15
Haziran
2025
Pazar
ANASAYFA

Kürt Açılımının Zamanlaması (3)

3-AÇILIMIN DIŞ UNSURU OLARAK ORTADOĞU

İRAN VE ABD’NİN ORTADOĞU SAVAŞI

Irak Savaşı sonrasında Ortadoğu tablosunun geldiği son duruma, bölgesel ve evrensel aktörlerine, Türkiye ile ilişkilerine ve Türkiye için biçmiş oldukları rollere bakarak bir değerlendirme yapabilmek için, öncelikle İran-ABD ilişkilerine bakmak gerekmektedir.

ABD ve kendini destekleyen küresel güçlerin ya da onların diğer destekçilerinin, dünya için, daha doğrusu küresel sermaye için bir tehdit olarak gördükleri, Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak’a son yirmi yıl içinde yapılan iki saldırıdan da net bir sonuç alınamamıştır.

Saldırganlar amaçlarına tam olarak ulaşamamış, hatta kendilerine göre önemli bir sorunu çözmeye çalışırken, yeni sorunlarla olay daha karışık ve çözümsüz hale gelmiştir. Bölgeye küresel sermayeyi egemen kılmak isterken, yani İran’ın desteklediğini düşündüğü radikal uzantıları keserek, bölgeyi küresel sermaye için güvenli ve istikrarlı bir vaziyete getirmek isterken, mevcut duruma göre sanki bölgede İran’ın egemenliği daha da pekiştirilmiştir.

Bunun için şu anda eve dönerken, bölgede yıkıp yerle bir ettiği yönetimlerin yerine kimleri koysam diye düşünmektedir. Ama elini nereye uzatsa, nereye baksa, düşman bir bakışla karşılaşmaktadır. Savaş öncesindeki Irak Şiileri ve Türkiye gibi bazı eski dostlar bile, ABD önerilerine şüpheyle yaklaşmaktadır. Irak Şiileri İran tarafında yer almış, Türkiye iç savaşta Amerikan parmağını ve başına geçirilen çuvalı ve Irak yönetiminden Türkmenlerin tasfiye edilmesini unutamamaktadır.

Oysa ABD olanları şimdilik unutmuş, Türkiye’den yardımın da ötesinde beklentiler içindedir. Irak’ta yarattığı suni yapılanmanın yaşatılmasını Türkiye’ye emanet etmek istemektedir. Bu senin kırmızı çizgindi, gerçi ben bunları çizmiştim, ama Irak’ın bütünlüğü senin en büyük arzundu, al sana Irak’ın bütünlüğü. Tepe tepe kullan demektedir.

Suriye’yi İran ekseninden çıkarıp Türkiye eksenine yerleştirmeye çalışmaktadır. Hatta, Filistin’de barış sağlanabilirse, İsrail, Suriye, Filistin, Ürdün ve Türkiye’nin içinde bulunduğu, İslam anlayışında radikal olmayan (ılımlı) küresel sermaye için tehdit oluşturmayan, bölgesel bir yapılanma oluşturabilirse, İran’ın buralardan silineceğini ve Irak’ın da ABD’nin isteklerine uygun bir yapıyı sürdürebileceği ve bölgeye istikrar geleceği düşünülmektedir.

Bu yapılanma gerçekleştikten sonra, Irak’ta Şiiler zapt edilemezse bile, Sünni Irak ile Kürtleri de bu yapının içine almayı da belki yedekte bekletmektedir. Ama şu anda bu planın açıklanması Türkiye ve Suriye’yi tedirgin edebilir.

ABD bu şekilde Ortadoğu’da İran’ı kıskaç içine almaya çalışırken, İran’ı içinden de vurmak, güçsüz düşürerek, Ortadoğu’daki etkinliğini kırmak için de çareler araştırmaktadır. Ama bu pek de kolay değildir. Nitekim ABD ve çok uluslu gücün önde gelen aktörlerinin 2005’te İstanbul ve Londra’da yaptıkları toplantılarda İran’daki Kürtlerle Azerilerin yakınlaştırılması ve merkezi yönetime tavır alması istenmişse de başarı sağlanamamıştır. Çünkü Azeriler İran yönetiminde kendilerini asli unsur kabul etmekte ve Kürtlerle de Urmiye yüzünden anlaşmazlıkları vardır.

Her ne kadar İran bir imparatorluk ve etnik yapısı itibariyle bir yamalı bohça görünümündeyse de, bu yapıyı birbirine yapıştıran, etnik özelliklerin ötesinde başka bağlar ve dengeler vardır. İran’da yönetim, tarih boyunca bu dengeleri gözeterek iyi ve yerinde kullanma sanatı olarak algılanmış ve başarı sağlayanlar ayakta kalabilmiştir. Pek çok alanda pek çok denge ve denklem içerse de yönetimde temel denge dindir.

Çünkü İran’daki etnik unsurların merkezi devlet ile bağını Şiilik oluşturmaktadır ve bu açıdan İran homojen bir toplum yapısına sahiptir. Yani nüfusun yüzde doksanı Şii’dir. Ayrıca tüm etnik unsurların aynı coğrafya ve tarih içinde Fars kültürüyle şekillendiği düşünülür ise, etnik unsurun bir başına kimlik üzerindeki etkisi oldukça zayıf kalmaktadır.

Bu yüzden ABD’nin etnik farklılıklardan ziyade, dinsel farklılıklardan faydalanmaya çalışacağı açıktır. Farklı mezhepteki halklar ise, Sünni olanlardır. Kürtlerin yüzde yetmiş beşi, Türkmenler ve Beluciler Sünni’dir. Bunlardan Türkmenlerin belli bir coğrafyası yoktur ve dağınıktır. İran’da bunlara dayanılarak olay yaratılsa bile sonuç almak olanaksızdır. Beluciler ise, ABD açısından hiç güven vermemektedir. ABD’nin kullanabileceği tek grup olan Kürtler ise öteki grupların baskısı altındadır. Çünkü İran’daki halklar açısından ABD hiç güvenilmeyen, geçmişte pek de güzel anıların bulunmadığı bir ülkedir. Onun için onunla işbirliği yapana iyi gözle bakılmayacaktır. Ve hala şah dönemine özlem duyan insan sayısı da pek fazla değildir.

Bütün bunlar da göstermektedir ki, ABD’nin İran’da kullanabileceği Sünni Kürtler ile, Şah kalıntıları dışında önemli bir argüman bulunmamaktadır. Ortadoğu’daki çıkarlarını İsrail ve Kuzey Irak Kürt yönetimiyle sürdürebilmesine de olanak yoktur. Bu yüzden, İsrail’in yanına en azından Türkiye’yi de koymak zorundadır. Hatta buna radikal olmayan Arapları da eklemek istemektedir. Ama denklemin olmazsa olmaz koşulu Türkiye’dir. Çünkü hiçbir Arap ülkesi İsrail ile yan yana gelmek istememektedir. Araplar ancak Türkiye’nin öncülüğünde bir ittifakta yer alabilir.

Bu durumda, Türkiye’nin bölgesi ile ilgili, bölgenin çıkarları doğrultusunda, daha adil ve daha insani kararlar alınmasında ilk kez ciddi bir fırsat yakalaması anlamına gelmektedir. Masada ABD’nin figüranı değil de, gerçek bir bölge temsilcisi gibi durabilmesi ise, içerde elini güçlendirmesine, yani Kürt sorununu çözmesine bağlıdır.
 

Yayın Tarihi : 26 Kasım 2009 Perşembe 00:20:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?