18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Kürtlere Uygulanan Asimilasyon ve Sonuçları (10)

10-DERSİM ÖRNEĞİ

Örneğin bu Kürt isyanların en önemlilerinden birisi olan Dersim isyanının nedeni, 1935’te kabul edilen “2884 Sayılı Tunceli Vilayetinin idaresi hakkında kanun” dur.

Bu kanunla Tunceli’ne çok geniş idari, askeri ve yargı yetkileri bulunan bir askeri vali atanması kabul ediliyordu. Yasaya göre Tunceli Valiliğine atanan General Abdullah Alpdoğan, aynı zamanda dördüncü genel müfettiş unvanına da sahipti.

Vali düzeni sağlamak için, gerekli gördüğü hallerde ve gerekli gördüğü kişi veya aileleri il içinde oturduğu yerlerden başka yerlere gönderebileceği gibi, ilde oturmasını yasaklayarak il dışına da gönderebiliyordu.

Yasanın uygulanmaya konulmasıyla başlayan huzursuzluklar, 1937 başlarında ayaklanmaya dönüştü. Ayaklanma bastırılamayınca, askeri hareket düzenlendi ve 15 Kasım 1937’de ayaklanma bastırıldı.

Yapılan yargılama sonunda Seyit Rıza ile altı kişi idam edildi. Çok sayıda insan hapis cezasına çarptırıldı. Pek çok insan da il dışına sürgün edildi.

İsyanın bastırılması sırasında orantısız güç kullanımı ve altı bin ile altmış binleri aşan miktarlarla ifade edilen öldürme olayının gerçekleştiği, zehirli gazların kullanıldığı, köylerin yakılıp toplu katliamlar uygulandığı ileri sürülmektedir. Tunceli’nin 1940 sayım sonuçlarındaki nüfusu, 1935 sayımlarından daha azdır.

19.11.2009 Tarihli Radikal Gazetesinin, bu isyan sırasında cereyan eden olaylarla ilgili olarak, dokuz yıldır araştırma yapan Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık’a dayalı olarak verdiği resmi rakamlara göre ölen ve sürülenlerin sayısı 25.000’ni bulmaktadır. Saltık, "Harekâtın başında olan bir subayın Dördüncü Umum Müfettişlik raporuna ulaştım. Bu rapora göre, 13 bin 160 sivil ölü var. Sürgüne gönderilen hane sayısı 2 bin 258. Kişi sayısı ise 11 bin 818" diyor.

İsyan sırasında devletin bölge insanına karşı davranışıyla ilgili öylesine tiksindirici hikâyeler var ki, insan insanlığından utanıyor. Ve bu hikâyelerin ne derece doğru olup olmadığını bilemediğim için ayrıntılarına da girmek istemiyorum. Ama artık devletimizin bunlarla yüzleşmesi ve gerekiyorsa vatandaşından özür dilemesi ve milletçe hepimizin de gerekli dersi çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde bunlar saptırılarak, değişik amaçlar için, özellikle halklar arasında gerilim yaratmak için kullanılacaktır.

Dersim İsyanı ve bu isyanın bastırılmasında devletin aşırı şiddet uygulaması değişik kaynaklarda çok değişik biçimlerde dile getirilmektedir. Fakat bunlardan en çarpıcı olanı, isyanın lideri Seyit Rıza’nın, idam sehpasına giderken yaptığı konuşmadır.

Seyit Rıza idam sehpalarını görünce, İhsan Sabri Çağlayangil’e dönerek, “Sen Ankara’dan beni asmak için mi geldin?” diye sorar. Son söz olarak da şunları söyler. “Evladı Kerbela’yız. Günahsızız… Ayıptır… Zulümdür… Cinayettir…” diyerek sehpaya yürür; ipi boynuna geçirir.

Dersim olayı, baskı ve şiddete dayalı çözümlerin çözüm olmadığının en tipik örneklerinden birisidir. Ve açıkça görülmüştür ki, baskılar isyanları, isyanlar da baskıları beslemiştir.

Nazlı Ilcak’ın aşağıdaki yazısında da belirttiği gibi, bu tür olaylarda acılar birike, birike göl olmuştur.

Acı birike birike göl oldu

Melik Fırat, 27 Mayıs darbesi sırasında tutuklandı ve Harp Okulu'na gönderildi. İki gün orada kaldı. 29 Mayıs gecesi, 13 arkadaşıyla birlikte bir otobüse bindirildi. Otobüs, Harp Okulu'nun önünden hareket etti; dış kapıya gelindiğinde, otobüsü birdenbire durdurdular, içeriye Milli Birlik Komitesi üyesi Fazıl Akkoyunlu girdi. Kolundan çekerek Fırat'ı otobüsten indirdi. Akkoyunlu, "Seni bırakalım da, Erzurum'a git ve Kürt isyanı çıkar, öyle mi? Haydi yürü bakalım" diye tabancasını Fırat'ın üzerine doğrulttu. Akkoyunlu'nun yanında başka subaylar da vardı. Harp Okulu'nun arka tarafına geldiler. Orada bir ambülans duruyordu. Kapıyı açtılar; bir tekmeyle Fırat'ı ambülansın arka tarafına doğru itelediler. Tam o sırada bir gürültü koptu; ambülans kapısı tekrar açıldı. Bir binbaşı gelmişti. İşte o binbaşı, Melik Fırat'ın hayatını kurtaran kişi oldu. Yoksa, Fırat, kim vurduya gidecekti.

28 Mayıs 1960'ta, Fırat'ın bütün akrabalarını, amca çocuklarını, dayılarını, Sivas kampında toparladılar. 200-300 kişiyi 6 ay bu kampta muhafaza ettikten sonra, bazılarını serbest bıraktılar. 55 kişiyi ise, çıkarttıkları Mecburi İskân Kanunu'yla sürdüler. 55 ağa diye sürülen bu kişilerin gayrimenkullerini Hazine'ye devrettiler. Menkullerini ise sattılar. Elde edilen parayı, Sivas kampında verilen yemeğe saydılar.

Türkiye'de Kürt sorunu işte böyle birike birike doğdu. Tabii Fırat'ın başına gelenlerin benzerini başkaları da farklı zamanlarda yaşadı. Acı damlaya damlaya göl oldu; terör oldu; sorun halledilemeyince kana bulandı.
Nazli ılıcak. Sabah 01.10.2009

Görüldüğü gibi sorun, devletin orada bölgeye egemen olamamasının sonucu olup, bence sorunun temelinde bölgede egemenlik kurma kavgası vardır. Bu sorunun çözümü ise merkeziyetçilikten geçmekteydi. Önceki bölümlerde de belirttiğim gibi aslında Kürt sorunu bir kimlik sorunu olmakla birlikte, başlangıçta (2. Mahmut’tan cumhuriyete) sorunun temelinde merkeziyetçilik baskısı vardı.

Bu güne gelindiğinde ise, artık dünyada merkeziyetçilik yerini, yönetimlerde yerelleşmeye bırakmaktadır. Bu yüzden başlangıçta merkeziyetçiliğe direnme biçiminde ortaya çıkan sorun, şimdi de merkeziyetçiliğin gevşetilmesi talepleri şeklinde karşımıza gelmekte ve bu istek çağdaş yönetim sistemleriyle de örtüşmektedir.

Fakat bu kez de kimlik vurgusu güçlendiğinden, merkezi yönetimin gevşetilmesinin ayrılığa gideceği endişesi yine bölge insanı ile devleti karşı karşıya getirmektedir.

Bunların yarattığı hoşnutsuzluk ve direniş hareketleri devlet baskısını, baskı isyanları ve sen-ben ayrışımını, yani kimlik sorununu gündeme getirmiş olabilir. Yani kimlik reddi, olayları başlatan temel neden olmayıp, merkeziyetçilik, laiklik ve baskıların sonucunda gündeme gelen bir olgu olabilir diye düşünüyorum.

Öyleyse sorunu yalnızca kimlik boyutuna indirgeyerek, sorumluluğunu da 1924 Anayasasına yüklemek, kolaycılık olur. Sorunun başka boyutları da bulunduğu gibi doksan yıllık süreç içinde pek çok sorumluları da vardır diye düşünüyorum.
 

Yayın Tarihi : 13 Ocak 2010 Çarşamba 11:56:58


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?