14-TÜRKİYENİN ETNİK YAPISI
İnsanların insan olma özelliği dışında bir işleme tabi tutulması, renklere, ırklara ve cinslere ayrılmasına ve bu bölünmeyi yaratan devletler sistemine karşı olan birisi olarak, aslında etnik yapının insanları ayrıştırma ve birleştirmede en zayıf halka olması gerektiğini düşünüyorum.
Ama maalesef dünyada yaşanan gerçek tam da tersidir. Etnik yapı ve kimlikler hep ön plana çıkmakta veya çıkarılmaktadır. Bu durum, adeta devletlerin insanları sahiplenme hakkı gibi kabul edilmektedir.
Oysa dünyada safkan bir ırk olmadığı gibi, insanların olayın bilimsel yapısıyla da bir ilgisi yoktur. Örneğin Türklüğü ile öğünen Türk milliyetçisine, Avrupa’nın en karışık ve en az safkan milleti olduğumuz ve sekiz farklı gruba ait genler taşıdığımızı söyleseniz, milliyetçiliklerinden hiçbir şey eksilmez. Aynı şeyleri Kürt’e söyleseniz, onun da Kürtlüğünden bir şey eksilmez.
Ama ben yine de etnik yapıyı öne çıkaranlara şu kadarını söyleyeyim ki, maalesef dünyada saf kan insan bulmak çok zor bir olay olduğu gibi, ulaşım ve iletişim çağı, kalanları da yok edecektir.
İsviçreli ‘iGenea’ şirketinin araştırmalarına göre, Türkler şu genleri taşımaktadır. Türk, Berberi, Helenik, Cermen, Slav, Arap, Yahudi, İllirya.
Geçmişte üstün ırk ve safkan Alman üretme gibi iddialı görüşler ileri süren Almanların genlerinde ise, Cermen geni sadece yüzde 25 olarak görülmekte ve yüzde on oranında da, yok etmeye çalıştıkları Yahudilerin genlerini taşıdıkları anlaşılmaktalar.
Bu yüzden bence insanlar etnik yapılarıyla öğünmek ve başkalarını etnik yapılarıyla değerlendirmek yerine, insani duygu ve düşünceleri ve insanlık için hizmetleriyle değerlendirmelidir. Türkiye’nin etnik yapısını incelerken, insanlar bunları bilsin ve olaylara buna göre yaklaşsın istedim.
Türkiye’nin etnik yapısını, Tarihi süreç içindeki değişmelerin de görülebilmesi açısından, okuyucuya üç ayrı dönemde vermek istiyorum. Meşrutiyet arifesi Osmanlıda, Cumhuriyetin başında ve bugün geldiğimiz noktada etnik yapı nasıldır?
Rodric H. Davison Osmanlı İmparatorluğunda Reform’ adlı kitabının birinci cildinde, Tanzimat döneminin sonlarına doğru (ortalama olarak 1870’lerde) Osmanlı imparatorluğunun toplam nüfusunun tahminen 36 milyon olduğunu ve bunun 21.000.000’nun Müslüman, 15 milyonunun da gayri Müslim olduğunu belirtmektedir.
İmparatorluğun Hıristiyan halkları içinde en kalabalık grup Slavlar olup, Bulgarlar dahil Slavların toplam nüfusu 6.000.000 kadardı. Romenler 4.000.000, Ermeniler 2.500.000, Rumlar 2.000.000 ve diğer gayri Müslim nüfus 500.000 kişi civarındaydı.
Müslüman nüfusun 12 milyon kadarı Türk olup öteki Müslüman grupların nüfusları da şöyle tahmin edilmektedir. 7.000.000 Arap, 1.500.000 Arnavut ve 1.000.000 Kürt ve 500.000 kadar da diğer Müslümanlar.
Bu tabloda görüldüğü gibi Türk-İslam vurgusu ön plana çıkmaktadır. Yani İmparatorluk nüfusunun üçte ikiye yakını Müslümanlar iken, Türklerin Oranı üçte birdir. Yani en büyük dini cemaat Müslümanlar, en büyük etnik grup ise Türklerdir. Türklerden sonra en büyük grupları oluşturan Araplarla ve Slavların nüfusları ise Türk nüfusun yarısı gibidir.
İmparatorluk dönemindeki bu dağılımın cumhuriyete yansımasında ise artık, Balkan Savaşlarından sonra Hıristiyanlar ayrılmıştır. Birinci Dünya Savaşından sonra ise, Araplar da ayrılarak, Anadolu’da yaşayan Müslüman halklarla, gayri Müslim azınlık kalmıştır. ODTÜ Öğreti üyesi Mesut Yeğen’e göre bunların dağılımı şöyle verilmektedir.
“Memleketin 13 milyonluk nüfusunun 1 milyon 184 bin 446’sı Kürtçe, 134 bin 272’si Arapça, 95 bin 801’i Çerkezce, 119 bin 822’si Rumca ve 64 bin 745’i Ermenice konuşuyordu. Lakin, Türkçe konuşmayan bu ahali behemehal Türklüğe, Türkçe konuşmaya davet edildi; ama toptan değil. Lozan antlaşmasıyla ulusal-dini kimliklerini devam ettirme hakkıyla donanmış gayrimüslimlere, özellikle de Rum ve Ermeni yurttaşlara “Türklüğe dahil olmasanız da olur, hatta olmasanız daha iyi olur ama ulusal-dini kimliğinizle gözönünde bulunmayın” dendi. Lozan’la edindikleri farklı kalma hakkının bedelini gözönünde bulunmamak ve ayrımcılığa maruz kalmakla ödedi Rum ve Ermeni yurttaşlar.”
Türkiye’de etnik yapının 2000’li yıllardaki dağılımıyla ilgili olarak ise, elimizdeki en önemli araştırma sonuçları Milli Güvenlik Kurulu'nun sekiz yıl önce üç ayrı üniversiteye yaptırdığı ve sonuçları açıklanmamış olan araştırma raporudur. Ergenekon soruşturması nedeniyle Malatya’daki kitabevi cinayetinin dosyasına konulduktan sonra kamuoyunun bilgi sahibi olduğu araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye’nin etnik yapısı şöyledir.
En büyük grup olan Türkler (Türkmen, Yörük, Tatar, Tahtacı, Terekeme, Karaçay, Azeri gibi Türk soyundan gelen gruplar) 50 milyon olarak tahmin edilmiş olup Türkleşme sürecindekiler buna dahil edildiğinde 55 milyona varmaktadır.
Bu raporda ikinci büyük grup olarak gösterilen Kürtler, üç milyon kadar Zaza nüfusun da eklenmesiyle 12.600.000’ni bulmaktadır. Bu nüfusun 2.500.000 kadarının Türkleşme süreci içinde olduğu, bazılarının Kürt kimliğini kabul etmediği ileri sürülmektedir.
Değişik şehirlerde dağınık olarak yaşayan Çerkezler ise, 2.500.000 civarında olup yüzde 80'nin Çerkezceyi unutmuş ve Türkleşmiş olduğu görülmektedir.
Toplu olarak Adapazarı, İzmir ve Manisa'da yaşayan Boşnakların nüfusu da 2 milyonu buluyor. Fakat bunlarda da Müslüman kimliği Boşnak kimliğinden önce geldiği için, büyük oranda Türkleşmişlerdir.
Türkiye'ye dağılmış durumdaki Arnavutların nüfusları 1 milyon 300 civarında olup, üçte ikisinin Türkleşme süreci tamamlanmış ve Arnavutlukla ilgileri kalmamıştır. Fakat üçte birinde Arnavut kimliği bilinçli olarak devam etmektedir.
Çoğunluğu Ordu, Artvin, Samsun ve Marmara bölgesinde yaşayan Gürcülerin de bir milyona yakın olduğu tahmin edilmektedir. Bunların çoğunluğu da Gürcü dilini unutmuş ve Türkleşmiştir.
Siirt, Şırnak, Mardin, Diyarbakır, Şanlıurfa, Hatay, Adana ve İstanbul'da yaşayan Arapların miktarları da bu raporda 870 bin olarak gösteriliyor.
Bazılarına göre Türk, bazılarına göre Slav ırkından olan Pomaklar da 600 bin civarında olup, tamamen Türkleşmiş durumdadırlar.
Bir Kafkas halkı olan ve Lazca konuşan gerçek Lazlar, Rize ve Artvin'in birkaç köyünde ve göç ettikleri birkaç Marmara şehrinde yaşıyorlar. Toplam nüfusları ise 80 bin kadardır.
Rize ve Artvin'in bazı ilçelerinde yaşayan ve sayıları 13 bin civarında olan Hemşinler de oldukça küçük bir gruptur.
Türkiye'de yaşayan diğer etnik grupların sayısı da 1 milyonu aşıyor. Bunların arasında çingeneler 700 binlik nüfusuyla başı çekiyor. Türkiye'de ayrıca 60 bin Ermeni, 20 bin Yahudi ve 15 bin Rum kökenli vatandaşın yanı sıra, Mardin çevresinde çok az sayıda Süryani de bulunmaktadır.