19
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Kürt Açılımıyla İlgili Sonuçlar (2)

2-AÇILIM BOŞA ÇIKARSA

Açılım boşa çıkar ve umutlar kırılırsa, halkların birlikte yaşama arzuları zedelenirse, başka açılımlar da inandırıcılığını yitirir, Türkiye sorunlar sarmalında hapis olup kalabilir. Seksen senedir bölüneceğiz korkusuyla çözülmeyen sorun bizi gerçekten bölünmenin, çözülmenin eşiğine getirebilir ve ayrılmak kaçınılmaz hale gelebilir. Ayrıca ne vatan, ne millet, ne de devlet hiçbir şey insan hayatından daha önemli de değildir.

Bu yüzden olay iktidarın şovu, muhalefetin iktidar antipatisi, ordunun gururuna ve hamaset palavralarına feda edilemeyecek kadar önemlidir. Bu olay siyasetimizin geleneksel şark kurnazlıklarından farklı algılanıp, farklı tavır almayı gerektirir. Burada yan çizen taraf, ilerde tarih önünde sorumlu olur.

Ben 15-20 sene sonrasının tarih öğretmeni olsam, öğrencilerime kaçırılan bu fırsatın ve bu yüzden meydana gelen tahribatın nedenlerini anlatırken, bunları bir, bir söylerim. Bu yüzden açılımın çözümle sonuçlanması, yeni bir kurtuluş savaşının kazanılması kadar önemlidir. Ya da Kurtuluş Savaşının kesin zaferinin, taçlandırılması anlamına gelecektir.

Çünkü Kurtuluş Savaşının kazanımları 1923-33 arası, Kemalist bir çizgide takılı kalmıştır. Bu savaş kazanılırsa, kalkınma hamleleri yeniden başlayacak, görevini tamamlayan Kemalizm’den vazgeçilerek, Atatürkçü çizgi yakalanacak, bilgi devri de ıskalanmayacaktır.

Bilgi devrinde Türkiye prangalarından kurtularak, koşar adım en öne geçebilecektir. Halk bu duruma hazır ve Türkiye bu potansiyele sahip olup, devlet kendi kendine vurduğu duşaklarla, kendini engellemektedir. Türkiye’nin tüm sorunlarında çürük halka halk değil, hep devlettir.

Açılım neden bunca önemli ve çözüm niçin yaşamsal derecede gerekli derseniz, çünkü otuz senedir kanayan bir yara vardır. Kan durdurulmazsa, hastayı kaybetme ihtimali zayıf bile olsa, felç olması ya da bir bacağını kaybetme tehlikesi kesindir. Kanın durması için çözüm şarttır. Çözüm ise, sokağa atılacak altınlar falan değil, kendi vatandaşına vereceğin haklardır.

Çözüm şarttır; çünkü çözüm evi paylaşmaktır. Evi ortak kullanmanın koşullarını saptamaktır. Türkiye, üzerinde yaşayanların, eşit oranlarda hak sahibi olduğu bir eve, bir pansiyon, bir okul veya kışlaya benzetilirse, sorun; bunu kullanmanın, burada yaşamanın kurallarının, adil ve insani ölçülerini belirlemektir.

Bu yüzden sağcı, solcu, milliyetçi dindar veya dinci, herkesi Kürt sorununun çözümüne katkı yapmaya çağırıyorum ve diyorum ki:

Ey bilinçli bir biçimde tanrıya inananlar, dindarlar! Ya da bilinçsiz de olsa samimi olarak inanan insanlar ve inanıp inanmadığı belli olmayanlar! Dinciler, dini çıkarları için kullananlar. Hz. Muhammet diyor ki: “İman etmedikçe cennete gidemezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız.”

Yani Müslümanlık iddiasındaysanız, insanları sevmek zorundasınız. Kan ve kin tohumları ekip, nefret hasat ederek, Müslümanlığın mümkün olmadığı ortadadır. Müslümanlık arayan, onu sevgide, dostlukta ve barışta aramalıdır. Açılım sevgiye, dostluğa ve barışa açılan bir çıkış kapısı haline getirilmelidir.

Ey evrensel ve etik değerleri inkâr etmeden, kimseyi ötelemeden ve hiçbir çıkar gözetmeden, ülkesini ve insanını seven milliyetçiler. Kendi insanınla kavgayı bitirmek, barışmak ve bir sevgi ikliminde dostça yaşamak, nasıl olup da milliyetçiliğe ters düşer?

İyi düşünün ve doğru karar verin. Milletin çıkarı kan ve intikam peşinde koşarak evlatlarını mezara göndermek midir, bunu önlemek midir? Geçmişin hesabını gündeme getirerek ya da hamasi duyguların etkisinde kalarak, dökülen kanı gurura onura çevirerek, savaşın devamında ısrar edenlerin ve sizi bu yolda şevklendirenlerin milliyetçiliği ile sizin milliyetçiliğiniz aynı mıdır? İyi düşünün, iyi karşılaştırın ve doğru karar verin lütfen!

Ey çıkarsız, ülke ve insan sevgisine dayalı, gerçek ve samimi milliyetçiler. Demokrasi, dostluk ve barışa açılan kapı, size: vatana ihanet kapısı olarak, Sevr kapısı olarak gösteriyorsa, buna inanarak, dostluk ve sevgiye sırtını dönmek yerine, bu çıkarının milliyetçilerinin gazına gelerek, onların komplo teorilerinin peşine düşüp gitmek yerine: “Öyleyse biz bir barış projesi hazırlayıp sunalım” demeniz gerekmez mi?

Ülke otuz senedir kan revan, insanları aç perişan. Devleti sürekli çağdan uzaklaşan ve yönetenleri bulanık suda balık avlayan bir yerde, milliyetçilik adına senin samimi duyguların, ülke ve insanlarının aleyhine kullanılmış olmuyor mu?

Ey, sosyal demokrat geçinen ulusalcılar! Kemalizm’i Atatürkçülük, faşizmi solculukla karıştıran aydınlar. Kanımca bugün Türkiye’nin ve dünyanın içinde bulunduğu sorunların temel nedeni solun çökmesidir.

İki öküzün veya atın çektiği bir arabada, öküzlerden birisi sürekli kaytarır geri kalırsa araba yoldan çıkar. Örneğin soldaki öküz sürekli geri kalıyorsa, sağdaki ilerledikçe araba yolun soluna doğru gide gide, bir süre sonra soldaki şarampole yuvarlanacaktır. Sol tarafın aksaması yüzünden devrilen arabaya çıkış çarelerini solun bulması gerekir. Sağın reçeteleriyle araba yola çıkarılamaz, dünya krizden krize girer.
 

Yayın Tarihi : 5 Haziran 2010 Cumartesi 11:40:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Kemalist Bir Sosyal Demokrat IP: 88.252.162.xxx Tarih : 5.06.2010 15:49:54

Sayın Nazmi Öner,Öncelikle belirteceğim husus, "Yakın tarimizi bilmeyenlerin, hiçbir zaman tarih öğretmenliği yapamayacağıdır."  Mustafa Kemal'in 6 Kasım 1919 tarihinde Diyarbakır, Van, Bitlis, Harput vilayetlerine ve 13 Kolordu ile 15. Kolordu komutanlıklarına gönderdiği şifreli telgrafında, İngilizlerin himayesi altında olan "Kürk Dayanışma Derneği"nin zararlı faaliyetleri hakkında şu bilgiyi vermiştir: "Bu derneğin ayrılıkçı çalışmaları ile, 'Kürtlerin Ulusal Direniş karşıtı gibi gösterilmeye çalışıldığı ' İstanbul'dan bildiriliyor. Doğu Anadolu'nun asil bir unsuru olan Kürt kardeşlerimizin, Anadolu'nun ayrılmaz bir kıtasında, bütün inanç ve sadakatleriyle 'bu vatana bağlı bir millet oldukları, ulusal girişim ve örgütlerin en sadık ve kuvvetli bir kolu bulundukları' ortadadır. Bu gibi zararlı propagandaların saltanat katında (Vahideddin tarafından) ilgi görmesi üzüntü vericidir. Kürt kardeşlerimizin Ulusal Güçlerle birlik olduklarına, bu vatandan hiçbir şekilde ayrılmayıp sadık kalacaklarına ve Kürt Dayanışma Derneği'nin ayrılıkçı hareketini lanetlediklerine dair, Kürt ağalarına ve eşrafına durumun anlatılması suretiyle İstanbul Hükümetine, temsilcilere  (işgalci Anlaşık Devletleri temsilcileri) telgraflar çektirilmesi rica olunur"  (Kaynak: "Atatürk'ün Bütün Eserleri" Kaynak Yayınları. c: 5, s: 108)

İlaveten yapacağım yorumum: Kürt kardeşlerimizi istismar eden pekaka primitifleri, tarihin değişik dönemlerinde kendi çıkarları doğrultusunda çeşitli yollar izlemişlerdi. Şöyle ki, 1900-1925 yılları arasında Batı emperyalizminin temsilcilerinden İngilizlere, 1970 ile 1980 dönemlerinde "solculuk ayağına yatarak ve nice Türk gencini de kullanarak" zamanın komünist Rusyasına, bugün de, - mevcut malûm siyasileri kullanarak ve dinimizi de istismar ederek Doğu emperyalistlerine sığınmışlardır.


Kemalist Sosyal Demokratın Cevabı IP: 88.252.162.xxx Tarih : 8.06.2010 19:28:05

Sayın Nazmi Öner Bey, yorumuma karşı gösterdiğiniz ilgiden dolayı şükranlarımı ve hürmetlerimi belirtirim.  "Zor olan bir iş, gereksiz olamaz" Bugün için gerekli olan ise, "bu zor işi başarmaktır !"  Atatürk, "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" parolasıyla  Anadolu'nun bütünlüğünü sağlayan ve Türkiye'nin dıştaki itibarını perçinleyen bir liderdir. Bunları ortaya koyarken "üç sözcükten " ibaret kalmadı; "Çanakkale Savaşları", "Millî Mücadele çalışmaları" ve "Kurtuluş Savaşı"ndan - Türk Ulusu adına - zaferlerle çıktı. Atatürk'ün, bu mücadeleleri verdiği sıralarda bir başka lider var mıydı ve de bugün, ülkemizde yaşamakta olduğumuz "Batı emperyalistleri karşısındaki 'parçalanma noktalarını' yok edecek bir lidere sahip miyiz ?" Yeniden bir ATATÜRK mü arıyoruz veya aramamız mı gerekir ? !.. Anadolu'nun - tüm halklarıyla birlikte - bugün birliğini sağlayabilecek bir lideri var mı ?. BUGÜNKÜ ORTAMDA, TÜRK ULUSUNU BATI EMPERYALİSTLERİNİN KISKACINDAN KURTARACAK, ANADOLU BİRLİĞİNİ VE HUZURUNU SAĞLAYACAK, TÜRKİYE'NİN DIŞTA İTİBARINI KORUYABİLECEK BİR LİDER ÇIKAR İSE - ATATÜRK'E OLDUĞU KADAR OLMASA DA - , BEN ONA DA TAPARIM, LÂKİN HEYHAT !....

(Kısaca bir not: Yaşım altmıştır. Çocukluğumda ve gençliğimde, Kürt kardeşlerle birlikte oyunlar oynar, sosyal etkinliklere birlikte katılırdık; ne bizler, ne babalarımız ve ne de kardeşlerimiz silâhlarla oynamazdık. Ulusal günlerimize katılır ve hep bir ağızdan İstiklâl Marşımızı okurduk)


Nazmi Öner IP: 62.248.9.xxx Tarih : 8.06.2010 14:31:33

Sayın, “Kemalist bir sosyal demokrat” rumuzlu okurum. Esas olarak, yorumunuzla varmak istediğiniz, Kürt Sorununun istismarı konusuna katılmamak olanaksız. Eğer bir ülkede bir sorun varsa, zaten bunu istismar edenlerin çıkması da kaçınılmaz bir durumdur.
Yakın tarihimizle ilgili bilgim ve öğretmenliğimle ilgili görüşleriniz de size aittir. Sizin böyle görmenize de bir şey söylem doğru olmaz diye düşünüyorum.
Ancak Atatürk’ü doğru okumak ve doğru anlamak, onun söylediği her söz ve her davranışını bağımsız olarak, bir kur’an ayeti gibi değerlendirerek yapılamaz. Kaldı ki, Kur’an ayetleri bile bağımsız ele alındıkları zaman, bazı ayetler başka bazı ayetlere ters düşer. Çünkü her ayetin bir iniş nedeni ve onunla ilgili yaşanan bir durum vardır. Doğru sonuca varmak için ya bu özel durumu bilmek ya da Kur’anın genel anlamına ters düşmemek gerekir.
Atatürk de, karşılaştığı her sorun ve durum için en uygun çözümleri üretmeye ve uygulamaya çalışmıştır. Sayın Törün’ün de belirttiği gibi Atatürkçülük bir dogmayı, ya da sınırlandırılmış bir alanı değil, aksine, dogmalara, dayatmalara ve sınırlamalara karşı oluşmuş bir kavramdır. Bir değişim ve gelişim programıdır. Dogmalarla sınırlandırılmasın diye Laikliği, önü kesilmesin, hep çağı izlesin diye devrimcilik ilkeleri getirilmiştir.
Yani Atatürk’ü yaptıklarıyla değerlendirmek gerekirse, olayın zamanını ve mahiyetini, o günkü ülke ve dünya koşullarını dikkate alarak değerlendirmek gerekir ki, bu hem zor bir iştir ve hem de gereksizdir. Çünkü Atatürk’ü o kadar derinlerde aramaya gerek yoktur. Atatürk dediğin üç sözcükten ibarettir. Bu da akıl, bilim ve çağdaşlıktır. Yurtta ve cihanda, her nerede bir olay, insani ve etik değerlere ters düşmeden, akıl, bilim ve çağdaşlık açısından ele alınıyorsa, o duruş, o düşünce, Atatürkçü bir duruş ve Atatürkçü bir düşüncedir. Saygılarımla.
 


teoman törün IP: 88.241.191.xxx Tarih : 7.06.2010 13:11:41

Sayın Kemalist Sosyal Demokrat, Atatürkü sevip anısını her yüreğinde sıcak tutmak saygı duyulacak bir  duruştur, onu dar ideoloji kalıplarına oturtmak .başka bir şeydir. Atatürk başarılarını, herhengi özel bir isim konarak sınırlandırılmış felsefî görüş sistemine bağlanarak gerçekleştirmiş değildir. O, çok dirayetli, pragmatist (her an durum muhakemesi yapan) bir kurmaydır. Kendisine "Halk Fırkası"nın bir doktrine sahip olması gerektiği önerisini yapan Yakup Kadri Karaosmanoğluna "Çocuk, ben doktrinlere bağlanarak giriştiğim hareketi durdurmak istemem yanıtını vermiştir. Andığınız anekdotda, genel bir görüşe değil, Savaş sırasında tehlike yaratan münferit bir oluşuma işaret etmektedir. Bilmeden hocalara saygısızlık yapmayın.


Gerçek Atatürk Milliyetçisi IP: 88.252.162.xxx Tarih : 7.06.2010 18:47:03

Sayın Törün; Yakın tarihimizi iyi okuyup değerlendirelim. Bu tarihin tevsirlere gereği olmadığı gibi, kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya da hiçbir kimsenin hakkı yoktur.