14
Haziran
2025
Cumartesi
ANASAYFA

Kürtlerin Tarihi Kökeni ve Kimliği (3)

3-TÜRK VE KÜRTLERİN KARŞILIKLI ASİMİLASYONU

Asimilasyon konusunda Türklerle Kürtleri karşılaştırmak gerekirse, Kürtlerin daha radikal olduğu ve kolay asimilasyonun mümkün olmadığı, binlerce yıldır aynı coğrafyada çok farklı devlet ve yönetimlere rağmen varlıklarını sürdürmelerinden de anlaşılmaktadır. Anayurtlarından hiç kopmamış olmaları, asimilasyon karşısındaki en büyük destekleri olmuştur.

Türkler ise, özellikle İslamiyet öncesinde, sık coğrafya değiştirmişler ve bu coğrafyalardaki insanların kimlikleriyle bütünleşmişlerdir. Yani İslamiyet öncesinde Türklerin, anayurtlarından uzaklaşınca kolayca asimile olduklarını, yönetimleri altında bulunan kavimlerin içinde eriyip gittiklerini sıkça görmekteyiz.

Çin’e gidenler, Uygurlar hariç asimile olmuştur. Hazar Denizinin kuzeyinden Avrupa’ya giden Türk kavimleri de, (Avarlar, Hunlar, Macarlar, Uzlar, Kıpçaklar, Peçenekler vs.) önce Avrupa’da büyük ve güçlü devletler kurmalarına, az bir nüfus ile çok kalabalık yığınları yönetmelerine rağmen, bir müddet sonra onların içinde kaybolup gitmişler, Türklük özelliklerini kaybetmişlerdir. Burada yerleşik kültürün, göçebe kültüre üstünlüğü ve Hıristiyanlığın Şamanizm’e göre çok radikal bir din olması etkili olmuştur diye düşünüyorum.

Sonuçta kaynaktan uzaklaşmakla, asimilasyon arasında bir doğru orantı olduğu ortaya çıkmaktadır. Yani toprağa bağlı kalanların asimilasyonu zordur. Bu yüzden Kürtler aynı topraklarda binlerce yıl aynı kültürü paylaştıklarından, hiç devlet şeklinde bir siyasi birlik oluşturamamalarına rağmen, fazla asimilasyona uğramadan bu günlere gelmiştir. Türkler ise gittikleri ülkelerin kültüründe erimişlerdir.

Fakat Türkler Müslüman olduktan sonra, tabii ki böylesi bir asimilasyon söz konusu olmasa da, Müslüman kavimlerle arasına radikal ayrıcalıklar koymadığı da bilinmektedir. Tuna Bulgarları Slavlaşırken, Kama Bulgarlarının (Kazan Tatarlarının) Türklük özelliğini koruması, İslamiyet’i kabul etmiş olmasıyla açıklanmaktadır.

Fakat Türklerin Müslümanlığı, İran, Arap ve Kürt Müslümanlığı kadar radikal değildir. Tarih boyunca din konusunda öteki Müslüman uluslar kadar katı olmadığından, başka dinlerle de kolay iletişim kurduğu bile düşünülebilir. Özellikle Müslüman halklarla karışıp kaynaşmakta hiçbir sakınca görmediği gibi, bu anlamda Türk asimilasyonu, Kürt asimilasyonundan az değildir diye düşünüyorum.

Türklerin bu yüzden bulundukları bölge ve insanlarına daha kolay uyum sağladıkları da bir geçekliktir ki, bu da değişime yatkınlığı ve o toplumla kolay kaynaşma özelliğini getirir.

Türklerin dini anlayış ve uygulamalarında Acemler, Kürtler ve Araplar kadar radikal olmayışı, geçmişteki yaşamlarıyla, Şamanizm ve göçebe yaşam tarzıyla da ilgili olabilir. Ayrıca Türk devlet yönetim sisteminin laik olmasıyla da ilgilidir.

Çünkü hiçbir Türk devletinde dinsel lider, yönetsel liderin üstünde olmamış, dinsel lideri, yöneten hükümdar belirleyip atamıştır. Yani hiçbir Türk devletinde gerçek anlamda bir şeriat yönetimi söz konusu değildir. Bu laik anlayış da diğer uluslarla karışıp kaynaşmakta bir kolaylık olmalıdır, diye düşünüyorum.

Ama aynı bölgedeki Ermenilerle böylesi bir asimilasyon çok zordur. Çünkü dinler ayrıdır. Ermenilerle karışım, komşuluk, dostluk arkadaşlık, ortak kültür ve oluşan güven duygularının bir sonucu olarak, kız alıp vermeler şeklinde, çok kısıtlı biçimde olmuştur diye düşünüyorum. Ayrı dinlere kız vermenin zorluklarına rağmen.

Kürtlerin ve Türklerin asimilasyon karşındaki bu özellikleri dikkate alındığında, 1970 öncesinde küçük gruplar halinde batıya giden Kürtlerin, asimile olarak Türkleştiği düşünülebilir. Ama şu anda artık Kürtler Batıda da çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu mahallelerde yaşadığından asimile olmaları olanaksızdır.

Türklerin ise, Doğu Anadolu’da Kürtler arasında, özellikle Osmanlı Döneminde asimile olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Yani herkes kendi coğrafyasında asimile etme gücüne sahiptir denilebilir.

Asimilasyonda değişime karşı en önemli özellik olan İslamiyet ise her iki taraf için de ortak olduğundan, asimilasyonu engellemekten çok teşvik etmiştir denilebilir. Doğaldır ki iki halkın birbiri içinde asimilasyonu kadar, Anadolu’nun diğer halkları arasında asimilasyonu da söz konusudur.

Türklerin Anadolu’nun Hıristiyan kavimleri arasında asimile olmayışının en önemli nedenlerinden birisi de Anadolu’ya geldikleri zaman İslam’ı ve yerleşik yaşamı tanıyarak gelmeleridir. Şaman ve göçebe olsalar, daha önce Avrupa’ya giden Türk kavimleri gibi asimile olurlardı diye düşünüyorum.

Türkler İslamiyet’i kabul edip, toprağa yerleşmeden önce işgal ettikleri topraklara sahip olamamıştır. Yani Milletler işgal ettikleri toprakların sahibi değildir. Sahiplik olayı, oraya yerleşmek ve kök salmakla mümkündür. Bu da, oranın sahibi olan insanlarla, o coğrafyadaki canlı cansız her şeyle bütünleşerek gerçekleşebilir.

Türkler de Anadolu’da geçirdikleri yüzyıllar boyunca: önceleri kısmen asimile olarak, sonradan toprağa bağlandıkça kısmen asimile ederek bu topraklar ve insanlarıyla bütünleşerek, Anadolu’yu anayurt haline getirmiştir. Ama burası, Türklerden önce burada yaşayanların anayurdu idi. Şimdi yine de, onların da anayurdu olmaya devam etmektedir.

Gerçi Türkler Anadolu’nun yerli halkı olmadığı gibi bu mozaiğe en son Türkler katılmıştır da denilebilir. Ama buna rağmen Türkler de öteki Anadolu halkları kadar, Anadolu’nun sahibidir. Yani burası benim de ana vatanımdır, yurdumdur. Çünkü Anadolu damgasını bana da vurmuştur. Çünkü Anadolu insanı ile karışıp kaynaşmışım, onun genlerini almışım. Ve ona Orta Asya’dan genler taşımışım.

Oysa ABD’deki Avrupalılarda Kızılderili genine rastlanamamaktadır. Yani onlar Amerikanın asıl sahipleriyle karışmamış, kaynaşmamışlar, bir anlaşmaya varamamışlar, orada hala işgalcidirler. Yani geçicidirler ve o kıtada kökleri yoktur.

Oysa ben Anadolu’da hiç görmediğim, karşılaşmadığım Hitit genlerini bile taşıyabiliyorum. Yani Anadolu’da bin yıldır yaşıyorum ama iki, üç bin yıl önce Anadolu’da yaşayan insanların genlerini taşıyorum. Öyleyse artık Anadolu’nun yerli halkıyım.

Daha doğrusu hepimiz bu toprakların evladı ve sahibiyiz. Birbirimizi asimile etmeye çalışarak, hepimiz birbirimizin kopyası olmak yerine, her birimiz ayrı bir değer olarak varlığımızı zenginleştirmemiz daha iyi değil mi? Ve bu mümkün mü?

Anadolu’nun etnik yapısı çok karmaşık yaprak ve çiçek figürleriyle bezeli arabesk bir motif gibiyse de, kişisel kimlik anlamında bile olsa farklı kimlikleri benimsemiş pek çok insan grubu vardır. Her ne kadar, tarih, coğrafya, din ve kültür tek bir insan tipi, Anadolu insanını yaratmışsa da, ortak kişilik yapısı, ortak kimlik anlamına gelmemektedir. Bu yüzden kimliklere saygılı olmak gerekir.

Dünyanın Birliğini savunan bir insan olarak, böyle ayrıntıları aslında hiç de doğru bulmasam da, yaşanmakta olan bir süreci ve bugün için var olan bir gerçeği açıklamak için ayrıntıya girmek zorunda kaldım. Aslında bana göre insanın insan olmasından başka etnik bir özelliği olamaz. Eğer insanda başka özellikler aramaya kalkarsanız, bırakın kimlik özelliklerini, kişilik özelliklerinden dolayı da hır çıkarabilir, kan ve gözyaşı hasat edebilirsiniz.

 

 

 

Yayın Tarihi : 9 Ekim 2009 Cuma 11:33:43


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 78.176.38.xxx Tarih : 10.10.2009 11:26:01

Sebep-sonuç ilişkilerini ustalıkla irdeleyen mükemmel bir toplumsal analiz. Göçer toplumların daha güçlü bir assimilasyonla karşılaştıklarını bu kadar net ortaya koyan başka bir inceleme yazısı ile pek karşılaşmamıştım. Gerçekden, verdiğiniz örnekler yanında Çin'de siyasal egemenlik kuran Türkler Çinlileşmiş; Hind'i istilâ edenler Hintlileşmiştir. Babamdan anı olarak, bizim önce "gramer" adı ile okuduğumuz "dilbilgisi" karşılığı "Sarf ü Navh" kalmıştı. Bu yüzden aslına dönüşüm gayretlerimiz de çok sancılı oluyor; çeşitli yönlerden gelen ideolojik etkilerin savaşımı içinde çok hırçın bir topluluk oluyoruz. Bir "Türk Dil Kurumu"nun huzur içinde faaliyet göstermesine olanak bırakmıyoruz. Oysa, işaret ettiğiniz gibi önce "insan olma" etnisitesi, insanların tek ırk ve ulusal yapı olduğunu kabûl edersek, sabırlı bir evrimleşme ile, tarihsel sürecin tüm mirasını da koruyarak  ortak bir kültürde buluşmada başarılı oluruz.