18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

NURİ ORHAN’I Kaybettik

NOT: Değerli okuyucularım. Tebriz yazıları bitti. Ama İran gezisine Urmiye, Kirmanşah, Hemedan, Isfahan, Yezd, Şiraz, Kum, Tahran ve Kazvin olarak devam edeceğiz. Fakat Urmiye’ye geçmeden önce güncelliği nedeniyle araya bazı yazılar koymak gereği hissettim.

Bunlardan birincisi, arkadaşım Nuri Orhan’ın ölümü üzerine gündeme gelen anılar ki; bunlar bir devrin ya da Türkiye’nin son 50 yılının bir özeti gibiydi. Aslında Nuri ile ilgili bir yazı yazmaya karar verdiğim zaman bunun ikimize özgü, özel bir yazı olacağını düşünmüştüm. Fakat yazdıklarımı okuyunca bunun ibretle okunması gereken bir Türkiye gerçeği, bir Türkiye geçmişi olduğunu görünce sizlerle de paylaşmak istedim.

İkincisi ise Türk Dünyasına yapmış olduğum en son geziden, Türk dili, Türklük ve Türk coğrafyasıyla ilgili tespit ettiğim, çok çarpıcı birkaç durumdan birkaç yazıyla kısaca bahsetmek istiyorum. Sonra da yine İran gezisine devam edeceğiz.

1-GÖNEN İDEALİZMİN KALESİ

Nuri Orhan ile 1958 Senesinin Eylül ayı sonlarında Isparta Gönen İlk öğretmen okulunun 1-B sınıfında başlayan beraberliğimiz, altı yıl aynı sınıf, aynı yatakhane ve yemekhanelerde devam etti. Aynı müzikhane, iş atölyesi, tarım ambarı ve bahçe çalışmalarında, spor salonlarında, derslerde ve etütlerde gün 24 saat, haftalar aylar boyu hep aynı çemberin içinde aynı duygu ve beklentiler, aynı atmosfer ve aynı ideallerle altı yıl geçirdik. Yetmedi mezun olunca ikimizin de tayini Erzurum Karayazı’nın birbirine yakın iki köyüne çıkmıştı. İki yıl da yine Karayazı’da, sanki ak karların üstüne yazılmış karayazımızı birlikte okuduk.

Bunları yazmak için bilgisayarın başına oturduğum zaman hiçbir şey aklıma gelmiyor yazmak istemiyordum. Fakat yazmaya başlayınca da kısa kesmek için kendimi çok zorladım diyebilirim. Ortak anılarımızı GÖNEN, KARAYAZI ve SONRASI olarak üç bölümde özetlemeye çalıştım.

Torunuyla hastanede

Nuri daha ilk yazılı sınavlarda müthiş bir fen ve matematik zekasına sahip olduğunu herkese kabul ettirmişti. Aslında hepimiz de seçme öğrencilerdik. Başvuran 3000’den fazla öğrenciden ancak 50-60 kişi (yüzde 2’si falan) okula alınıyordu. Bugün üniversiteye başvuranların % 60-70’inin üniversiteye girebildiği düşünülürse bizim Gönen’e girmemizdeki zorluğun mucize gibi bir şey olduğu daha iyi anlaşılır sanırım.

Yani hepimiz de titizlikle seçilmiş öğrenciler olmamıza rağmen, Nuri bizden çok ilerideydi. Ya da bizim bir saatte anlayabildiğimiz bir konuyu o birkaç dakikada kavrayabiliyordu. Özellikle de 4. ve 5. Sınıflarda cebir geometri öğretmenimiz, Türkiye çapında çok değerli bir matematikçi olmasına rağmen, onu anlamakta zorluk çekerdik. Ama Nuri onu hemen anlar, akşam etütte de bize anlatırdı.

Bundan dolayı bir bezginlik duymaz ve kendinde bir üstünlük görmezdi. Hep mütevazı davranmaya ve hep sıradan bir öğrenci olarak kalmaya özen gösterirdi ki bu onun sıra dışı kişiliğini daha fazla ortaya koyardı.

Orası 600 öğrencinin 24 saat beraber yaşadığı büyük bir ev, büyük bir aileydi. Bu yüzden iyi kötü günler, dostluklar kardeşlikler kadar kıskançlıklar ve kavgalar da olurdu. Ama altı yıl boyunca Nuri’nin hiçbir kimseyle kavgasını, geçimsizliğini hatırlamıyorum. Ve en önemlisi de, başarılı öğrenciler genelde kıskanılmasına rağmen Nuri’yi kıskanan kimseyi de hatırlamıyorum. Çünkü Nuri’nin başarısı hepimiz için gerekliydi. Çünkü o bilgiyi ve başarıyı tüm sınıfla paylaşırdı.

GÖNEN’DE

Özümsedik Atatürk’ü
Akıl ve bilimdi orada besinimiz.
Orada şekillendik
Anadolu olduk her birimiz.
Unutulmaz anılarla
Doyumsuz bir gençlik yaşadık;
Gönen’nin küçücük
Kırsal yüreğinde biz!

Birlikte geçen bu altı yıllık dönemde elbette ki sayısız anılarımız var. Fakat altı yıl boyunca bir kez olsun bir kırgınlık yaşamadığım ender insanlardan birisiydi. Beni dördüncü sınıftayken üç dört günlük bir tatilde kendi köyüne davet etti. Üvey annenin ezikliği üzerinde belli oluyordu. Bir sonraki yıl da ben onu köyüme davet ettim. Bu davetler de okulda yakın arkadaşlıkları ifade ediyordu.

Birbirimize hep “Köylü” diye hitap ederdik. Öğretmen okulunda bu hitap şekli, hemşeriliği, yani aynı köyden olmayı ve dolaysıyla samimiyeti ifade ederdi. Okuldan sonra da her zaman bu hitap şeklini kullandık. Örneğin: “Merhaba Nuri” demek yerine; “Merhaba köylüm” veya o bana “Nasılsın Nazmi” demek yerine, “Köylüm nasılsın” derdi.

Altı yıllık okul beraberliğinden sonra, öğretmenliğimizin ilk iki yılını da (1964-1966) Erzurum Karayazı’da beraber geçirdik. 31 Temmuz 1964’te göreve başladıktan bir ay kadar sonra Eğitim Enstitüsü sınavlarını kazandığımızı öğrendik. Nuri maddi imkânsızlıklar nedeniyle “Ben ikinci sınava gitmeyeceğim” dedi.

Yıl 1964, Erzurum’da 18 yaşında yeni öğretmenleriz. Nuri sağda ben önde

Zaten Nuri Gönen’de beşinci sınıfta iken Yüksek Öğretmen Okuluna da seçilmiş ama gitmemişti. O dönemde yüksek öğretmen okulunu bitirenler bir dönem Türkiye’deki profesörlerin çoğunluğunu oluşturuyordu. Ve bunlar öğretmen okullarında Atatürk ilke ve idealleriyle beslendiklerinden iktidarlara ters geliyordu. Yüksek öğretmen belki de bu yüzden kapatıldı.

Sonuçta Nuri kendisi gitmedi ama beni ikinci sınavlara gitmeye zorladı. Çünkü benim de maddi durumum Ankara’da okumaya uygun değildi. Fakat Nuri “Sana ben her ay 50 lira göndereceğim” dedi. Ben de ona aynı şeyi teklif ettiysem de, onu ikinci sınava gönderemedim.

nazmioner@mynet.com
 

Yayın Tarihi : 21 Ağustos 2012 Salı 12:39:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yılmaz Ergüvenç IP: 188.56.231.xxx Tarih : 21.08.2012 14:47:04

ATAMIZIN irfan ordusunun kahraman erleri! Hepinize sonsuz saygı ve sevgiler. Müteveffa NURİ ORHAN'ın ruhu şad olsun; Tanrı rahmetini esirgemesin.


Esat Çinkaya IP: 88.246.200.xxx Tarih : 27.08.2012 23:49:54

 Nazmi,Nuri'nin vefatını yeni okudum.Allah'tan rahmet diliyorum.Başımız sağ olsun.


Mustafa Akça IP: 94.122.177.xxx Tarih : 22.08.2012 23:31:45

Allahtan rahmet diliyorum.. Tüm dostların başı sağolsun..