31
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Lefkoşa (3)

3-SELİMİYE CAMİSİ

Araştırdığım kaynaklarda, St. Sophia Katedrali (Selimiye Camisi) Kıbrıs’ta ve hatta dünyada gotik mimarinin en güzel örneklerinden birisi olarak gösteriliyordu. Bu yüzden burayı görmeden gitmek istememiştim.

Kıbrıs'taki en büyük, en görkemli ibadethane ve en önemli Gotik mimari eser olarak kabul edilen bu katedral, daha önce aynı yerde bulunan Hagia Sophia adlı bir Bizans kilisesinin üzerine kurulmuştu.

Selimiye Camii (St. Sophia Katedrali)

Ulaşabildiğim kaynaklara göre: Latin Başpiskoposu Eustorge de Montaigu tarafından 1208 yılında yapımına başlanmış ve 1326 yılında kutsanarak ibadete açılmıştır. Kıbrıs'ın en önemli kilisesi olduğundan, Luzinyan krallarının taç giyme törenleri burada yapılmaktaydı.

Yapı, 1373 yılında Cenevizliler, 1426 yılında Memlükler tarafından yağmalanmış ve birkaç depremde zarar görmüştür. 1491 yılındaki yer sarsıntıları sonucu, Katedralin doğu bölümü yıkılmış ve Venedikliler tarafından onarılırken, eski bir Lüzinyan kralının (2. Hugh ) mezarı ortaya çıkmıştır.

Bozulmamış durumda olan cesedin başında altın bir taç, üzerinde de altından eşya ve belgeler bulunmuştur. Fransız mimar ve ustaları tarafından inşa edilen katedral Orta Çağ Fransız mimarisinin çok güzel örneklerinden birisidir.

Katedralin girişindeki anıtsal kapı

Katedral, anıtsal bir kapıyla başlar. Kapının üzerindeki taş oyma pencereler, eşsiz bir Gotik sanatı örneğidir. Girişin iki yanında bitirilememiş olan çan kulelerinin üzerine, Osmanlılar tarafından cami minareleri oturtulmuştur.

İkinci Selim döneminde (1571) Kıbrıs’ın fethiyle camiye dönüştürülen Katedrale, Padişah ikinci Selim’den dolayı Selimiye Camisi denildiğini düşünüyordum. Meğer böyle değilmiş. Fetihten sonra Katedrale Aziz Sofya Camii denilmiş. Selimiye adı ise 1954 yılında verilmiş.

Anıtsal kapıdan sonra cami içine giriş kapısı

Cami içine girişi sağlayan kapılar da en azından öndeki anıtsal kapı kadar güzel ve görkemlidir. Katedrale girişteki bu üçlü kapı sisteminin, aynısının içerde de yinelenmesi, çok büyük bir emek ve masrafın göstergesi olduğu kadar, ürkütücü bir heybetin, derin ve uhrevi bir heyecanın da kaynağı olmalı diye düşünüyorum.

Ayrıca binanın temsil ettiği gotik mimarinin en güzel örnekleri de bu kapılarda görülmektedir.

Yalnız yukarıdaki fotoğrafta yeşil boyalı olarak görülen giriş kapısının elbette ki Gotik Mimari ile ilgisi yok. Bu sonradan ve binanın mimari özelliklerine ters olarak, sanat ve estetik kaygısından uzak, işlevsel bir amaçla yapılmış olmalı.

Katedralin içinden bir görünüm

Katedralin içi, üç koridor ile altı yan bölmeden oluşmuştur. İçinde küçük ibadethaneler vardır. Bunlardan kuzeydeki St. Nicholas'a (Noel Baba), güneydekiler Meryem Ana ve St. Thomas Aquinas'a adanmıştır.

Caminin kadınlar bölümü olarak bilinen kısmı eskiden hazine dairesi olarak kullanılmıştır. St. Sophia'nın içinde, birçok Luzinyan soylusu ve kralları gömülüdür. Bunların mermer mezar taşları hala döşeme kaplamasının bir bölümünü oluşturur. Bu taşlar hasır ve kilim altında kaldıkları ve cami içinde ayakkabı giyilmediğinden üzerlerindeki yazı ve resimler bozulmadan kalmıştır.

Katedralin içinden

Burada Lüzinyanlara bir kez daha hayran kalmamak olanaksız diyorum. Çünkü Haçlı Savaşları sırasında savaşmak için Kudüs’e gelen Lüzinyan soylularının, Kıbrıs’a gelince, barışın ve sanatın temsilcisi haline gelmeleri oldukça şaşırtıcı bir durum.

Savaşsız olarak ele geçirdikleri Kıbrıs’ta 300 yıllık yönetimleri süresince, Osmanlı dahil her devletle barış içinde yaşamaya, hiç kimseyle savaşmamaya, Kıbrıs’a barışı, refahı ve sanatı yerleştirmeye çalışmışlardır. Kıbrıs’ı Venediklilere kaptırmaları da savaşsız gerçekleşmiştir.

Fakat nihai savaşı kazananın Lüzinyanlar olduğu bugün açıkça ortadadır. Çünkü gezip dolaştığım Kıbrıs’ın her yerinde, hep Lüzinyan eserleriyle karşılaştım. Yani Kıbrıs’ta Venedik, Osmanlı ve İngiliz yok, Lüzinyanlar var.

Onlar tarih sayfalarında Kıbrıs’ın hakimleri. Onlara Kıbrıs tarihini açınca rastlayabilirsiniz. Fakat kentlerde, kalelerde ve Kıbrıs Coğrafyasında ne Venedik, ne Osmanlı ve ne de İngiliz’in izine fazlaca rastlamak mümkün değil.

Katedral çevresi

Yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi katedralin çevresi de eski ve görkemli mimarlık eserleriyle çevrilmiş durumdadır. Daha doğrusu bu bölge Lefkoşa’nın eski antik kent merkezi gibidir.
 

Yayın Tarihi : 19 Haziran 2011 Pazar 11:52:44


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?