18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Kürt Açılımına Yapılan Yorumlar (7)

7-SORUN NEDEN ÇÖZÜLEMİYOR.

Burada yine geri dönerek kısa bir hatırlatma yapmak gerekirse, sorunun çözülemeyiş nedenlerini şöylece sıralayabiliriz.

A-SORUNUN SAPTANMASINDA ANLAŞMAZLIK

1-Sorunun kabul edilmemesi, ya da adının konulması konusunda siyasi bir mutabakatın oluşturulamamış olması.

2-Kürt realitesinin kabul edilmemesi.

3-Askeri çözümün benimsenmesi. Farklı çözümler üretilememesi ve üretilen farklı çözümlere toptan karşı çıkılması.

4-Askerin savaş içinde geçen otuz yıla rağmen farklı bir teknik veya taktik geliştirememiş ve sorunun bitirilmesinde net bir başarı sağlayamamış olması. Başarı sağlandığı dönemlerde ise, sivil inisiyatifin bir araya gelerek, gerekli siyasi önlemleri alamamış olması.

6-Sorunun çözümü halinde, çağdaş bir demokrasiyle halkın bilinçlenip hesap sormasından çekinilmesi.

5-Mevcut durumun alışılmış ve kabullenilmiş bir Türkiye gerçeği haline gelmesi. Yani yarı savaş içinde geçen otuz yıllık süreçte, bu duruma uygun bir ekonomi oluşması ve bu durumun yaşam tarzı haline gelmesi.

B-SİYASİ PARTİLER VE PARLAMENTONUN HALKI TEMSİL EDEMEMESİ.

1-Türkiye’deki siyasi partilerin yaptığı siyasetin, tüm Türkiye halklarını kapsamaması. Her partinin belli kesimlerin oylarını almak adına, öteki kesimleri dışlaması.

2- Siyasi partilerin hizmet temeli yerine, birbirlerine ret duygusu geliştirerek karşıtlık temelinde bir işlevle varlıklarını sürdürmeleri.

3-Siyasi yelpazenin kapalı olması. Ya da merkezin sağını kapsayacak biçimde yarı açık olması. Bir başka deyişle, siyasi yelpazede merkezin ve merkezin solunun tamamen boş olması. Vatandaşların en az yarısının kendisini temsil edecek siyasi parti bulamadığı için, siyasi düşüncelerinin parlamentoda temsil olanağı bulamaması.

4-Bu tür sorunların çözümüne daha yakın ve daha yatkın olan sosyal demokrat bir partinin bulunmaması. Ya da sosyal demokrat olduğunu ileri süren partilerin, ulusalcılık adı altında aşırı milliyetçiliğe soyunması.

5-Yine sosyal demokratların, demokrasi ve çağdaşlaşmaktan vazgeçerek, orduya, yargıya, derin devlet ve bürokrasiye dayalı darbelerle sonuca gitmeyi tercih ettiğinden, halkı önemsememesi. (Sanıyorum ve umuyorum yeni CHP yönetimiyle bu durum olumlu yönde değişecektir.)

6-Yüksek baraj sisteminden dolayı halkın yarısına yakınının parlamentoda temsil olanağı bulamaması.

7-Yukarıdaki halk temsiline konulan engellere bir de, siyasi partiler yasası gereği milletin vekilini genel başkanların belirlemesi eklenince, parlamentoda milletin temsiline olanak kalmaması. Yani TBMM’nin Türkiye’de yaşayan insanları temsilden çok uzak olması. Yalnızca genel başkanları ve egemen güçleri temsil etmesi.

C-TERÖRDEN ÇIKAR SAĞLAYANLARIN ENGELLEMESİ

1- Terörü yöneten ve bu yolla büyük bir itibar ve rant elde edip, lüks içinde yaşayanların (kan ve gözyaşıyla beslenenlerin) barış projelerini engellemesi, direnmesi.

2- Terör örgütü ile bu rantı paylaşan her kesimden egemen güçlerin terörün devamında çıkarlarının olması.

3- Uyuşturucu ve her tür kaçakçılığın iç ve dış bağlantıları

4- Bazı siyasi parti, çıkar grubu veya kurumların, terör istismarı ile varlıklarını devam ettirmekte olmaları.

5- Terör ve terörle savaşın yıkımları ve bölgedeki olumsuz etkilerini hafifletmek amacıyla, bölge halkını kazanmak adına devletin bunlara karşılıksız tavizler vermesi.

6- Terörü öne sürerek halkın: vergisi bir yana elektrik su parasını bile ödemediği halde görevlerini yapmadan yardım alması ve terörün bitmesi halinde, yardımlar kesildiği gibi disiplin altına girmek zorunda kalacak olması.

Bu sonuncuya, 13.06.2010 tarihli Hürriyet Gazetesinde Yalçın Bayer’in köşesinde S. Hakyemez adlı bir doktorun yazdıkları güzel bir örnek oluşturmaktadır.

BURAYA ilk gelince insan önce bir şeyler başarmak istiyor ve bütün olanaklarını zorluyor. Ancak bir süre sonra bütün isteğini kaybedip “Ben burada ne arıyorum?” diye sorgulamaya başlıyor. Malzeme temini yerel firmaların kontrolünde (ki hepsi siyasilerin). Hastane yönetimlerine baskı had safhada. Siyasiler hastane üzerinden resmen devleti soyuyorlar. 1’e mal olanı 4’e satıyorlar.

İnsanlar doktorlara karşı büyük bir öfkeye sahip. Geldiğimden beri darp edilmeyen arkadaşım kalmadı.

Burada halk aşırı şımartılmış. İnsanların işini halletmeyince ya kaymakama gidiyor, ya da “Ben PKK’lıyım, seni vururum” diye tehdit ediliyoruz. Can ve mal güvenliğimiz sıfır. Kimse vergi vermiyor, elektrik-su vb. faturalar ödenmiyor.

Herkese ayda 150 TL çocuk parası (ki çocuk başına), çocuk ultrasonda görüldüğü andan itibaren de mama ve bez parası ödeniyor.

Okula giden her çocuğa devlet harçlık veriyor, harçlık gecikince anneler okulu basıp çocukları okuldan almakla tehdit ediyor.

O çocuklar ne yapıyor peki? Üzerlerinde üniformaları, ellerinde PKK bayrakları ile DTP mitingine gidiyor. Herkese, eksin ya da ekmesin, toprak yardımı yapılıyor (ki zaten kimse ekmiyor ya). Bu yardımda sadece beyana bakıyorlar. Adam 5’i 50 yazdırabiliyor. Van’da dağıtılan paraya bakınca, göl bile tarım arazisine sayılsa az gelir. Her cuma kaymakamlık elden nakdi para dağıtıyor.

Buralarda tek vergi verenler devlet memurları... İnsan içinden ve de dışından lanetler okuyor.

(Bu yazıyı herkese dağıtın, bilinsin. Neden terör de bitmiyor daha iyi anlaşılır sanırım. Terör biterse bu insanlar çalışmak zorunda kalabilir, devlet denetimini daha iyi yapabilir... İsterler mi bu rantın bitmesini!)
13.06.2010 Hürriyet

Teröristin başarısında elbette ki en önemli pay, kendisine yardım ve yataklık etmekte olan halktır. Bu yüzden dünyanın hiçbir yerinde, halkın desteğini almadan başarı sağlamak olanaksızdır. Devlet de bu gerçeği bildiği için halkı kazanmaya çalışmakta, ama çok yanlış bir yol izlemektedir. Çünkü terör olaylarında halkı kazanmak için sürekli tavizler verilmesi de çok yanlıştır. Tavizlerin bedelini ödeyenlere haksızlıktır. Taviz insanı kazandırmaz şımartır.

Sürekli tavizler vererek halkı kazanamazsınız. Halkı kazanmanın yolu haklarını vererek olur. Halklar, hakları verilerek kazanılır, görevlerini isteyerek denetim altına alınır. Fakat burada sorun halkın kimden yana olduğundan çok, halkın güvenliğiyle ilgili bir durumdur.

Yani halk PKK’dan yana olduğu için veya devlete düşman olduğu için yardım ve yataklık yapmakta değildir. Halk sizden yana olsa da, hatta bir numaralı PKK düşmanı olsa da, PKK’ya yardım ve yataklık yapmak zorundadır. Çünkü bu bir güvenlik sorunudur. Devlet 85 senedir buralarda güvenliği hiçbir zaman için sağlayamamıştır.

Ben Karayazı’da çalıştığım 1960’lı yıllarda da buralarda eşkıya devlete karşı korunurdu. Çünkü aksini yaparsanız, eşkıya sizi yok eder ve devletin size yardımı, belki bir cenaze töreni düzenlemek olurdu. Gerçi o zamanlar böyle bir gelenek de yoktu. Biz göreve başladıktan birkaç ay sonra ölen bir arkadaşımızın cenazesini, aramızda para toplayarak Erzurum’dan Manisa’ya bir minibüsle göndermiştik.
 

Yayın Tarihi : 14 Temmuz 2010 Çarşamba 11:24:30


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Satılmış IP: 88.231.71.xxx Tarih : 14.07.2010 18:38:03

Sayın Nazmi Öner; Uzun zamandan beri uğraş verdiğiniz bu konu ile ilgili olarak, "son çözüm" acaba "profesyonel ordunun (!)" kurulmasıyla çözümlenebilinir mi ?


mehmet aygün IP: 88.231.137.xxx Tarih : 16.07.2010 18:48:42

profesyonel ordu çözüm için gerekli olan bir şey degildir.profesyonel ordu hergün 40 tane terörist öldürse ne olcak sokaklar yine savaş alanına dönmeyeck mi.önemli olan profesyonel ordu degildir önemli olan silahsız çözümdür.profesyonel ordu işi daha fazla kısır döngüye uğratmaktadır.bu nedenle sorunun çözümü için gerekli olan tek şey karşılıklı mutabakattır.silahlar sussun die bağırıyoruz ama silahlar susmuyor ve profesyonel ordu tavsiyesi silahların daha fazla sıkılmasına sebep olacaktır.ve sokaklardaki terör örgütü üyelerinin daha fazla coşmasına sebep olacaktır.profesyonel ordu çözümün degil,sorunun bir  parçası olucaktır.