18
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Safaviler ve Şah İsmail Hatayi (1487-1524)

Şah İsmail 37 yıllık hayatına, yüzlerce sıradan insanın yüzlerce senede sığdıramayacağı kadar olayı sığdırmış… Yaşadığı her anı dolu dolu yaşamış… Acıyı ve sevinci daha doğrusu her şeyi ölümüne yaşamış… Duruşuna, düşüncesine ve dostluğuna canlar adanmış, ulu bir din önderi, halkın dostu, halk ozanı ve hak aşığı… Daha 13 yaşındayken başına geçtiği ordularıyla o günlerin en büyük dünya imparatorluklarından birini kurmuş büyük bir lider.

Şah İsmail (Resim Vikipedia’dan alınmıştır.)
 

Aslında Sünni inanca sahip bir tarih öğretmeni olarak, onu hep müfredata uygun olarak işlesem de derslerimde, olayın aslında bir kardeş kavgası olduğunu belirtmeden de geçemezdim. Şah İsmail’in Türkçe divanı ve Türk diline hizmetlerinden de bahsederdim.

Fakat bu yazıyı kaleme alınca, onun olağanüstü trajik ve mücadeleler içinde: korkular, kaygılar, zaferler, yenilgiler, şiire dökülmüş Ehlibeyt aşkı ve sevgilerle geçen yaşamını biraz derinliğine araştırıca, doğrusu çok duygulandım ve aşağıdaki dizeler döküldü kalemimden.

ŞAH İSMAİL HATAYİ

Şah arkasından milyonların
Akıp gittiği bir ışık
Yürekleri yakan bir har…
Önüne katmış her şeyi
Sürükleyip giden bir rüzgâr…

İsmail, getirilip Erdebil’den
Tebriz’e dikilmiş bir fidan
Ki: Tebriz onunla yaşar.
Çünkü o, tüm İran’ı kaplayan
Ulu bir çınar.

Hatai duygularının yoğunluğunda yorgun
Sanki bin yıl yaşamış bir ozan.
Ve binlerce yıl daha
Yaşayacak olan bir yazar
Yüce bir hükümdar.

Nasıl olur, milyonlarca müridi olan Erdebil Şeyhinin oğlu, Döneminin en büyük hükümdarlarından Uzun Hasanın torunu… Bir eli yağda bir eli balda olması gerekmez mi? Fakat ne var ki, bu üstün özellikler ona fayda yerine zarar getirdi hep. Uzun Hasan sonrası taht kavgaları, onun torunu olduğu ve arkasında çok büyük bir Türkmen gücü bulunduğu için, tahta geçenleri korkutuyordu.

Şah İsmail daha bir yaşındayken, babası Şeyh Haydar, Şirvan Şahı Ferruh Yesar ile yaptığı savaşta ölüyor. Akkoyunlu Hükümdarı Yakup bunları kendisi için bir tehdit olarak algıladığından üç kardeşi, anneleriyle birlikte Şiraz’a sürgüne gönderiyor. Ve buradaki Istahar kalesinde beş yıla yakın bir süre hapis hayatı yaşıyorlar.

Tebriz’de 1590 yılında ortaya çıkan veba salgını da depremin başka bir çeşidi gibi, halkı kırıp geçirdiği gibi Hükümdar Yakup Han da ölenler arasındaydı. Yakup’tan sonra taht kavgalarında Rüstem, Türkmenlerin gücünü arkasına alabilmek için, Şah İsmail ve kardeşleriyle annesini serbest bıraktı.

Tebriz’de Demir Çağına ait bir mezar

Ağabeyi Şeyh Sultan Ali Akkoyunlularla savaşarak ölürken Şeyhliği yedi yasındaki kardeşi İsmail’e bırakıyor. İsmail ise sürekli öldürülme tehlikesi içindeydi. Bu yüzden Kızılbaş ileri gelenleri İsmail’i Erdebil’e götürüyor. Fakat Akkoyunlular Kızılbaşları kendileri için büyük bir tehdit olarak gördüklerinden, İsmail’i öldürerek bunları başsız bırakmak istiyorlardı.

Oysa Akkoyunlu Hükümdarlarının; bu sırada sınırları Horasan’dan Fırat’a; Kafkas dağlarından Hint okyanusuna uzanan kocaman bir imparatorluktur ve bu dünya imparatorluğunun en büyük korkusu da yedi yaşında bir çocuktur.

Şimdi dünya devi kocaman bir İmparatorluk, yedi yaşındaki bir çocuktan bu kadar korkuyorsa, o çocuğun bu devasa imparatorluktan korkusunu varın siz düşünün artık.

Çünkü Akkoyunlular, Tebriz’i Karakoyunlulardan almıştı. Yani Tebriz önce Karakoyunluların başkentiydi. Akkoyunlular onları yıkarak kendi başkentini Tebriz’e taşımıştı. Aslında ikisi de Türkmen devleti olsa da, Karakoyunluların temeli Kızılbaş Türkmenlerdi. Bu yüzden Safaviler bunlarla birleşerek çok büyük bir güç haline gelebilirler veya Karakoyunlular Safavilere dayanarak yeniden büyük bir imparatorluk haline gelebilirlerdi.

Öte yanda Osmanlı Türk Devleti sürekli büyüyerek Fatih ile imparatorluk haline gelmişti. Mısırda Memluk Türk Devleti ise hala dünyanın en büyük gücüydü. Ve bunların hepsi de birbirleri için en büyük tehdit idi. Tüm bunlar da göstermektedir ki, “Türk’e Türk’ten başka dost olmaz” deseler de, Türkün Türk’ten başka düşmanı yoktu.

Hele bir de Erdebil Şeyhliği unvanının yanında, Uzun Hasanın da torunuysan, kurtuluşun yoktu. İşte bu yüzden İsmail kaçırılıp altı yıl boyunca Gilan’da saklandı. Burada devrin sufi ve bilginlerinden sıkı bir eğitim aldı. Arapçayı, Farsçayı ve devlet yönetimini öğrendi. Savaşmayı, kuşatmayı, kuşatmadan kurtulmayı, silah kullanmayı her türlü zorluk altında mücadele etmeyi vs öğrendi. Yeterli eğitimi aldığına kanaat getirildikten sonra 13 yaşında saklandığı yerden çıkarak, Türkmen’i örgütlemeye başladı.

Tebriz Müzesindeki modern heykellerden

Bunun için en uygun yer olarak Erzincan seçildi. Bu yüzden 1499’da Hazar‘ın Güney Doğusundaki Gilan’dan, Güneybatısındaki Erdebil’e ve oradan da tüm Azerbaycan’ı aşarak Erzincan’a (1500) geldi. Gittiği her yerde bilmediği tanımadığı insanlarla konuşup onların gönüllerini fethetti.

Anadolu’daki Türkmenler akın akın Erzincan’a gelerek Şah İsmail’e katıldılar. Çünkü artık Osmanlı bir Türkmen devleti olmaktan çıkmış, yerleşik unsurlara ve kalıcı katı kurallara sahip, otoriter bir devletti. Bu yüzden, sadece Erzincan Sivas değil, taa Karaman’dan, Elmalı’dan, Toroslardan, Maraş’tan Türkmenler 13 yaşında bir çocuk olan, Şah İsmail’in yönetiminde toplandılar. Karakoyunlu beylerinin kalıntıları da bu harekete katıldı.

Pir Sultan Abdal, Anadolu Türkmen’inin bendini yıkmış bir akarsu gibi Şah İsmail’e koşmasını “Açılın Kapılar Şaha Gidelim” şiirinde dile getirmiştir.

Ilgın ılgın eser seher yelleri
Yare selam eylen urum erleri
Bize peyik geldi, şah bülbülleri
Açılın kapılar şaha gidelim

PİR SULTAN'ım eydür mürvetli şah'ım
Yaram baş verdi, sızlar ciğergahım
Arşa direk direk olmuştur ahım
Açılın kapılar şaha gidelim

Şah İsmail topladığı bu kuvvetlerle ilk önce Azerbaycan’daki Baku merkezli Şirvanşah devletine saldırdı. Babasını öldüren Ferruh Yesar’ı yenerek Azerbaycan’ı ele geçirdi.

1501 yılında da Tebriz’i alıp, Şahlığını ilan ederek, burayı kendine başkent yaptı. Adına hutbe okutup para bastırıyor ve 12 imam dinini (Safavi Devletini) ilan ediyor. Bu din o güne dek süregelen Kızılbaşlıktan biraz daha farklı bir Kızılbaşlıktı. Fakat Şiilik de değildi. Zaten o zamanlar İran’da resmi mezhep Sünnilik olup, Şiilik gizli idi. Örneğin o zaman 300.000 insanın yaşadığı Tebriz halkının 200.000’nin Sünni olduğu ileri sürülmektedir.

Şah İsmail ve Safavi paraları

Şah İsmail bundan sonra yıkılmaya yüz tutmuş olan Akkoyunluları da ortadan kaldırarak, daha önce Akkoyunluların ve Karakoyunluların sahip olduğu topraklarda büyük bir İmparatorluğun hükümdarı oldu. Sanki kaderi tersine dönmüş, her şey yoluna girmiş iken, 1514 Çaldıran Savaşı Şah İsmail için büyük ve güzel şeylerin bir anda tersine dönmesine neden oldu.

Gerçi Yavuz Tebriz’i yağmalatmadı. Dokuz gün kalıp, bazı sanat eserleriyle sanatçıları toplayıp gitti. Ve en önemlisi böylesi büyük bir depremi fırsat bilerek, Şaha karşı ayaklanan veya ayrılan da olmadı. Fakat Şahın onuru ve kendine güvenini yara almıştı. Çünkü 13 yaşından 27 yaşına kadar dört büyük savaş yapmış ve dördünü de kazanmıştı. 27 yaşında, bir başka deyişle üstelik gücünün zirvesinde yaptığı bu beşinci savaş ise tam bir hezimetti. Tebriz’in sefasını süremedi. Aşağıdaki şiiri onun bu ruh halini ortaya koyuyor sanırım.

Şu Dünyanın Ötesine
Vardım Diyen Yalan Söyler
Baştan Başa Safasını
Sürdüm Diyen Yalan Söyler

Ark Kazarlar Argın Argın
Felek Çevirmekte Çarkın
Bu Dünyada Mal Ve Mülküm
Vardır Diyen Yalan Söyler

Şah Hatayi'm Der Varılmaz
Varılırsa Da Gelinmez
Rehbersiz Hiç Yol Bulunmaz
Buldum Diyen Yalan Söyler

Safavi devletinin dağılmamasında elbette ki inançların büyük önemi vardı. İnsanlar Şah İsmail’in arkasından gelirken, kendisini “Allah’ın tecellisi” ya da “Ali’nin tecellisi” olarak gördüklerinden onun yenilmezliğine inanıyorlardı. Şimdi bu inanç sarsılsa bile, devlet dilleri, dinleri bir olan Azeri Türkmenlerin devletiydi. Bu yüzden bu büyük deprem kayıpsız atlatıldı denilebilir.

Fakat Şah İsmail çok büyük bir yara aldı ve başkent Osmanlı işgali altındaki Tebriz’den Kazvin’e taşındı.
 

Yayın Tarihi : 17 Haziran 2012 Pazar 10:31:13
Güncelleme :17 Haziran 2012 Pazar 10:37:29


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?