20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Sarp’tan Tiflis’e

Sınır’da iki tarafın gümrüklerinde, toplam bir saatten fazla oyalanmadık. Fakat otobüsün gümrükten geçmesi için bir saatten fazla bekledik. Gümrüğün Gürcistan tarafı fiziki koşullar açısından çok kötü durumdaydı. Bu da komünizm döneminde bazı alanların çok ihmal edilmiş olduğunu gösteriyordu.

Özellikle tuvaletlerin durumu içler acısıydı. Toplam üç göz tuvaletin, ne girilecek bir durumu var; ne de girseniz rezervuar, su, kâğıt vs bir şey var. Anadolu’nun herhangi bir kasabasında 1960’larda görülebilecek cinsten bir tuvalet.

Fakat çok hızlı bir çalışma ile gümrük bir şantiye alanına dönüşmüş olup bu olumsuzluklar da kısa sürede düzelecektir diye düşünüyorum. Tuvalet sorunu bu güzel ülkede gördüğüm tek olumsuzluktu diyebilirim.

Gürcü Gümrüğünde tuvaletler.

Gümrükte beklerken otobüs yolcuları, hostes İya’nın çevresinde toplanınca birbirimizi daha yakından görüp tanıma olanağı bulduk. Bu arada Turgay Antalya’da tanıştığı iki Azeri Gençle beni de tanıştırdı. İkisi de Gence’li olup, önce İstanbul’a sonra da Antalya’ya gitmişler. Türkiye’yi çok beğenmişler.

Ben Gence’yi de görmek istediğimi, fakat zamanımın sınırlı olması yüzünden gezi planıma almadığımı anlatınca, ısrarla Gence’yi de görmem gerektiğini söylediler. Biraz da Nizami ve Fuzuli’den söz edince, özellikle Nizami’nin anıt mezarını görmem için çok ısrar ettiler.

“Konuğumuz ol. Biz seni gezdiririz” dediler.

Ben “Ayrı bir gün ayıramam. Fakat Tiflis’ten Baku’ya giderken zaman uygun olursa Gence’de inip 4-5 saat dolaştıktan sonra Baku’ya devam edebilirim” dedim.

“Tamam biz seni Gence’nin girişinden alır, 4-5 saatte Gence’yi gezdirip yolcu ederiz” dediler.

Hostes İya, Kaptan ve arka sırada Turgay’la ben.

Bu arada bizden önce gümrüğe giren otobüsler, gümrükten çıktıkça yolcularını alıp gidiyordu. Otobüsler Türkiye plakalı, ama yolcuları genelde yabancı uyrukluydu. Derken bizim otobüste çıktı gümrükten. Otobüse binip Batum’a doğru yola koyulduk.

Batum Türkiye sınırına 20 km. mesafede, Gürcistan’ın en önemli ticaret limanı ve turizm merkezi. Gürcistan’la aramızda vize de olmadığından, Türkiye’den günübirlik gidilip gelinen bir kent. Karadeniz iklimi ve bu iklime özgü vahşi bir doğaya sahip. Her yer yemyeşil ve ağaçlar devasa. Türkiye’yi Gürcistan, Azerbaycan ve Orta Asya’ya bağlayan yolların açıldığı kent burası.

Ayrıca Acaristan Özerk bölgesinin de merkezi olan Batum’un yaklaşık 150 bin olan nüfusu turizm mevsiminde 500 bini bulmaktadır. Aslında eski bir Osmanlı toprağı olan bu kent, geçmişinde Osmanlı ile Rusya arasında gidip gelmiştir.

1878 Berlin Antlaşması ile Rusya’ya bırakılan Batum, 1918 de tekrar geri alındıysa da, 1921 Moskova Antlaşması ile Gürcistan’a bırakılmıştır.

Batum

Batum’da fazla kalmadan yola devam ettik. Bu yüzden kenti uzun boylu gezme olanağımız olmadı. Fakat şehir merkezinden geçerken bile Batum’un cazibesini fark etmemek olanaksız.

Anadolu’nun bağrından kopup gelen Çoruh Nehrinin Karadeniz’e döküldüğü yerde, hafiften bir yağmurun çisiltileri altında, romantizmi tetikleyen, suların içinde bir kent Batum.

Batum’dan çıktıktan yarım saat kadar sonra, saat 12.00’de bir Türk restoranında öğle yemeği için mola verildi. Komünizm döneminde bu tür yol boyu dinlenme tesisleri olmadığından ve hatta genelde hizmetler sektörü devlet tarafından yerine getirildiğinden olmalı, Gürcistan’da hizmet sektörünün çok geri olduğu hemen fark ediliyordu.

Bu yüzden buralara göre lüks gibi görünen bu Türk restoranı, aslında Anadolu kasabalarındaki sıradan bir restorandan farklı değildi.

Gürcistan’da bir Türk dinlenme tesisi.

Yolculuk, Gürcistan’ın her tarafından yeşil fışkıran eşiz doğasında keyifle devam ederken, bir yandan da yorgunluk ve uykusuzluk, belki yemeğin verdiği ağırlıkla da birleşince kendini belli etmeye başlamıştı. Gözlerimi açık tutmakta zorlasam da, zaman zaman kapanıyordu. Fakat Kutaisi uzaktan görününce dağılan ilgim toplanarak gözlerim de açıldı.

Kutaisi, Kolheti ovasının İmereti Dağlarının arasına sokulduğu bir yerde ve oldukça geniş tabanlı bir vadide, Rioni Irmağının iki tarafında kurulmuş, yeşillikler içinde güzel bir şehir.

Gürcistan’ın eski başkenti ve ikinci büyük kenti olan Kutaisi, Sovyetler Birliği döneminde yarım milyonu aşan nüfusu ile ağır metal sanayinin merkezi iken, şimdi çoğu fabrikaların kapanması ve Rusların şehri terk etmesinden sonra nüfusu 200 bine kadar düşmüş. Bagrati katedraliyle ünlü Kutaisi, Unesco’nun koruma altına aldığı kentlerden birisidir.

Gürcistan’da tabiat doğal bir park gibi.

Gürcistan’da yol aldığımız coğrafya yukarıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi, doğal bir park görünümündeydi. Ve yolların standardı da ortalama olarak bu fotoğrafta görülen yol gibiydi. Duble yol veya otoban çok azdı. Bitki örtüsü de, Kutaisi’den sonra yavaş yavaş orman görünümünden Savan görünümüne kayıyordu.

Sarp ve virajlı bir geçitten geçtikten sonraki büyük düzlüğün kenarında, son savaşta Rusların saldırısına uğrayan Gori’ye ulaştık. Kura Nehrinin bir kolu olan, Liahvi Nehri üzerinde kurulmuş olan 60 bin nüfuslu orta büyüklükte bir kent gori. 12. yüzyıl başlarında ünlü Gürcü Kralı Davit tarafından kurulan bu kent, sanayisi ve Orta çağdan kalma Gori Kalesiyle de ünlü.

Fakat Gori’nin asıl şöhreti, Sovyetler Birliğinin ve komünizmin en büyük simalarından birisi olan Stalin’in, 1878 yılında burada doğmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Ve doğduğu ev bugün Stalin Müzesi olarak hizmet vermektedir.

İç bölgelere gidildikçe, bitki örtüsünün Savandan Bozkıra dönüşmesi.

Tiflis yönünde Gürcistan’ın iç bölgelerine doğru ilerledikçe, bir başka deyişle Karadeniz’den uzaklaştıkça, Karadeniz iklimi de yerini ağır ağır bozkır iklimine bırakıyor olmalı ki, ağaçlık alanlar azalmaya başladı. Fakat mevsim bahar olduğu için buralar da yeşil olup, toprağı görmek mümkün olmuyordu.

Gori’den sonra uçsuz bucaksız denilebilecek, sonu ufukta sonlanan, bir çöküntü hendeği ya da çok geniş tabanlı bir vadi gibi, çok büyük bir dalgalı düzlük vardı. Ve artık Gori’den sonra yol da otobandı.

Tiflis bu büyük çukurluğun neresindedir diye sürekli sağa sola ve ileriye bakarken, otobüs aniden sağ tarafta bir vadiye girdi. Biraz daha ilerleyince de Kura Nehri ve nehrin iki yakasında Tiflis göründü.
 

Yayın Tarihi : 11 Aralık 2011 Pazar 12:08:37


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
yasar ertas IP: 94.135.148.xxx Tarih : 12.12.2011 15:03:51

Gürcü gümrügünde tuvaletler Resmine bakiyorum. Eh nede olsa komsu üzüm üzüme baka baka kararir kokmasada piser bizede düser diyor uyum birbirimze sagliyor bu tuvalet resmi diyorum. Ortak özellikleri kapi kolarindaki ipler Bizdede aynidir Avrupa da ki tuvalketlerde sakatlar icin kalkmasi oturtmasi icin tutunma  sistemi olarak modern yapilmistir biz de ve resimde ilkeldir ama hem kapiyi kapar hem oturur kalkerken tutunut iki isini yaparsin.Bir iki su sisesi veya kola sisesi orada var bizdede var Yani bu siseleri  gördükce ve disari cikipta bu siselerinicindekileri icince kafam midem bu siselere takilmiyor degil es gec demekten baskabir sey elimden gelmiyor popo yikama sistemi memlekette var gibi ama extra tuvalet malzemelerin yapanlar neden yapmiyor temiz temiz isimizi popomuzu temizleyemiyoruz anlamakta güclük cekiyor temiz olacak diye ortalik sistemin olmayisindan daha pis oluyor. olacak bir gün herhalde Bunu kopyasini cekemiyor cünki onlar poposunu yikamiyor siliyor.  bari biz bunu bulalim rahat edelim. Gecelim temiztlik görüntüsüne onlardada sifir bizdede sifir. at bir kova su gitsin giden gider kalan kurusun sari kireclensin kime ne zarari var öyleya. Kokusunu alamiyorum ama bildigim icin sankilim bir has koku onlarda ve bizlerdede var ee bunda ne var ettigim pokada selam vercek halde degilim diyorum yolunuz acik olsun diyorum. Allah rahmet eylesin zekiyide anmadan edemiyorum Gözünüz yolda kulaginiz zekide olsun benim gözümde sizde yorumlarimda iyi niyetle pesinizde hata var ise özür ola