26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Kürtlere Uygulanan Asimilasyon ve Sonuçları (11)

11- KÜRTLER TÜRK KİMLİĞİNE NEDEN DİRENDİLER

Kurtuluş Savaşını başararak TC Devletini kuran Anadolu halkları arasında elbette ki çok sıkı bağlar vardı. Hatta Anadolu coğrafyasının, dinin, tarih ve kültürün yaratmış olduğu bu bağlar çoğu ulus devletin bile ulaşamayacağı düzeyde gelişmişti. Bu yüzden etnik yapı hiç söz konusu edilmeden birlik sağlanmış ve emperyalizme karşı birlikte savaşılarak cumhuriyet kurulmuştu.

Fakat ne var ki, cumhuriyetin sosyolojik anlamda bir milleti yoktu. Yani Anadolu insanı her ne kadar millet bağından daha sıkı bağlarla birbirine bağlanmış olsa da tek bir ulus değildi. Ve bu yönüyle de Osmanlıdan ayrılan uluslardan farklıydı.

Türkler nasıl ki devletin sahipliğine soyunarak, Osmanlının bütünlüğü için çalışmış ve bu yüzden milliyetçilik fikirlerine itibar etme konusunda en sona kalmış ise, Kurtuluş Savaşı öncesinde Anadolu’nun Müslüman halkları arasında da millet ve milliyet kavramları çok iğreti duruyordu. Türk milliyetçiliği Türk milletinin değil, ittihatçılarla, küçük bir aydın grubu veya birkaç ideologun gündemindeydi.

Oysa Osmanlıdan ayrılanlarda önce milliyetçilik fikirleri yayılmış ve basit de olsa bir millet oluşturulmuş, bu millet biraz kendi mücadelesi ama daha çok büyük devletlerin desteğiyle bağımsız devletini kurmuştur. Yani devletten önce, ilkel biçimde de olsa bir millet vardır.

Ama TC devleti kurulduğunda bir Türk ulusundan çok, bir ulus kadar ortak noktası ve hedefleri olan, ortak Müslüman kimlikli Türkiye ulusları vardır. Aslında bu var olanın geliştirilmesi gerekirken, cumhuriyet kendisine bir ulus yaratma serüvenine girmiştir.

Tabii ki böyle davranmasında en önemli faktör, küresel güçlerin tek ulus olan devletleri bile bölüp kullanabildiği ve emperyal azgınlığın zirve yaptığı bir dönemde, tek bir ulus yaratmanın daha sağlam bir duruş yaratacağı düşüncesinden kaynaklanmış olmalıdır. Ayrıca kurtuluş savaşı boyunca azınlıkların ve farklılıkların TBMM aleyhine kullanılması ve 1925’te Şeyh Sait ayaklanmalarında İngiliz oyunları bu düşünceyi savunanları haklı konuma getirmiştir.

Bu yüzden 1924 Anayasasına hiçbir halk dahil edilmeyerek, azınlıklar dışında kalan halkların, (devletin kurucu unsurlarının) hepsi de Türk kimliğinde toplanmaya davet edilmiştir. Peki, bu ne kadar başarılı olmuştur derseniz; Kürtlerin dışında kalanlar, Türk kimliğini benimsemiştir denilebilir. Yani insanlar yine Boşnak’ım, Arnavut’um, Gürcü’yüm, Laz’ım, Çerkez’im dese de, bu kimliklerle coğrafi, dil, kültür ve ideal olarak bir alakaları kalmamıştır. Cumhuriyete ve ilkelerine adapte olmuşlardır.

Ama bu kurucu unsurlardan Kürtler, Türk kimliği altında kalmayı asla kabul etmemişler, bu yüzden veya başka nedenlerden dolayı cumhuriyete adaptasyon sürecinde, sürekli sorunlar yaşamışlar ve ülkeye sorunlar yaşatmışlardır. Direkt olarak cumhuriyete karşı çıkmasalar da, merkezi yönetim ve onun dayattığı Türk kimliğine kendi kimlikleriyle karşı durmuşlardır.

Türk kimliğinin etnik bir unsuru değil de, Türkiye’deki tüm etnik unsurları kapsadığı ileri sürülmüşse de, bu da Kürtleri ikna edememiştir. Mesut Yeğen bir yazısında bu durumun nedenini Kürtlerdeki güçlü bizlik duygusuyla, şöyle açıklamaktadır.

Mezun olduğumuz mekân ve mensup olduğumuz cemaat, memleketin gayrimüslim sakinlerini ‘göndermek’, Türk-olmayan Müslüman sakinlerini de Türkleştirmek vasıtasıyla ulusallaştırılırken Kürtler ‘oyunbozanlık’ etti.”

...Sahi, nasıl oldu da Çerkezlerin, Lazların, Boşnakların, Araplar ve Arnavutların, Türkçe konuşmayan başka hemen herkesin razı olduğu şeye Kürtler itiraz etti, ediyor? ... Sorunun basit bir cevabı var: Kürtler, mezkur ulusal çerçeveye itiraz edebilecek denli güçlü bir bizlik duygusuna sahip. ...Yani, Kürtleri bunca güçlü bir bizlik duygusuyla donatıp, kendilerine önerilen ulusal çerçeveye itiraz edebilecek denli cüretkâr kılan Kürtlerin cengaverlikleri gibi tarih-dışı sebepler ya da Rusların ya da İngilizlerin (şimdi de ABD’lilerin) tezgahladığı uluslararası komplolar değil, ‘maddenin tarihi’ oldu. ……Maddenin tarihi

Kürtler, evvela bugün yaşadıkları yerlerin kadim sakinlerinden olmalarından dolayı bu kadar güçlü bir bizlik duygusuna sahip oldular. Malum, Kürtler bugün yaşadıkları yerlerin büyük kısmına hatırlanabilir bir ‘eski’ ya da yeni zamanda gerçekleşmiş bir göç durumuyla yerleşmiş değil.”
MESUT YEĞEN: ODTÜ, öğretim üyesi

Mesut Yeğen’in de belirttiği gibi Kürtler Anadolu’ya, başka ülkelerden göç ederek gelmemişler, Anadolu’nun yerli halkıdır. Aynı coğrafyada binlerce yıldır birlikte yaşamanın verdiği güçlü bir sahiplenme duygusu vardır. Sahiplenmenin sıralanışı ise şöyledir. Kimliğini, coğrafyasını ve sonra da, anlaşabileceği bir devleti sahiplenmektir.

Çünkü Kürtler geçmişinde, devletlerle anlaşmalar yaparak bölgelerini kendileri yönetmiştir. Demek ki şu andaki temel sorun, kimliğin tanınması ve yönetimde yerelliğe de yer verilmesi isteğidir. Cumhuriyetin katı merkeziyetçi yapısı ise buna müsait değildir. Oysa yönetimde yerelleşme şimdilerde artık yalnızca Kürtlerin değil, tüm Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bir şeydir.

Fakat olaya bugün 2000’li yılların penceresinden baktığımız zaman, yerelleşmeyi ne denli gerekli görüyorsak, 1920’li yıllarda da merkeziyetçilik o denli gerekliydi.

Ve yine 2000’lerin penceresinden bakıldığında, kimlik sorunu en önemli faktör olarak görünse de, sanırım 1923’lerin 25’lerin Türkiye’sinde, kimlik olayından çok, devletin laiklik, merkezileşme ve modernleşme çabaları, Kürtlerin cumhuriyetten soğumalarında ve olaylar çıkarmalarında daha fazla etkili olmuştur.

Etnik kimliğin ön plana çıkması ise, Kürt direnişi karşısında devletin baskıları ve zaman zaman orantısız güç kullanmasının bir sonucu olarak sivrilmeye başlamış ve askeri yönetimlerin tüm hak ve özgürlükleri sınırlama adı altında ortadan kaldırıp baskıyı dayanılmaz hale getirmesinden sonra ise, tamamen belirgin hale gelmiştir.

Yayın Tarihi : 17 Ocak 2010 Pazar 00:47:14


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?