18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Meşhet

Meşhet’e ortalık kararırken girdik. Otogara dek geçtiğimiz yollarda, caddelerde öylesine bir ışıklandırma vardı ki, bu renk cümbüşünden etkilenmemek olanaksızdı. Bu yüzden Meşhet’le ilgili ilk intibaım sihirli bir masal kenti gibi geldi bana.

Otogarda indiğim zaman saat 20.30’du. Burada Türk yok demişlerdi. Anlaşma zorluğundan çekiniyordum. Gerçi taksiciye Farsça olarak ne diyeceğimi biliyordum. Ama hiçbir şey demedim. Her gelene “Türki biliysen” diye soruyordum.

Meşhet’te bir cadde

Sonunda bana Türkçe bilen bir taksici buldular. O da beni Türkçe bilen bir personelin bulunduğu otele getirdi. Saat 9.00’da otele yerleştiğimde, Gorgan’dan yola çıkışımdan itibaren 13 saat geçmişti.

Yemek yenecek, yol izlenimleri yazılacak, telefon, fotoğraf makinesi ve bilgisayar şarja takılacak, çamaşır yıkanıp, duş alınacaktı. Dışarı çıkıp yiyecek bir şeyler ve çamaşır için deterjan aldım. Çamaşırı yarına bıraksam diye düşündüm ama yarın sabahtan akşama Meşhet’i gezecektim. Onun için çay içip yarım saat uzandıktan sonra işbaşı yaptım.

Meşhet’te bir park

Her şey bitince de buraya dek yolculuğu yazdım. Bir baktım ki saat 01.30 olmuş. Hemen gözüme damlasını yapıp yattım. Sabah uyandığımda saat 06.30’du. Yedide işbaşı yaparak, Sari’den Meşhet’e kadar fotoğrafları bilgisayara aktardım. Sonra da saat dokuza dek bunları yerlerine göre tasnif etmeye çalıştım.

İyi kötü bir kahvaltı yapıp 09.30’da otelden çıkıp İmam Rıza bulvarından, İmam Rıza türbesine doğru yol almaya başladım. Biryandan da fotoğraf çekiyordum. İmam Rıza’nın som altın kaplamalı kubbesi ve minareleri bulvarın her yerinden görünüyordu. Kutsal alan (haram) bulvarların kesişme noktasında bulunduğu için, bulvarlar burada yer altına inerken, Türbe ve külliye yukarıda kalmıştı.

İmam Rıza bulvarı ve ilerde türbe

İran’ın Tahrandan sonra ikinci büyük kenti olan Meşhet’in nüfusu 3.000.000’u geçiyordu. İmam Rıza’nın Türbesi hatırına kurulup, Onun ziyaretçilerinin ihtiyaçlarını karşılamak için gelişmiş bir şehir. Bu yüzden burada her şey İmam Rıza’ya endeksli. Türbe ve külliyesi de Meşhedin sembolü.

Devasa büyüklükte bir kompleks olan türbede, nereden girip nereden çıktığını anlamak olanaksızdı. Burada fotoğraf çektirmediklerini duymuştum. Ama daha dış avludayız diye epeyce çektim. Görevlinin birisi fark etmiş gelip uyardı. Fotoğrafları görmek istedi, “Türkiye, Müslüman’ım” gibi bir şeyler söyledim, yumuşadı ve ben de makineyi kaldırdım.

Meşhet’in simgesi İmam Rıza Türbesi

İlk girdiğim kapalı mekân beş sıra devasa fil ayaklarının taşıdığı, yüksek merkezi kubbeli, süt beyaz bir mekândı. Mekânın girişinde poşet verdiler, içine ayakkabılarımı koyup görevliye teslim ettim. Ayakkabıları uzattığım görevli bir şeyler söyledi. “Farisi bilmirem” dedim. “Farsi bilmirsen?” dedi; “Beli, bilmirem” dedim.

Şimdi anlıyorum ki adam bana ayakkabıların ilerde lazım olacağını söylemiş. Ama ben o kadar cami gezmiş birisi olarak, girişte ayakkabılarımı, yani plastik terliklerimi adeta zorla görevliye verdim. Ama o mekândan sonra büyük bir avluya çıkınca, ayakkabı aklıma geldiyse de avlunun büyük bir bölümünde halı yazılıydı. Bu yüzden dönüp ayakkabıları almadım. Sonra da tekrar kapalı bir mekâna girdim.

Türbede halı müzesi

Avlular dahil her yerde kalabalık insan yığınları ve genellikle kendinden geçmiş ruhani bir ortamda, insanlar sanki bırakmışlar kendilerini suyun akışına göre sürüklenip gidiyordu.

Buradan çıkınca da tekrar bir avlu daha geldi. Ve her avlu başka avlulara ekleniyordu. Bu avlunun da çoğu yerinde halı yazılıydı. Çünkü binlerce insanın namaz kılıp dua etmesi için kapalı alanlar kafi gelmiyordu. Avlularda da kuran okuyanlar dua ve namazla meşgul olanlar vardı.

Çocuğunu veya yaşlıları elinden tutup gezdirenler, bebeğini getirenler, geldiği her kapıya yüz süren elini eşiklerde kilitlerde gezdirenler, yüksek sesle dua edenler arada birisinin yüksek sesle tekbirini yanıtlayanlar, dövünen kendine işkence ederek ağlayanlar… Burada her şey tam bir yas havasındaydı. Eskiden Kerbela’nın yası belli aylar ve günlerde yapılırken şimdi yas 365 güne çıkarılmış.

Selçuklu, Moğol, Timur Dönemlerinden kalma kapılar

Önce bu durum bana çok abartılı geldiyse de, yılda 12 milyon insanın buraya İmam Rıza’yı ziyarete geldiğini öğrenince artık 365 gün de yeterli gelmeyebilir kanaatine vardım. Yani Meşhet yılda Antalya kadar misafir ağırlıyor. Üstelik bu insanlar Antalya’da olduğu gibi ilçelere de dağılmıyor. Hepsi de Meşhet’in merkezinde kalıyor.

Bu yüzden en önemli sektör otelcilik; ama nasıl olsa satılıyor diye otellere hiç özen gösterilmiyor. Bu durumu geçen yıl Kum’da da görmüştüm. Gerçi Hindistan, Pakistan, Azerbaycan, Irak gibi şii nüfusun yoğun olduğu ülkelerden gelenler de olsa da gelenlerin yüzde 80’dan fazlası İran’ın diğer eyaletlerinden geliyor. Gelenler Meşhedi unvanını alıyor ki, bu yarım hacılık sayılıyor.

Türbenin Arkeoloji müzesinde 2500 sene önceye ait paralar

Nihayet İmam Rıza’nın Türbesine gelebildim. Müthiş bir izdiham var. Bir de o kalabalıkta içeriye girmeden yatıp eşiği öpenler var ki, ezilmeleri işten bile değil. Çünkü kalabalıkta artık inisiyatifi kaybediyorsunuz. Suyun önünde sürüklenir gibi gidiyorsunuz. Orada birilerinin eğildiğini, yattığını veya düşüp ayakaltında kaldığını fark etmek olanaksızdı.

İmam Rızanın türbesine gelinceye kadar bütün kapalı mekanlar, avlular ve avluları çevreleyen revaklar, hepside rengarenk çinilerle kaplı, bakımlı ve göz kamaştırıcıydı. Fakat İmam Rıza’nın türbesinden içeri adımınızı attığınız anda, birden başka bir aleme gelmiş gibi oluyorsunuz. İhtişamın, estetik ve uyumun bu kadarı da olamaz diyorsunuz. Hani olsa, olsa; bin bir gece masallarında olabilir, ya da sanal ortamda yaratılmıştır diye düşünüyorsunuz.

Cam ve ayna işçiliğindeki görkem ve ışık yansımaları elbette ki çini işçiliğinde yok. Ama burada cam ve ayna işlemeler altın işlemelerle de desteklenince ortaya olağanüstü estetik ve muhteşem bir ruhani hava yaratılmış.

Türbede farklı bir mekan

Saat 10.00’da başlayan İmam Rıza Türbesi ziyaretini 14.30’da tamamlayabildim. Otelden çıkalı 5,5 saat olmuş. Ama İmam Rıza’yı tam olarak gezmek ve anlamak için değil 5 saat, beş gün bile yeterli değil. Alan çok geniş ve içindeki mekânları kafada şematize edebilmek için birkaç defa dolaşmak gerek. Buradaki hacı olma çabaları, müzeler, tarihi camiler, medreseler ve İmam Rızanın Meşhet’i yaratması ilerde anlatacaklarım arasında.

İki gündür sol ayak bileği sorun çıkarmaya başladığından günlük ayakta kalma süresinin 5 saati geçmemesini kararlaştırmıştım; ama limit şimdiden dolmuş da, aşılmış bile. Otel yakın nasıl olsa oraya kadar da yürüyüp yatıp dinleneyim dedim.

Ama İmam Rıza Bulvarından buraya geldiğim bulvarın, yani Türbenin arkasındaki devamına çıkmışım. On dakika kadar gidince Nadir Şah’ın türbesini gördüm ve yanlış yolda olduğumu anladım. Fakat iyi oldu, ziyaret edeceğim yerlerden birisi kendiliğinden önüme çıktı diye düşündüm. Türbenin parkına girip bir süre oturup dinlendim.

Nadir Şah anıtı, türbesi ve parkı

Burası güzel bir parktı. Nadir Şah, şaha kalkmış devasa bir atın üstünde ve elinde baltası, arkasında askerleriyle, muhtemelen bir kaleyi zapt etme sahnesi canlandırılmıştı. Mezarın arkası ve solu müze. Müze de nadir Şah döneminin ve kendisinin eşyaları, silahları var.

Meşhet çok büyük ve çok güzel bir kent. İmam Rıza’nın kenti, Şiiliğin merkezi… Cennetten bir parça gibi devasa büyüklükte parkları, meydanları, çarşı ve pazarları ile İmam Rıza’nın 12 İmam içindeki ayrıcalığı ilerde anlatacaklarım arasında.
 

Yayın Tarihi : 17 Kasım 2012 Cumartesi 10:20:34


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?