15
Haziran
2025
Pazar
ANASAYFA

Seçim Öncesi Siyasi Kavgalar (1)

I. CHP (CUMHURİYET HALK PARTİSİ)

Benim düşlediğim sosyal demokrat bir partide en azından şu üç öğe bulunmalıdır. İçinde cumhuriyet olmalıdır, halk olmalıdır ve bu kurum bir krallık, aşiret veya şeflik değil de, gerçekten çağdaş bir siyasi parti olmalıdır. “Dur, tam da üstüne bastın. İşte burada hem cumhuriyet, hem halk ve hem de parti var; buyur” diyeceksiniz. “İstemem kalsın desem” güceneceksiniz.

Fakat gerçekten, isterseniz birlikte tahlil edelim; ama CHP’nin cumhuriyetinin içi, tamamen boş. O cumhuriyetin içinde ne demokrasi, ne insan hakları, ne de sosyal devlet anlayışı yok. Kitabımın pek çok bölümünde demokrasi ve insan haklarının olmadığını belitmiştim. Sosyal devlet anlayışına da değinmek gerekirse, ruhunda halk kaygı ve kavramı olmadığı için o da yoktur. CHP halkın yanında olmak yerine hep devletin yanında olmuştur.

“E, laiklik de mi yok. Laiklik için bunca toplantı, miting, kriz vs. boşuna mıydı?” derseniz. Elbette ki çabalar boşa gitmedi. Sivil ve insani, yaşanabilir bir laiklik kavramını yücelte, yücelte, tabulaştırıp, tarikatlaştırıp insanlardan uzaklaştırdılar. O yüzden şimdi onun da sözü var, özü yok.

Peki, halk var mı halk. O hiç olmadı zaten. CHP devleti kuran ve ebediyen koruyuculuğuna soyunan bir parti olarak, hep devletin yanında olmuştur. Halk ise devlet için gerekli olan bir kul, köle ordusudur. Devlet onun üstünde durur. Devlet için gerekli bir malzemedir. Halk cahildir ve hiç güven olmaz, sürekli baskı altında tutmak gerekir.

Ama eskiden devleti omuzlamak kolaymış. Halkın toplam okkası yüz iken, devletin ağırlığı, diyelim ki yirmiymiş. Fakat devlet hep semirdikçe semirmiş, ağırlığı tonlara varmış, halk ise cılız kalmış ve devletin altında ezildikçe de ezilmiş. Halk sadece partinin adında kalmış. İşte bu yüzden CHP’nin cumhuriyeti, sosyal devletin de oldukça uzağında durmaktadır.

Şimdi de Parti değil mi diye sormayacaksınız sanırım. Derler ki orası, “Deniz’in okyanus kadar büyük bir çiftliği imiş.” Gazetelerden okuduğum genel görüşe göre de, başkan partiyi polit büro adı takılan bir kurulla yönetiyormuş.

Ve masal burada bitmiş deyip, şimdi de gelelim düşlerimizde özleyip, dileklerimizle büyüttüğümüz sosyal demokrat partiye.

Sosyal demokratlık.

Devrimci ve demokrat; milliyetçiliği doğa ve insanlık sevgisine dayalı, hümanist; insan haklarına ve özgürlüklere saygılı, tabanı emekçiler ve dar gelirliler, devletin altında ezilenler (yani halk) olup, aydınların ve entelektüellerin partiyi bu özelliklerinden dolayı desteklediği, tutarlılığı, akıl ve bilime saygısı ve uzlaşmacı tavırlarıyla uluslararası saygınlığı olan (sosyal demokratlıktan ihracı düşünülen değil) Çağdaş uygarlığın peşini asla bırakmayan, (faşizme sapmak için çağdaşlığa bahaneler uydurup AB’ye karşı çıkmayan) yabancı düşmanlığını dayatmayan, siyasi hırs ve ihtiraslar uğruna asla kolaya ve kurnazlığa kaçmayan, eşitlik, adalet ve, ve, ve…

İşte benim düşlediğim arzuladığım sosyal demokrat partinin tanımının birazı bu. Ve bu tanımın hiçbir zaman için tamamı olmayacak. Tanım çağa bırakılacak. Çağa ve zamana göre, hep ileri yönde gelişerek, değişerek, yeni tanımlarla yeni insanlara kucak açacak.

Bilmem katılır mısınız bu tanımlara, bu arzulara. Ama ben CHP’nin Nisan 2007 değerlendirmelerini, bu tanımlara uygunluk ve karşıtlığı doğrultunda yapacağım.

CHP'den halihazırda milletvekili adayı olan İlhan Kesici Akşam gazetesinden Nagehan Alçı'ya bir röportaj vermiş. Kesici:

'Baykal solda, ben sağda daha hayırlı olurdu' diyor. Kesici: ' Ilımlı merkez solda CHP ve Deniz Baykal, ılımlı merkez sağda da İlhan Kesici olsa Türkiye'nin daha hayrına olabilirdi, ama olmadı' demekle de CHP'de olmaması gerektiğini söylüyor.”

Ve ilk tespitim, diyorum ki; keşke Kesici’nin dediği gibi herkes kendi yerinde olsaydı da, sap samana karışmasaydı. Keşke yukarıdaki tanıma uygun bir CHP olsaydı da, isterse hiç iktidara gelmeseydi. Tabii ki gelse daha da iyi ama, gelemese de, idol olur, umut olur, gündem yaratır ve herkesi peşinden sürüklerdi. Bugün olduğu gibi başkalarının yarattığı ipe sapa gelmez gündemlerin peşinden sürüklenip gitmezdi. Sürekli iktidarda kalan saptırılmış bir CHP'den daha iyi ve Türkiye için çok daha faydalı olurdu diyorum.

Ama ne yazık ki hayalimizdeki CHP’ den ve sosyal demokrat parti anlayışından eser olmayınca dönüp mevcut CHP’ye bakarsak, onun sosyal demokratlığı ile ilgili en güzel değerlendirmeyi, üyesi olduğu Sosyalist Enternasyonal’den dinleyelim isterseniz önce.

Cenevre'de dün başlayan Sosyalist Enternasyonal toplantısı öncesi, kurumun Etik Komitesi'nin İsveçli üyesi, perşembe akşamı CHP'nin Sosyalist Enternasyonal üyeliğinden çıkarılması girişiminde bulundu. İsveçli üye CHP'yi "sosyal demokrat bir parti gibi davranmamakla" suçladı. Komite oybirliğiyle, CHP'ye yönelik suçlamalara ilişkin delillerin bir sonraki toplantıya kadar toplanmasına karar verdi. CHP hakındaki şikâyetin sahibi İsveç Milletvekili ve Türkiye İnsan Haklarını İzleme Komitesi Başkanı Anne Ludvigsson, SABAH’A yaptığı açıklamada, "CHP'ye sosyal demokrat denmesinden utanıyorum. Bu anlayıştaki bir partiyle aynı platformda bulunmak istemiyorum. Ordunun gücüne dayanan bir siyasi parti sosyal demokrat olamaz. Demokrasilerde ülkeleri seçilenler yönetir" dedi. Ludvigsson, CHP'nin Türkiye'deki korkuları abartarak düşmanlıklar üzerinden siyaset yaptığını da iddia etti. Sabah Haber:

Bence CHP’nin en ılımlı tanımı bu. Seçime doğru yakından izledikçe bu partimizin, tüm partileri sağlayarak en ileri sağa geçtiğini göreceklerdir. Bu durum bende, Avustralya’da araba direksiyonlarını bir anda sağda görmenin verdiği, garipseme duygusunu uyandırıyor.

Çünkü gerçekten Sosyalist Enternasyonal üyesi olan, sosyal demokrat bir parti, bir anda etnik milliyetçiliğe soyunarak, kendi sahasını boş bırakıp, zaten sahipli olan sağ kulvarda kendine istikbal aramaya kalkarsa, elindeki bulgurdan da olabilir. Sosyal demokrat oyları da kaybedebilir ve hatta Doğu Anadolu kaybedilmiştir.
(Laiklik, Şeriat ve Türban Tartışmalarından)


NOT: Temmuz 2007 genel seçimleri öncesi CHP için yapılan bu saptamalara, her ne kadar bu yerel seçimler öncesinde bazı küçük nüans farklılıkları eklendiyse de, bu alanlarda samimiyetsizlik ve çelişkiler her gün medyada yeni tartışmalara neden olmakta ve CHP’yi umut olmaktan uzaklaştırmaktır.

Temmuz 2007 seçimleri öncesinde CHP, insanların inançlarına, giyim kuşam tarzına ve etnik yapısına karşı çıkarak halkın yüzde seksenini dışlamıştı. Şimdi bu kitlelerin oylarını basit bir manevra ile geri alabilirim düşüncesiyle yaptığı Çarşaf, şalvar, AB ve kuran kursu açılımları, artık o taraftan kimseyi kandıramayacağı gibi, elindeki partide kalanların da isyan edip çekip gitmesine neden olacaktır. Aslında CHP’nin öncelikle, belli bir düzeyde tutarlı ve istikrarlı olmaya ihtiyacı vardır.

Bu yüzden, AKP’nin tüm yıpranmışlığına rağmen, CHP hala karşısında bir alternatif oluşturamadığından, AKP alternatifsiz kalmaktadır. Çünkü değişime, gelişime, yenileşmeye ve projelere dayalı bir CHP yerine, halkın önüne yine, geleneksel siyasi kurnazlıklardan ve zıtlaşmalara, karalamalara dayalı inadına muhalefetten medet uman bir parti vardır.
 

Yayın Tarihi : 21 Mart 2009 Cumartesi 13:03:52


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?