25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Kürt Sorununun Çözümü (2)

2- KÜRTLER NE İSTİYOR VE ÇÖZÜM NASIL OLMALI?

Sorun belli ve çözüm mümkün. Fakat bir de şu anda Kürtlerin ne istediğini, açılım ve çözüm sözlerinden ne anlayıp ne beklediğini, anlamaya çalışmak için, basılı ve görsel medyaya baktığımızda, bölünme aynen devam.

Hem soruna yanıt bulmak ve hem de bu arada basının açılım karşısındaki tavrını da kısmen yansıtması açısından, önce Sabah Gazetesinde Erdal Şafak ve Hürriyet gazetesinde Özdemir İnce’nin araştırmalarına bakıyorum.

Sabah gazetesi, açılımı topluca destekleyen, Hürriyet Gazetesi ise, Ertuğrul Özkök dışında topluca açılıma karşı olan, diğer alanlarda da aralarında rekabetin en şiddetli olduğu iki gazete.

Erdal Şafak’ın Sabahta altı bölüm halinde yazdığı Kürtler ne istiyor, konulu yazılarıyla ortaya koyduğu istekleri DTP bölümüne koymuştum. Onun için burada bunları yinelemeyeceğim. Ama bunların özetinden başlıca iki temel isteğin öne çıktığı görülüyor. Kimlik ve dil.

Kürt temsilcilerinin hemen tümü taleplerinin başında "Kimlik sorunu"nun çözümünü, Anayasa'daki "Vatandaşlık" tanımının değiştirilmesini saydı.
Peki tanım nasıl olmalı veya nasıl formüle edilmeli? Yanıtlar aşağı-yukarı aynı oldu: "Anayasa'nın 66'ncı maddesindeki 'Türk' sözcüğü yerine 'Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı' kavramı konulsun", "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üst kimliğe dönüştürülsün" gibi...

İkinci sırada ise "Kürtçe eğitim", "Kürt dili ve kültürünün geliştirilmesi", bunun için de dernekler, enstitüler, vakıflar kurulmasının serbest bırakılması yer alıyor. (Kürtlere verilen haklar içinde belirtildiği gibi bunlar verildi Anadilde eğitim var)
E. Şafak

Konda anket sonuçlarında da kimlik ve dil olayının öne çıktığını, bunları yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve seçim barajının düşürülmesinin izlediğini görmüştük. Bunlar da göstermektedir ki, Kürtlerin ne istediği, üç aşağı beş yukarı bilinmektedir. Ve tüm bu istekler, Türkiye bölünmeden ve üniter yapı bozulmadan Anayasanın demokratikleştirilmesiyle verilebilecek şeylerdir.

Özdemir İnce de, Hürriyet gazetesindeki köşesinde açılımı on bir bölüm halinde gündeme getirdi. Kendisi ülkenin bir Kürt sorunu olduğunu kabul etmediği ve açılıma karşı olduğu için, çalışmaları ciddi bir araştırma ürünü olmasına karşın, görüş ve düşüncelerinin büyük bir bölümüne katılamadım.

Ama anadilde eğitim konusu, Özdemir İnce’nin anladığı gibi, anaokulundan Üniversiteye dek herkesin kendi dilinde eğitim yapması ise buna ben de karşıyım. Ve zaten bildiğim kadarıyla, dünyada da böyle bir uygulama olmayıp, dünyadaki genel uygulama, eğitimin resmi dilde yapılmasıdır.

Örneğin Almanya Federal bir cumhuriyet ama her yerde eğitim Almanca. Ama Almanya’da yaşayan Türklerin anadillerini öğrenmelerine devlet büyük önem vermektedir ve bunlar için de, Türkiye’den öğretmen getirtmesine rağmen eğitim dili yine Almancadır. Avustralya bir dünya karması, devlet herkesin anadilini öğrenmesi ve kültürünü geliştirmesi için her türlü yardımı yapıyor, ama eğitim dili İngilizcedir.

Benim anadilde eğitimden anladığım, eğitimin her kademesinde Kürtçenin zorunlu ve seçmeli ders olarak okullarda öğretilmesi, Üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı, Eğitim fakültelerinde Kürtçe Öğretmenliği, Kürdoloji enstitüleri gibi eğitim kurumları açılması ve kültürlerini geliştirmeleri için, basın yayın ve sinema gibi alanlarda Kürtçenin özgürce kullanılmasıdır. Her Kürt’ün anadilini okulda öğrenebilmesinin önünün açılmasıdır. Bütün derslerin öğretim hayatı boyunca Kürtçe olması değil.

Aksi halde, Her üniversiteden her fakülteden iki tane açmak gerekir. Ama Kürtlerle toplumun öteki kesimleri birbirini anlamayan iki yabancı halk haline gelir. Böyle olmaz ise, anadilinde ilk veya orta öğretim gören çocuk üniversitede gidecek Türkçe üniversiteyi takip edemez.

Onun için anadilde eğitim talebinin bu biçimde tüm öğretim hayatı boyunca devamı isteğine (ki böyle isteniyorsa eğer) ben de karşıyım.

Fakat tabii ki bunun dışında, bölgesel özerklikten, federasyona ve hatta bağımsızlığa kadar uzanan istekler de vardır. Herkes her şeyi isteyebilir, ama verilebileceklerin bir sınırı vardır ve bunların belirlenmesi de tek taraflı olmayacaktır.

Bu yüzden çözüm için, DTP’nin çözüm önerileri ve diğer muhalefet partilerinin çözüm önerileri ile Kürt halkının anketlerde ortaya koyduğu çözüm önerileri ve Kürt aydınlarının, sivil toplum örgütlerinin çözüm önerileri alınıp üst üste konulduğu zaman çakışan, yani ortak olan noktalardan açılım başlatılmalıdır.

Sonunun nereye varacağı düşünülmeden, çözüme hemen bir yerlerinden başlamalı, olayın ciddiyeti ortaya konularak, önce millette bir iyimserlik yaratılmalı ve gerisi bu iyimserlik havasının atmosferinde kararlaştırılmalıdır.

Neden böyle sonunu düşünmeden acilen çözüm istiyorum, derseniz; Çünkü çözüm önerilerinin şu anda bile çakışan ortak noktası demokratikleşmedir. Çünkü bu yolun sonu nereye çıkarsa çıksın, bu yol yürünecek, demokratik açılımdan vazgeçilmeyecektir.

Sonunda Kürtler ayrılsa bile yapılan açılım boşa gitmeyecektir. Sonu ayrılığa varacak bile olsa, hatta Kürtler ayrı devlette kursa, demokrasi geride kalanlara da şiddetle gerekmektedir. Ve en önemlisi yolun sonu gelmiştir. Bu sorunla daha fazla yaşama olanağı kalmamıştır. Bu hastalıklı durum Türkiye’yi komaya sokacaktır.

Mahmut Övür 22.08.2009 Tarihli Sabah Gazetesinde durumun vahametini, bir zamanlar DYP genel başkanı Mehmet Ağara danışmanlık da yapmış olan Fırat Üniversitesi Öğretim üyesi Muhammet Çakmak’ın ağzından şöyle ortaya koymaktadır.

"Ben Türkiyeliyim, Türk milletinin bir evladıyım ve diyorum ki, Türk milleti tarihin aktif öznesi haline gelmek istiyorsa Kürt meselesini acilen çözmek zorundadır. Bu bizim kurtuluşumuzun tek şansıdır. Biz bu meseleyle önümüzdeki yüzyıla giremeyiz, felç oluruz. Kilitleniriz."

Peki, bu kilitlenmeyi durdurmak için ne yapmalıyız?
"Herkes zihni önceliklerini bir tarafa bırakmalı. Sabırla bu sürecin sağlıklı yürütülmesine katkıda bulunmalı. Ve en azından Türkiye'deki sanatçılar, entelektüeller, üniversite hocaları, şairler, ressamlar, ilahiyatçılar devreye girmeli ve bu sürecin psikolojik, sosyolojik ve teolojik dili oluşturulmalı
."

Bunun için, yirmi beş yıldır yaşanan travmayı, kötü olayları, dönen dolapları, resim, roman, hikâye, şiir ve sinema gibi kültür sanat araçlarıyla halka duyurulmasını, bu alandaki kanıksanmışlığın yıkılmasını istiyor. Bence de böylesi bir kültür sanat etkinliği, açılımın benimsenmesi ve desteklenmesinde ve çözümün kolaylaşmasında kesinlikle etkili olacaktır.

Derseniz ki, “Şu anda bu alanlarda yazılıp çizilen, diziler ve açık oturumlarla gündeme gelen faaliyetler az şeyler midir?” Evet ama bu yazarlarımızın, maalesef yüzde 90’dan fazlası hamasi milliyetçi bir yaklaşımla, yaşanan acıları kahramanlığa çevirmeye, şehit cenazelerini, kine intikama dönüştürmeye çalışmaktadır.

Maalesef sanatçılarımızın, özellikle de yazarlarımızın büyük çoğunluğu, olayları evrensel ve etik değerler açısından, objektif olarak göremeyecek kadar, akıl ve bilimsellikle bağdaşmayacak biçimde ve bencil bir milliyetçilik anlayışının esiridir.

Bırakın bu alanlarda sağduyulu, insan sevgisine dayalı eserler vermeyi, verenleri yerin dibine batırma yarışındadır. Ve yine bunların yarattığı, fanatik bir milliyetçi kesim vardır ki, çözümde asıl zorluk bunlardan kaynaklanmaktadır.

Onun için Kürt açılımında, yazarlardan şu anda fazla bir şey beklememek gerekir. Fakat belki bazı yönetmenlerin hiçbir dini, milli ve etnik ayrım gözetmeden, insani duyguları, acıları işleyen filmleri çok işe yarayabilir. Çünkü sinema hem daha geniş kitlelere ulaşabilmekte ve hem de insanlar üzerinde daha etkili olmaktadır.
 

Yayın Tarihi : 27 Nisan 2010 Salı 11:40:11


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?