18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Old Bazar

Tebriz’in Türk tarihi ve Türk dünyası üzerine düşüncelerle sokaklarında dolaşırken, buralarda yapıların üç dört katı geçmediği ve ticarethanelerin çokluğu dikkatimi çekmişti. Ana caddelerin üzerindeki binaların hemen tamamı ticarethaneydi. Fakat eski kent çok iyi korunmuş ve yüksek yapılaşmaya izin verilmemişti.

Bu rastgele dolaşımlar sırasında “Oldpazar" levhası ile karşılaşınca, müzeyi aramaktan vazgeçip derhal pazara daldım.

Vitrinleri tıka basa mal dolu dükkanlar

Old Bazar Tebriz’deki büyük bazarın daha küçük bir örneği, bir kapalı çarşı. Pek çok şeyin imal edilip, pazarlandığı sokaklarda, ağırlıklı olarak halılar ve halıcılar vardı. Hatta birkaç sokağın dışında diğer sokaklarda hep halıcılar vardı.

Pazar bazı yerlerde, üç-dört katlı ortası açık teraslar gibiyken kimi yerlerde de pasaj görünümündeydi. Ama genelde üstü kapalı sokaklar gibi olup, sokağın iki tarafında dükkanlar vardı.

Old Pazarda katlı bir bölüm

Fazla bir ziyaretçi yoğunluğu da olmadığından, pazarın sakinleri, dükkanların önünde öbek öbek toplanmış sohbet ediyorlardı. Onlarla diyalog kurmak için, oradaki bir guruba yaklaştım. Pazar, halı ve Tebriz ile ilgili birkaç soru sorunca, onlarda bana nereden geldiğim, nereye gittiğim ve ne yaptığımla ilgili bir sürü sorular sordular.

Türkiye’den geldiğimi öğrenince bir anda, yan dükkanlardakiler de gelerek bir soru yağmuru başladı. Türkiye’ye karşı büyük bir ilgi olduğunu ve Türkiye’deki olayların yakından izlendiğini anlamak zor değildi. Özellikle magazin basını ve diziler çok revaçtaydı.

Old Bazarda halı pazarı

Tabii ki en çok soru İbrahim Tatlıses ile ilgiliydi. Kimi “İbrahim abi ödlü mü” diyor, kimi “iyileşti mi” diye soruyordu. Kimi de kim neden vurmuş diye soruyordu. Sonra Fatmagül’den, Ali Kaptandan ve benim hiç bilmediğim, adını bile duymadığım dizilerin oyuncularından, konusundan sorular soruyorlardı.

Öyle kötü yakalanmıştım ki, sanki lisede sözlü sınava kalkmışım da, öğretmen hiç çalışmadığım bir konudan sorular soruyordu. Oysa Türkiye’nin ekonomisini, politikasını, tarihini, coğrafyasını, dağlarını, ovalarını, şehirlerini, nehirlerini sorsa bu kadar zor olamazdı. Çünkü yemek ve magazin benim en zayıf noktalarımdı.

Birlikte çay içtiğimiz halıcılar

Neyse ki onlar da zaten laf olsun, torba dolsun cinsinden, Türkiye’den gelen bir insanla konuşmuş olmak, Türkiye’ye yabancı olmadıklarını göstermek için konuşuyorlar olmalıydı ki, verdiğim yarım yamalak yanıtları birbirlerine tamamlıyorlar ve ben de böylece doğrusunu öğrenmiş oluyordum.

Bu arada çay getirdiler. Biraz sohbetten sonra, öğle yemeğini beraber yiyelim, akşam misafirim ol davetleri geldi. Teşekkür edip, dört günde Tebriz’de görmem gereken her yeri dolaşıp, Urmiye’ye geçmem gerektiğini söyledim.

Halıcının ikram ettiği öğle yemeği

Bir başka sokakta selam verdiğim iki genç hazır çayımız var diye içeri çağırdılar. Babaları bir kenarda öğle namazı kılıyordu. Namazını bitirince, hoşbeşten sonra sofra kurdu. Öğle yemeğini birlikte yiyeceğiz, akşam da eve beklerim diye ısrar etti.

Hızla gezip dolaşıp, hiç zaman kaybetmeden Urmiye’ye geçeceğimi otelde kaldığımı ve yolumun uzun olduğunu anlattıysam da kurtulamadım. Öğle yemeğini birlikte yedik. Evden getirip burada ısıttıkları yemek, en az yarım kilo kıymadan yapılmış, iki yumruk büyüklüğünde kocaman bir sulu köfteye benziyordu.

Old Bazar’da bir sokak

Yiyemem diye çok az aldım. Fakat oldukça güzeldi ve severek yedim. Akşam davetleri için de: “Akşama kadar 6-7 saat yürüyorum, çok yoruluyorum. Otele gelince hemen yatıyorum. Onun için akşam gelmem olanaksız” diyerek; teşekkür edip ayrıldım.
 

Yayın Tarihi : 9 Haziran 2012 Cumartesi 10:43:48
Güncelleme :9 Haziran 2012 Cumartesi 10:51:31


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?