18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Kürt Açılımına Yapılan Yorumlar (9)

9-SİYASİ PARTİLERİN ÇATIŞMADAN BESLENMESİ

Hepimiz de biliyoruz ki siyasi partiler birleşip, iyi niyet ve samimiyetle sorunu çözmek isteseler, en kısa sürede terör de biter sorun da çözülür. Aslında bizdeki siyasi partilerin hepsi de merkez sağın sağındadır ve aralarında öyle dişe dokunur bir farklılık da yoktur. Bir masaya oturup konuşsalar mutlaka hepsinin kabul edebileceği bir çözüm bulunacaktır.

Ama böyle bir çözümün etrafında bu güne dek birleşememişler, iktidara gelen göstermelik veya ciddi bir şeyler yapmaya kalkıştıysa da, ötekiler bunu engellemek için ellerinden geleni arkalarına koymamışlardır. Bu yüzden iktidarlar sorunu askere havale edip işin içinden sıyrılmaya çalışmışlardır.

CHP’nin yeni genel başkanının bu sorunla ilgilenmeye başlaması ve konuyu başbakanla görüşebileceğini dile getirmesi bile halkta büyük bir umut olarak görülürken, siyasetçinin tavrı ise “Sakın ha bize umut bağlamayın, bizimkisi göstermelik bir oyun” der gibidir.

Çünkü liderlerimizin Kürt sorunu ile ilgilenmesi, işi ciddiye alması da maalesef komediden de öte bir basitlik ve basiretsizlik örneği olarak “ÇÖMELME SORUNUNA” dönüşmüş, Kürt sorunu yine devre dışı kalmıştır. Bir hafta içinde ondan fazla askerin şehit olduğu bir dönemde, gündem yine şehitlerden ve terörden soyutlanarak, çatışma alanında hangisinin çömelip hangisinin ayakta kaldığına takılıp kalmıştır.

Sorunun çözümü için görüşmeleri de, adeta görüşmek isteyenin gözü çıksın dercesine, ciddiyet ve samimiyetten uzaktır. Birisi “Çağıracağım, bakalım gelecek mi?” Yani “Göreceksiniz gelmeyecektir” ya da “Gelmese daha iyi” der gibidir. Öteki taraf ise Kürt sorunu ve terörün görüşüleceği bir toplantıda, parti içi depreme neden olan kaset savaşlarının soruşturmasını yürütmeyi düşünmektedir.

Aslında Türkiye’de tüm siyasi parti faaliyetlerinin, programlarının içeriği ne olursa olsun, uygulamada en gerçek ve geçerli yöntemin birbirlerinin karşıtlığından beslendiklerini de bilmeme rağmen böylesi hayati bir konuda, bütün partilerin bir araya gelmesini, açılımı benimsemesini destek vermesini bekliyordum.

Çünkü AKP’nin getirdiği her şeyi peşinen ret eden bir düşünce sağlıklı bir düşünce olamaz. Aksi taktirde AKP bir gün sizin savunduğunuz değerleri sahiplenirse onu da ret etmek zorunda kalırsınız. Tıpkı demokrasi ve çağdaşlaşma projelerini sahiplenince terk etmeniz gibi. Çünkü bir şeyin taraftarlığı, karşıtlığı ve doğruluğunun, kimin getirmiş olduğuyla değil, sağlayacağı faydayla ölçülmesi gerekir.

Eğer bir siyasi parti AKP karşıtlığı yapacaksa, bunu açılım için, sorunun çözümü için, kendi partisinin düşüncelerini gündeme getirerek, yani açılımın içini, kendi çözüm önerileriyle doldurmaya çalışarak yapması gerekirdi. Üstelik açılımın içinin boş getirilmesi de bu duruma çok uygundu. Evet açılım mı yapacağız, çözüm mü üreteceğiz, bu sorunu çözmek için mutlaka bir şeyler yapmalıyız. Bunun için bizim partimizin çözüm önerileri şunlardır. Biz şunları istiyoruz demesi gerekirdi.

Türkiye’nin bu en temel sorununun çözümü için bir fikir ürettiler ve bunu hükümete getirdiler de, eğer hükümet buna karşı çıktı ve o partinin görüşlerini toptan ret etti ise o zaman, açılımın çözüm getirmeyeceğini ileri sürerek karşı çıkma hakkı olabilirdi.

Yoksa ben bu savaştan ve her gün şehit cenazeleri görmekten rahatsızım demenizin anlamlı ve samimi kabul edilmesi olanaksızdır. Şehit cenazelerinden rahatsız isen, bunu önlemenin bir yolunu bulmalı, hükümete önermeli veya bu yönde getirilen çözüm olanaklarına karşı çıkmak yerine bunları çözüm açısından değerlendirmelisiniz.

AKP bu sorunu iyi yönetememiştir. Hatta siyasi çıkar sağlamak amacıyla getirmiş, ötekiler de bunu fark ederek hemen önünü kesmiştir. Kürt açılımı demokratikleşme açılımına indirgemiştir. Demokratikleşme açılımında tamamen art niyetli davranışlar sergilemiştir. Yani olay, anayasa değişikliği gibi bir çıkmaz sokağa sürüklemiştir. Oysa anayasa değişikliği için AKP’nin parlamentodaki sayısal çoğunluğu yeterli değildir.

Ama sayısal çoğunluğu ile değiştirebileceği ve demokratikleşmeyi büyük ölçüde sağlaması beklenen yasalar vardır. İşe buralardan başlaması ve sonra da anayasayı bir bütün olarak getirmesi gerekirdi.

Örneğin demokratikleşmenin, ya da halkın yönetime katılımının önündeki en önemli engeller, siyasi partiler yasası ile seçim yasalarıdır. Kişisel hak ve özgürlüklerin önündeki en önemli engellerden birisi TCK’nın 301. Maddesidir.

Özel hayatın gizliliği ve telefonların dinlenmesini hakim teminatına bağlayacak düzenlemeler yapabilirdi. Ama yapabileceği tüm bu alanları atlayarak, işe sayısal yeterliliği olmayan anayasanın bir bölümünden başlayarak, demokratikleşme sürecini de sürüncemede bırakmıştır diyebilirsiniz.

Öyleyse normal koşullarda yönetenlerin bir çözüm etrafında birleşmeleri olanaksız olduğuna göre, sivil toplum ve aydınlar da, bunların kraldan daha kralcı, yandaşı veya karşıtı olduğuna göre, bu dengesiz hastalıklı durumdan bir çözüm çıkabilir mi diye de epeyce kafa yordum.

Benzerliklerden çıkmayacağı muhakkak, ama karşıtlıklar kullanılarak halkın büyük bir bölümünün çözüme çekilebilmesinin olanaklı olacağını düşünüyorum. Çünkü eğitim sistemimizin ve biat kültürünün, düşünerek hareket etmekten çok insanlarımızı, şartlanmalarla hareket etmeye yönelttiğini önceki yazılarımda belirtmiştim.

Ülkemizde dinin, siyasetin, ticaretin, sporun ve tüm değerlerin şartlanmalarla başarıldığına, CHP’deki değişim ve AKP’nin demokratikleşme ve Avrupa birliğini sahiplenmesi de örnek olarak gösterilebilir. Hatta CHP: demokratikleşme, anayasa değişikliği ve AB’ye karşı çıkarken, AKP’nin bunları sahiplenmesini, bu muhafazakar kesimleri, CHP karşıtlığı bu günlere getirdi diye yorumlayabiliriz.

Yoksa cumhuriyetin kuruluşundan bugüne, padişahlık ve halifelik özlemi içindeki muhafazakar kesimlere cumhuriyet ve demokrasiyi, çağdaş uygarlık dediğimiz Avrupalılaşmayı ve çağdaş bir anayasayı benimsetmek mümkün olamamıştı. Ama şimdi, CHP’nin savunduğu bu değerleri kendi partileri AKP savunmaya başlayınca ve özellikle de CHP bunlardan vazgeçip karşı çıkmaya başlayınca, muhafazakarlar bunları kolayca sahiplendi. Buna CHP’nin demokrasiye karşı çıkarak, demokrasiye hizmeti de denilebilir.

Ama CHP sosyal demokratlık iddiasında bulunduğu sürece bu değerleri terk etmesi olanaksızdır. Ve Yeni CHP yönetimi, bu değerlere şimdi yeniden sahip çıkmaktadır. Şu anda geçiş dönemidir, ama bir süre sonra, aydınlar ve sivil toplum örgütleri de bunları kabullendiği zaman, umarım bu kez de AKP tabanı ve muhafazakar kesimler kabul ettikleri bu değerlerden vazgeçmezler.

Görüyorsunuz çözüm için nerelerde neler arıyorum. Zıtlıklardan benzerlikler çıkarmaya çalışıyorum. Ama dünyanın gözbebeği bir ülkede ve dünyanın en alçakgönüllü, hoşgörülü en sevecen ve sıcakkanlı halklarına sahibiz. Fakat bu ülke ve insanına layık yönetim kadrolarından mahrumuz.

Ve işin en kötüsü de aydınımız, okumuşumuz çoğunlukla halkın yanında değil; karşısında yer almakta ve halkı aşağılamakla yükseleceğini sanmakta. Halk ne denli sakin, sevecen, alçak gönüllü ve hoşgörülü ise, aydınımız o denli hırslı, agresif ve kompleksli. Üstelik hiçbir çıkarı olmadığı halde bu çıkar şebekelerinin uydurduğu komplo teorilerinin arkasında zıtlaşmaların, ayrışmaların, çatışmaların malzemesi olup gitmektedir

Çözüm için aydınların bu çıkar tacirlerinin arkasından ayrılıp halkın yanında yer alması, daha doğrusu halkın içine girmesi gerekmektedir. Fakat bunun için, halkı küçümsemekten vazgeçmek, onu anlamaya çalışmak ve sorunların çözümü için ona yalnızca sözle destek vermek yerine, çözüme birlikte ve el ele yürümek gerekir. Halk çözüme inanır ve yanındaki insanlara güvenirse, yönetene çözümü dayatır ve halkın dayatmasına da hiç kimse direnemez diye düşünüyorum.

Sonuç olarak, bu sorunun çözümü için kimin ne gibi bir görüşü varsa ortaya koysun ve KÜRT SORUNU MUTLAKA ÇÖZÜLSÜN istiyor ve ‘Kürt Açılımını’ aşağıdaki güzel yorumla bitirmek istiyorum.

ANADOLU'NUN BÜTÜNLÜĞÜ veya ANADOLU'DA KARDEŞLİK IP: 88.xxx.xxx.xxx Tarih : 13.06.2010 14:52:22
Anadolu halklarının kardeşçe ve barış içinde yaşamaları gereğini ortaya koyduğunuz yazınızı, sonsuz bir mutluluk ve coşku içinde okudum. İfadelerinizden, "Kürt kardeşlerimizin Batı emperyalistlerinin uşağı olan pekakadan sıyrılması, TSK'nın da kışlasına çekilerek, ancak dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı mücadele etmek için görev beklemesi" açıkça anlaşılmaktadır. Sonsuza dek devam etmesini arzuladığımız Anadolu topraklarına - artık, hiç yok yere - kimse gömülmesin !.. Gömülecek ise, bu vatana göz koyan ve nereden gelecek olursa olsun, bu vatanı korumak için mücadele verecek her etnik gruptan kişiler şehitlik mertebesine ererek gömülsün !.. Son sözüm: "Millî Mücadele ve Kurtuluş Savaşı dönemlerinde, yaşam sürdükleri topraklarını dış emperyalistlere karşı korumak için verdikleri mücadele sırasında şehit olan Kürt kardeşlerimizin ruhları şad olsun !"

Yayın Tarihi : 23 Temmuz 2010 Cuma 01:44:07


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?