. Bu yüzden bizim yürüyerek gitmemize Emin Beyin gönlü razı olmadı. Arabayla meydana getirip, buradaki programı bizimle beraber izledi.

Burada toplanan insanlar yılbaşı gecesinin sevinç ve coşkusuna katılmaktan ve paylaşmaktan çok seyretmeye, gelmiş gibiydi. Hava ne denli soğuk ise, insanların coşku ve eğlenceye bakışları da o denli soğuktu diyebilirim. Hani birileri bir şeyler yapsın da seyredelim anlayışındaki bu insanlarda, hiç coşku ve sevinç göremedim. Kimsenin sesi çıkmıyor ve tek yaptıkları patlayıcıları yakıp yola atmaktı. Bunu yaparken de sanki zoraki bir görevi yerine getirir gibiydiler.

Oysa Sydney’de yüz binlerin hemen hepsi de aktifti. Çoğunluk bir şarkı mırıldanır, gençler dans eder, kahkahalar yayılırdı sokaklara. Saat 24.00’te yüz binlerin geri sayımıyla eğlence ve coşku doruğa çıkıp, insanlar: ırk, renk, din dil vs ayrımı gözetmeksizin en yakınındaki diğer insanlara sarılıp öperek yeni yılını kutluyordu. 2005’te Dam meydanında da, herkesin önüne gelenle dansına tanık olmuştum. Hatta siyahi bir genç kız elimi tutup dans etmeye başlayınca, ona uymakta çok zorlandığımı hatırlıyorum.

23.30’dan önce boş meydan

Burada ise23.20’de biz geldiğimiz zaman köprüden geçiş yasaklandığından köprü ve önündeki meydan boştu. 23.30’dan itibaren meydan dolmaya başladı. Ama ne şarkı, ne dans ne coşku hiçbir şey yok. Herkes 24.00’te köprüde başlayacak havai fişek gösterisini izlemeye gelmişti. İzleyip döndüler.

İnsanlar bırakın rastgele birbirinin yeni yılını kutlamayı, birlikte gelen arkadaş gruplarının çoğu da, birbirinin yeni yılını kutlamadı. Belki de evlerinde kutlayacaklardı. Kısacası Roterdam’da yılbaşının havayi fişek gösterileri çok güzeldi ve insanlar bunu seyretti. Ama kutlamanın en belirgin özelliği, insanların yaşamaktan bezginliği, birbirine güvensizliği, sevgisizliği ve bireyselliğin kutba dönüşmüşlüğüydü diyebilirim.

Oysa bir bireysellik okyanusunda kaybolmuşsa insanlar, yılbaşlarında onları meydanlar toplar, köprüler birbirine bağlar. Sonrası düşler, kurgular ve kar taneleri gibi uçuşan umutlar diye düşünürdüm.

Çünkü köprüler yolları birbirine bağladığı kadar gönülleri, duygu ve düşünceleri de bağlardı birbirine eskiden. Gönül köprüsü diye bir şey vardı.

Meydanlar insanları bir arada toplar, ilk çağlardan bu yana insanların duygu ve düşüncelerine tercüman olurlar. İnsanlar ki o meydanlarda duygu ve düşünceleri uğruna nice canlar vermiştir. Ama yine de toplumun, belleği, duygu ve düşünce merkezi olmaya devam etmişti meydanlar.

Fakat bugün bu meydanda toplanan insanlar, köprüdeki havai fişek gösterisini seyretmeye gelmişlerdi. Bunun dışında aralarında bir duygu ve düşünce ortaklığı göremedim. Demek ki, medeniyet iyice ilerlemiş, insanlık onun hepten gölgesinde kalmıştı.

Erasmus Köprüsünde yeni yıl

Medeniyet doğallıktan yapaylığa, duygusallıktan akla ve bilime, her şeyi ölçüye, tartıya, faydaya bağlayan sınırlar içine almaya kalkıştıkça, demek ki insan da, insani bir sevgi ve sıcaklıktan uzaklaşarak, robotlaşmaktadır. Duyguları dışarıdan yönetmeye ve sınırlar İçine almaya çalışmanın, duyguyu mekanikleştirmeye çalışmanın insanı bitirdiğini düşünüyorum.

Meydandan salona dönünce bu karamsar duygularım bir anda kayboldu. Çünkü salonda insani bir sevgi ve sıcaklık egemendi. Coşku dorukta, Kafkas ve Karadeniz oyunları oynanıyordu. Onlar birbirlerinin yeni yılını kutlamışlardı, biz girince bizimle de çok samimi ve sıcak bir kutlamanın ardından, eğlence devam etti. Biz salondan 03.00’te ayrıldık. Kalanlar sabaha kadar devam etmiş.

Meydan'dan dönüşte salonun neşesi

Bu güzel yılbaşı için, Abaza dostlara teşekkür ediyorum. Hepsini de çok sevdik. Bu insanlarda, Kafkasların güçlü aile bağları, samimiyeti ve doğallığına, Anadolu’nun hoşgörü ve sıcaklığıyla, Batının akıl ve bilimselliği de eklenince güzel bir kültür harmanlanması meydana gelmiş.

Yeni yıl dileklerime gelince doğrusu pek de iyimser olamıyorum.

Biliyorum yeni yılda hiçbir şey yeni olmayacak
Yine her şey bildik bir peryotta dönüp duracak.
Ne açlık yokluk bitecek, ne de savaşlar son bulacak.
Ne soygun vurgun duracak, ne de insana saygı duyulacak.

Küresel sermaye alıp başını gidecek
Emperyalizm biraz daha vampirleşerek
Kanla beslenmeye devam edecek.

Biliyorum ben dilesem de
Hiçbir şey değişmeyecek
Ama değişmese de
Yine de bana düşen
İyi ve güzeli dilemek.

Yemekleri ve salonu hazırlayan bayanlar

Bu yüzden ben yine de diliyorum ki, 2013’te herkesin dilekleri gerçek olsun, 2013’ü gönlünden geçirdiği gibi yaşasın. Dilerim ve isterim ki, 2013’te insanlık kendi gerçek düşmanlarının farkına varsın. Tüm kötülüğün savaşlardan ve vahşi emperyal sömürüden kaynaklandığını ve bunların kaynağının da devletler olduğunu anlayarak, sınırsız, devletsiz bir dünya birliğinin, insan kardeşliğinin yollarını araştırsın diyor ve diliyorum.
 

Yayın Tarihi : 3 Ocak 2013 Perşembe 16:30:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?