18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Kürtlere Uygulanan Asimilasyon ve Sonuçları (12)

12-TÜRKİYE’DEKİ ASİMİLASYONUN SONUÇLARI

Bu güne dek bu asimilasyon politikalarıyla ülke bütünlüğünü tehlikeye atanlara, geçmişte bunun yanlış olduğunu söylemek de mümkün olmamıştır. Çünkü bu alanlarda, resmi asimilasyon politikalarını eleştirmek ve karşı görüş belirmek, önceleri komünistlik, sonra da bölücülük olarak algılanmakta ve vatan hainliği ile aynı kefeye konuyordu.

Çünkü devlet yönetim geleneğimizde, halk millet ve vatandaş kavramlarının içi boştu. Bunların ne düşünüp ne istediğini sormak, sorunların halk içinde tartışmasını sağlamak şöyle dursun, bunları teklif etmek bile bozgunculuk oluyordu. Devlet ne istiyorsa halk onu istemekte olup, devletin resmi görüşüne ( inkâr politikalarına) karşı çıkmak halka, millete ve vatandaşa karşı çıkmak sayılıyordu.

Bu yüzden de devlet baskısının tahammül sınırlarını aştığı zamanlarda ayaklanmalar, isyanlar oluyordu. Çözüm olarak 600 yıllık devlet geleneğimizde güç kullanarak susturmak ve baskıyı artırmak yöntemi benimseniyordu. Cumhuriyet döneminde de bu politikalar aynen devam etti. Sorunu kabul etmek, konuşmak, tartışmak ve uzlaşmak hiç gündeme gelmedi. Bu yüzden Osmanlının ‘Celali Ayaklanmaları’ geleneği, Cumhuriyet Döneminde de sürdürüldü.

Ayrılıkçı Kürt hareketini savunan PKK (Kürdistan İşçi Partisi) teröre başvurunca 1970’li yıllarda başlayıp 2000’li yıllara dek süren olağanüstü hal uygulamaları bölge halkını iyice bunalttı. Öyle ki, olağanüstü hal koşullarında doğup 20 yaşını aşmış gençler içinde, hiç olağan hal yaşamamış olanlar büyük çoğunluktu.

Ülkenin olağanüstü hal dışında kalan bölgelerinde de huzur kalmadı. İç savaşın başlamasından sonra, geceleri sabahlara kadar parklarda sokaklarda dolaşılan sahil kentlerinde bile, savaşın uzağında olsalar da, günbatımından sonra sokaklarda in cin top oynuyordu. Kürtlere uygulanan yasaklar aslında daha çok Kürt olmayanların da hak ve özgürlüklerine tecavüz olup, Asimilasyonun zararlarını Kürtler kadar, diğer Anadolu halkları da çekmekte, ülkenin her yerinde korku kol gezmekteydi.

Fakat bunca kan ve gözyaşına, 40.000’den fazla can kaybına ve trilyon dolarlara varan maddi kayıplara rağmen olayın, içinde Kürt sözcüğü geçen bir sorun olarak kabulü veya telaffuzuna yanaşılmamış, telaffuz edenler hain muamelesi görüyordu. Soruna, PKK sorunu, terör sorunu veya doğu sorunu denilmiş ama Kürt sorunu denilememiştir. Kürt sorunu deyince sorun çok farklı boyutlar kazanacak, ya da söylemediği zaman çözüme katkı sağlayacakmış gibi çocukça yaklaşımlar sergilenmiştir.

Halka dayatılmış bu yanlış devlet politikaları, içerde olduğu kadar dışarıda da ülkenin itibarını zedelemekle kalmamış, Türk imajını üçüncü dünya ülkelerinin bile gerisine düşürmüştür. Bu imaj zedelenmesini yurt dışına çıkan herkes “Türküm” dediği anda karşısındaki insanların yüz ifadelerinde görebilirler.

Baskıcı yönetimler bu durumu, yabancıların Türk düşmanlığı veya peşin hükümlü olmasıyla açıklarlar. Peki, bu peşin hüküm, bu düşmanlık nasıl yaratılmıştır. Bunda yabancıların payı mı, yoksa TC’nin içerde ve dışarıda uyguladığı dengesiz politikalar mı daha etkilidir, diye düşünmek gerekir. Okay Gönensinin medeniyet cezaları adlı yazısında, yazar bu durumdan şöyle yakınmaktadır.

“Medeniyet cezaları
İki “ağır” ceza daha aldık. Cezalar “maddi” olarak ağır olmayabilir, ama manevi olarak çok ağırlar. Çünkü bu cezalar “medeniyet” notumuzu iyice düşürüyor.

Cezaların biri “seçmeli Kürtçe ders isteyen” öğrencilerle ilgili. 2002 yılında 18 öğrenci Kocatepe Üniversitesinde “seçmeli Kürtçe ders” istemişler ve uzun süreli uzaklaştırma cezaları alarak karşılığını görmüşler.

Aldığımız ikinci medeniyet cezası, “Türkiye’de Müslümanlar dinlerini özgürce yaşayamıyor” diye düşünenlerin de pek hoşuna gitmeyecek.

Bu kez konu Bozcaada Rum Ortodoks Kilisesi Vakfı’nın arazilerine devlet tarafından el konulmasıdır. Mahkemenin kararına göre bu arazilerin tapusu 3 yıl içinde vakfa devredilecek ve toplam 105 bin euro ceza ödenecektir. Bu da bir medeniyet cezasıdır. Vakıf yasal bir vakıftır, arazinin sahibi olduğu da bellidir, ama sen bir yasa çıkarıp bu insanların mallarına el koyabileceğini sanıyorsun. Bunu yapıyorsun ve medeniyet cezasını yiyorsun.”
04.03.2009 Vatan

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye’yi mahkûm eden bu tür pek çok kararı bulunmaktadır. Hatta denilebilir ki, devletten şikâyetçi olanların yüzde doksanı haklı bulunarak, TC büyük para cezalarına mahkûm olmuştur.
 

Yayın Tarihi : 20 Ocak 2010 Çarşamba 11:35:21


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?