28
Mayıs
2024
Salı
ANASAYFA

Misakı Milli, Federasyon ve Konfederasyon

ABD Kürtleri nerede kullanacak ve onlara ne verecektir? Sanıyorum Kürtler öncelikle Suriye’de Esad’ı devirmek için kullanılacaktır. Belki de Suriye’de azınlıktaki Şii Esad yönetimi gibi, bir Kürt azınlık yönetimi oluşturulacak. Bu işlemler bitince de, İran’a saldırılacak. İran Kürdistan’ı da oradan koparılacak.

Belki İran’da Türkleri Farslardan ayırma planları da olabilir. Fakat benim kanım, Irak’ta Şiilerin yaptığı gibi, bin yıldır birlikte yaşayan bu halklar, ABD saldırısını vatanlarına tecavüz olarak algılayıp, birlikte karşı çıkacaklardır.

Fakat Tabii ki bundan emin olmak da olanaksız. Emperyalizm bir ülkeyi bölmek isterse bu kolay kolay önlenememektedir. Çünkü Kürtlerle biz de bin yıldır birlikte yaşamış, ikiz kardeş gibiydik. Bizi bölünme noktasına getirdilerse, İran için de, asla olamaz diyemiyorum. Ama benim İran’daki gözlemlerim, etnik köken gibi ufak tefek sorunlar olsa da, Biri Türk biri fars olsa da, bu halklar aynı insan, aynı kültür ve dindir.

Ayrıca ABD her ne kadar, burada Türkiye’nin bölgesel bir güç olmasını istese de, sanırım bu gücün İran’daki Türk unsurlara dayalı olmasını, kendisine dönük bir tehdide dönüşebilir düşüncesiyle istemeyecektir. Türkiye’nin Suriye, Ürdün, Irak ve Lübnan eksenli, yani Kürt-Arap destekli bir güç olmasını isteyeceğini düşünüyorum. Çünkü Türkiye’nin bölgesel güç olması, alıp başını gitmesi anlamında değil, ABD tarafından kontrol edilebilir bir güç olarak düşünülmektedir.

Konuyu yeniden hatırlatmak ve toparlamak gerekirse, diyelim ki, İran vuruldu, yönetim devrildi ve yeni yönetimden İran petrollerinin işletme hakkı alındı, ülke küresel sermayeye açıldı ve koparılacak parçalar, örneğin Kürdistan koparıldı. Ve diyelim ki, özellikle de dilerim ki, operasyon nükleer bir kaza da olmadan sonuçlandırıldı.

Peki, şimdi bu parçalar nasıl toplanacak ve Kürtlere ne vaat edildi, ne verilecek? Dilerseniz şimdi biraz da bu yönde akıl yürütelim. İran Kürdistan’ı, Irak Kürdistan’ı ve Suriye Kürdistan’ının bağımsız veya özerk birer cumhuriyet olarak, Kürtlerin kazancı olacak diye düşünüyorum. Peki, Türkiye Kürdistan’ı olmadan, Kürtler böyle bir çözümü kabul ederler mi? Çünkü söz konusu çözüm süreci bunlarla ilgili bir çözüm değil, Türkiye Kürdistan’ıyla ilgili bir süreçtir. Türkiye Kürdistan’ını da veririz derseler Türkiye’yi elde tutamayacaklar. Öyleyse çıkarlar nerede birleşmiş olabilir?

Benim naçizane düşüncem, Türkiye ile bir konfederasyon şeklinde birleşmesi gündeme getirilmiş olabilir. Ve konfederasyon fikri üç tarafın da işine gelmiştir. Çünkü böyle bir konfederasyon, ABD’nin ipleri kendi elinde olacak ve bölgesel güç konumunda bir Türkiye talebini tam olarak karşılamaktadır. Türk, Arap ve Kürt temelli bir konfederasyonda, işinize geldiği yerde, gruplardan birisiyle diğerlerini tehdit eder yola getirebilirsiniz.

Bu durum Türk tarafın, yani iktidarın iştahını kabarmıştır. Çünkü başbakanımız son seçimlerden sonra aldığı iç destek, Küresel sermayenin İran savaşında en çok ihtiyaç duyduğu ülke olduğu için verdiği dış destek ve dünyanın en ileri ekonomileri krize girerken krize yakalanmadığı gibi büyümeyi de az da olsa sürdürmek, başbakanımızın başını döndürmüş, Türkiye kendisine dar gelmekte, Yeni Osmanlı hayalleri kurmaktadır. Oysa yeni Osmanlı zihniyeti, saldırgan ve emperyalist İttihat ve Terakki zihniyenin kopyasıdır. TC’yi felakete sürükler.

Kürt tarafı ise, bu fotoğrafın arkasındaki büyük fotoğrafı görmüş veya gösterilmiş olmalı ki, onlar dünden razıdır. Çünkü Konfederasyonsuz Türkiye’de çoğunluğu 2040’da sağlayacaksa konfederasyonla bu tarih 2030’a çekilebilecek, denge ise çok daha kısa sürede sağlanacaktır. Konfederasyonla, Kuzey Irak ve İran’a batıdan kimse gitmezken onlar batıya akacak, Türkiye’nin her yerini ele geçirecektir.

Tabii ki burada Araplar ayrı tutularak bir B planı da olabilir. Buna göre, Türklerle Kürtlerin federasyon veya konfederasyonu da olabilir. Örneğin Türklerle Kürtlerin federasyonu, Araplarla konfederasyon da olabilir. Hatta, Suriye’nin Kuzeydoğusu Irak Kürdistan’ına katılarak, Halep de Suriye’den koparılarak Misakı Milli sınırları içinde bir federasyon veya konfederasyon düşünülüyor olabilir.

Marksist, Leninist Apo’nun çözüm sürecine yönelik açıklamalarında, Müslümanlıktan ve Kürtlük mücadelesi veren Apo’nun Misakı Milliden söz etmesi bu düşüncelerimizi desteklemektedir sanırım. Anadolu’nun Müslüman halklarının verdiği Kurtuluş Savaşına atıfta bulunması da, bu açıdan manidardır.

Sonuçta federasyon veya konfederasyon, adı her ne olursa olsun, burada sınırlar değişecek ve Sünni ağırlıklı, küresel sermayeye açık bir bölge oluşturulacaktır. Benim 2009’daki yazılarımda da buna benzer dış politika değerlendirmelerim vardı.

Beni en çok şaşırtan nokta ise TC konusundaki tartışmalar oldu. Ulusalcıların Türklük konusundaki hassasiyetini, etnik kimliklerin anayasal bir koruma gerektirmediği düşüncesiyle önemsememiştim ve TC’yi de bu görüşlerine alet ediyorlar diye düşünüyordum.

Fakat Hükümet ciddi biçimde TC’leri indirmeye başlayınca, doğrusu bunun arkasındaki hesaplarda TC’nin bulunmadığını kavramakta bile zorlandım. Nasıl TC olmaz, nasıl vazgeçilebilir, uzun süre akıl erdiremedim.

Demek ki bu hesapların sonunda devletin adının da değişmesi var. Örneğin, Yeni Osmanlı Devleti, Türk Kürt Federasyonu veya konfederasyonu vs gibi. Ama unutulmamalıdır ki, Osmanlının yerinde kurulan 50 kadar devletten üç beş tanesi hariç hepsi de, Osmanlıdan bağımsızlık savaşı vererek, kanlı ve kinli ayrılmıştır. Bu yüzden hemen hepsi de Osmanlıdan nefret eder. İngiltere ise sömürgelerinden anlaşmalarla ayrıldığı için, şimdi hala İngiliz sömürüsünü gönüllü kabul etmektedir.

Bundan da çıkarılacak ders, Osmanlı politikalarını sürdürerek, Kürtlerle çatışarak zorla ayrılmak yerine, İngilizler gibi anlaşarak ayrılmaktır. Birleşmek de, ayrılmak da TC çatısı altında, Komşular ve dünya ile de barış içinde olmalıdır.

Yine Osmanlı politikalarıyla yayılmak ve dışarıdaki Kürtleri de içimize alarak büyüme hırsı yerine, şu anda TC dışında olanların, yine dışarıda kaldığı, İngiliz Milletler Topluluğu benzeri birlikler oluşturmayı düşünmeliyiz.

İçimizdeki Kürtlerle otuz senedir savaşırken dışımızdakileri de içimize almak, çözemediğimiz bir sorunu daha da büyüterek çözeceğimizi sanmak gibi bir akıl tutulmasıdır. Eğer Ortadoğu coğrafyasında huzur ve barış aranıyorsa, bence Türkiye Kürtleri dahil, İran, Irak ve Suriye Kürtleri, bağımsız tek bir devlet olursa, kimsenin maşası olmaz. İran, Türkiye ve Araplar için de bir ABD kartı olmaktan çıkar. Ama bu ABD’nin işine gelmez.

Bunlar ayrılmadan da bu ülkelere huzur ve refah gelmez, baskı ve terör bitmez diye düşünüyorum. Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi böyle düşünmekten utansam da, ne yazık ki, insanlık, insanca birlikte yaşamaya yabancılaştırılmış. Martin Luther King’in dediği gibi “İnsanlar pek çok şeyi öğrenmişler. Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi. Fakat çok basit bir şeyi, kardeş gibi yaşamayı öğrenememişler.”

Bu yüzden ayrılık fikri içine düşen ve zıtlaşan grupların bir arada mutlu ve huzurlu yaşaması olanaksızlaşmaktadır. Oysa 2009’da Kürt açılımını yazarken ve Dünyanın birliğini savunurken bu denli umutsuz değildim. Fakat dünya o denli büyük kepçelerle, o denli hızlı karıştırılıyor ki, Emperyal tutkular, elinden gelse dünyayı mikroskobik parçalara bölecekler.

Ve yine Osmanlı politikalarından medet umanlar unutmasın ki, Osmanlı sistem ve zihniyeti, daha Yeniçağ başlarında iflas etmiş olup, çağ dışı değil, çağlar dışıdır. Ve nitekim Osmanlı ve ona benzer klasik bir imparatorluk olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, 18. yüzyıldan itibaren sürekli geri giderek, 1. Dünya savaşı sonrasında lağvedilmiştir.

Yani dünyada 17. yüzyıldan itibaren, Osmanlı tipi imparatorluk sistemi çökerken, deniz aşırı sömürge imparatorlukları tüm dünyayı ele geçirmiştir. 2. Dünya Savaşından sonra sömürge imparatorlukları da tasfiye edildi. Ama onların sömürüsü şimdi gönüllü birlikler biçiminde hala sürmektedir.

TC’den vazgeçmek, yukarıdaki sakıncaların dışında, dünyayı ve komşularını karşına almak ve Türkiye’nin etrafını bir ateş çemberiyle çevrelemek anlamına da gelecektir. Atatürk’ün yuta barış, dünyada barış düşüncesinin tersine, içerde ve dışarıda savaşı körüklemek anlamına gelir. Türkiye’yi tüm dünyada, İsrail gibi işgalci ve emperyalist bir kategoriye sokar ki, böyle bir leke yüz yılda silinemez.

Onun için, kin, nefret ve öfke politikalarıyla saplandığımız batakta başımızı kuma gömerken, Türkiye çözüm diye, buralara getirilebilir. Elbette ki bu bir korku senaryosu değildir, ama yolda nelerle karşılaşılacağı da belli olmaz. Çözüm yolunda ilerlerken, dikkatli olmak da gerekir.

Tabii ki, iktidar milletvekillerinin de, uyanık ve dikkatli olması, hamasete kapılıp, Envervari İttihatçı hırslara kapılmaması gerekir. Bu konular anayasa değişikliklerini gerektireceğinden ve anayasa oylamaları gizli oyla yapıldığından, genel başkan baskısı söz konusu olmayıp, herkes vicdanının sesini dinlemelidir.
 

Yayın Tarihi : 25 Mayıs 2013 Cumartesi 15:55:29
Güncelleme :25 Mayıs 2013 Cumartesi 15:56:44


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yılmaz Ergüvenç IP: 88.251.117.xxx Tarih : 28.05.2013 12:50:48

Son yazılarınızla fikirlerimize tercüman oluyorsunuz. Bu değerli yazılara ilâve edilecek fazla bir şey yok. Uygar bir cesaretle, her bir hususu açık açık dile getirdiğiniz için sizi kutluyorum; saygıdeğer Hocam.


Dr. S. A. IP: 95.15.126.xxx Tarih : 28.05.2013 20:17:43

"Barışçıl yollarla (!) varılması gereği" mevhumuna vâkıf olamadım. Mustafa Kemal'in inşa ettiği bu ülkemizi müdafaa için, acaba gene Sam amcalardan mı medet ummamız gerekecek ! Düşmanımız kimdir ki; "barışçıl yollara" tevessül etmek ihtiyacını duymaktayız.. Bu hususta millet olarak utanmamız gerektiğini ifade ederim. Günümüzün iç ve dış siyasetleri karmaşısı bizleri, ne yazık ki, "sen de mi Brutus ?!" dedirtecek hale getirmiştir !  Türkiye Cumhuriyetinin devamını sağlamak, benim tahminime göre "iç ve dış düşmanlarla bir masaya oturup antlaşma yoluna gitmek şeklinde" değil, "İkinci Kurtuluş Savaşı" ile mümkün olabilecektir. İnandığımız bizim yardımcımız olsun !


Teoman Törün IP: 88.241.232.xxx Tarih : 26.05.2013 14:46:19

Çok isabetli teşhis... Her ne kadar, günümüzde "ulus devlet" modasının geçtiği şarkıları söyleniyosa da etnik kimliklerden vazgeçilemediği gerçeği karşısında, gaza gelip, "Misak-ı Millî" hudutlarını çok aşan bir federasyon ya da konfederasyon yükünü sırtlayıvermek  dehşet verici bir maceraya atılmak demektir. Gerek "Yeni Osmanlıcılık" ideologlarının yaygın devlet hevesinin gerek kendilerine "Atatürk Milliyetçisi" diyenlerin ülkemizdeki diğer kültürleri boğma tavrının yok edildiği ve "Türkiye Cumhuriyeti"ne bağlılığın bir berteraf edilmediği bir çözüme behemhal barışçıl yollarla varılması gerekmektedir. 


Nazmi Öner IP: 178.233.80.xxx Tarih : 28.05.2013 19:31:43

 Sayın Törün ve Sayın Ergüvenç Destek ve katkılarınız için çok teşekkür ediyorum. Sağolun.