CHP’NİN ZAAFLARI
Genel görüntü:
“*Halk partisi yol yapamaz, baraj yapamaz ama Türkiye'yi karıştır dersen bir hafta da karıştırır.
*Türkiye'nin en önemli eksikliği dine saygılı ve dindarı küçümsemeyen sol bir partidir.
*Ak Partiyi besleyen en önemli kaynak, CHP’nin gerilim politikalarından korkanlardır. CHP’yi besleyenlerde Ak Partinin irticasından endişe edenlerdir.
*CHP sosyal demokrat niteliğini, devrimci ve demokrat özelliğini kaybetmiştir.”
Televizyonda partileri tanıtmak amacıyla yapılan bir açık oturumda CHP için söylenenlerin kısaca özeti bunlar. Ve bu görüşlerin büyük bir bölümüne katılmamak da olanaksız. Çünkü en çok rejim üzerinden siyaseti CHP yapıyor.
Devleti tabulaştırıp, vatandaşlara hak ve özgürlükleri çok gören, insan haklarını devlete tecavüz olarak algılayan, insana değer vermeyen, insanı kul kabul eden, Avrupa’nın insan hakları bağlamındaki isteklerini bağımsızlığa müdahale sayan, bir anlayış. Sanki Türk insanı için bu haklar gereksizmiş de, AB’nin şantaj ve baskıları imiş gibi algılayarak karşı çıkan, 301’i savunan, dünyanın en ilkel anayasasına Türkiye’de en çok sarılan, sağ partilerin daha sağında, halkçılık adına yer alan, bir parti konumuna düşmüştür. Ve sosyal demokratlıktan aşırı sağa yapmış olduğu çok keskin dönüş, bence irtica tehlikesinden çok daha tehlikelidir.
Baykal, geçmişte solcuların bir numaralı düşmanı ve pek çok solcu gencin öldürülmesinde başrol oynadığı öne sürülen, Yaşar Okuyan’ı yanına alarak düzenlediği mitinglerde: biz eski MHP’lilerle aynı yolda buluştuk tarzında söylemlerinden sonra, şöyle diyor.
“CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, MHP'lilerle özdeşleşen ve daha çok şehit cenaze törenlerinde atılan "Şehitler ölmez vatan bölünmez" sloganlarını sevdi.
Baktım bizim partililer 'şehitler ölmez vatan bölünmez' sloganını atıyorlar. Bu bir ilkti. Yani bizim mitinglerimizde ilk kez bu slogan atılıyordu. Hemen konuşmamı kestim. Atmalarına izin verdim. Sonra da kendilerine teşekkür ettim”.
Şimdi Baykal’ın bu davranışlarında akıl mantık var mı? Yani böylece MHP oylarını mı alacak. MHP orada duruyor ve hiçbir söylemini değiştirmemiş. İnsanlar aptal mı, aslı dururken, takiye yapan sahtesine oy versin.
Kemalizm:
CHP’nin en büyük eksikliklerinden birisi de, çağın sapına hiçbir zaman için tam bir istek ve yüreklilikle yapışmamış olması, aklının bir kısmının hep 1923’lere takılı kalmasıdır.
Oysa yaşamın amacı: yemek yemek, elbise giymek değil, büyümek, gelişmek, hayatı sağlık ve mutluluk içinde geçirmektir. Yiyecek giyecek vs. onun için bir araçtır. Araçların seçiminde ise amaca uygunluk aranır. Bebeklikte giyilen çok güzel bir elbise, o zaman çok güzel olmuştu diye, bugün giyilemez. Zamana, yere ve mevsimlere göre değiştiği gibi, hiçbir kimse tüm yaşamını bebeklik elbisesi ile de geçiremez.
Kemalizm TC’nin bebeklik elbisesidir. Tam yerinde ve zamanında gelmiş, TC’nin yaşamına yönelen tehditleri savuşturmada, gürbüz ve sağlıklı bir çocuk olarak yetişmesinde önemli rol oynamıştır. Şimdi Türkiye o elbisenin içine sığmaz. TC’yi sıkar, gelişmesini engeller. Zaten TC’nin hedefi Kemalizm değildir. TC’nin hedefi Atatürkçülüktür.
Atatürkçülük üzerine ciltler dolusu yazı yazmak ve açıklama yapmak olasıdır, ama Kemalizm’in, Atatürkçülüğün ve Atatürk’ün yaptığı her şeyin, tek kelimeyle karşılığı çağdaşlıktır. Çağdaş uygarlığı yakalamak, çağın dışında kalmamaktır. Bunun yolu akıl ve bilimdir ve çağdaş olan ise batıdır. Batı ise coğrafi anlamda bir yön olmayıp, akıl ve bilimin rehberliğinde gelişen her yerdir.
Kemalizm’in bu gün için anlamı: 1923’te saltanata cumhuriyet; şeriata laiklik; cehalete aydınlık dayatıldığı gibi; bu gün hiçbir şeyi hiçbir kimseye dayatmadan, ama 1923 cesaret ve kararlılığı ile gelişmede, değişmede, çağdaşlaşmada: akılcı bilimsel ve atak davranmaktır. O günlere özlem duyarak, o günkü elbiseyi giymeye çalışmak ya da o günü bu güne dayatmak değildir.
Kemalizm’in uygulandığı dönemde gerçek bir demokrasi yoktur. Demokrasiyi kurmak, yerleştirmek amacıyla çalışılmaktadır. Orada demokrasinin korunması gerektiği anda, demokratik işleyiş derhal kesilebilir. Fakat hedef, bir müddet sonra çok partili ve kesintisiz, müdahalesiz tam demokrasidir.
Ama Kemalizm, 85 yıl sonra, ben yine yönetime, istediğim yerinden, istediğim biçimde müdahale ederim demek değildir. Kemalizm, demokrasinin kuruluş zamanı ve uygulama bahçesidir. Şimdi Kemalizm, Kemalizmsiz, yani müdahalesiz, kendi ayakları üstünde duran demokrasi demektir.
O orada kalmıştır. Atatürk’ü orada aramak Arabistan’da İran’da aramak kadar yanlıştır. Atatürk’e batıya gidilerek ulaşılabilir. Halk bu yüzden, değişime gelişime ve modernleşme projelerine oy verir. Din rejim ve etnik ayrımcılığa, kavgaya sorun yaratmaya oy vermez, uyuma ve sorun çözen politikalara oy verir.
Genel Başkan:
CHP de en önemli sorunlardan birisi de hiç şüphesiz ki genel başkan sorunudur. Bırakın halkın sempatik bulup oy vermesini, kendi partisinden Deniz Baykal kaldığı sürece oy vermeyeceğim diyen, oy verdiği halde Deniz Baykal’ın başkanlığı nedeniyle içine sindiremeyen büyük bir kitle vardır. Baykal’ın böyle ikide bir kriz çıkarmasının, bunların oylarını partide tutabilmek amaçlı bir çaba olabileceğini düşünüyorum. ”Aslında Baykal gitmeden bir daha CHP’ye oy vermeyecektim, ama laiklik tehlikesi olunca mecbur vereceğiz” diyen pek çok insana da rastladım.
Bu yüzden, seçimlerde yüzde yirmi beşlerin altındaki bir oy bile, CHP’nin antipatik genel başkan sorununu gündeme getirecektir diye düşünüyorum. Çünkü birleşmeler ve koparılan bunca gürültü kıyamet ve her şeyi her değeri ortaya süren, ülkenin savaşa saplanmasını bile Envervari bir sorumsuzluk ve şovenist tavırlarla savunan, bunca gözü dönmüş politikalardan sonra, en az yüzde otuzları falan bulmanız gerekir. Olmazsa da artık olmuyormuş deyip ayrılmak gerekir.
Ama önemli olan Baykal’ın ayrılmasından ziyade, yerine gelecek olanın özellikleridir. CHP genel başkanı: bağırıp çağırıp suçlayan, önüne geleni karalayıp, hırçınlıktan medet uman değil, duran düşünen, alçak sesle konuşan ve ikna eden, inatlaşmaya tartışmaya boş konuşmaya itibar etmeyen, aklı, bilimi ve çağı izleyen birisi olmalıdır.
Geleneksel politikacı tipinde değil de Erdal İnönü tipinde bir politikacı CHP’yi ileri götürebilir. Aksi halde popülist, eski tip bir politikacı CHP’ye yüzde 3 veya 5 oyu, yeni olduğu için ve şartlar da iyi ise sağlayabilir belki, ama CHP’nin ihtiyacı yüzde yirmiler civarında bir artı oydur. Ve bu mümkündür. Ama yukarda saydığımız özellilerde bir sosyal demokrat program, ve o programın akıl ve bilimselliğinde düşünen bir genel başkanla. Fakat kemikleşmiş genel başkancı mevcut CHP teşkilatının, bunu başarabileceğine açıkçası fazla inanamıyorum.
Dış politika ve küreselleşme:
Her şeye biz bundan ne kadar faydalanırız diye değil de, bizden ne kadar götürür düşüncesiyle bakıyoruz. Küreselleşmeye de yalnızca götüreceklerini düşünerek karşı tarafın kazancının kıskançlığı ile baktık. Oysa bu kaçınılmaz bir kaderse -ki öyledir, dışında kalamazsınız- her halükarda bizden bir şeyler alacaksa, o zaman ben de ondan ne alabilirim, hesabı yapmamız gerekir.
Bir zamanlar sınıflar birleştirildiği için, sınıf sayısı öğretmen sayısının altına düştüğünden bazı öğretmenler derse girmeyip, öğretmenler odasında oturuyorlardı. Müfettişler oturan öğretmenlerin hiçbir hatasını, kusurunu bulamadığından bunlar 90 puan alırken, sınıf okutanların elbette ki her çalışması dört dörtlük olmayacağından 60-70 puanda kalanları çoktu.
İşte CHP de derse girmeyen öğretmen gibi, hiç iktidar olmadığı ve hiçbir şey yapmadığı için hatası, kusuru da görünmemektedir. Bu açıdan parlamentonun en temiz partisidir. Genel başkanı da temizdir. Her şeye hayır dediği için de, tezlerinde zorunlu olarak haklı çıkmaktadır. Karşı çıktıkları içinde başarılı projeler bile bulunsa, hiçbir şey dört dörtlük olmayacağından CHP haklı konumunu korumaktadır. Ama bu onu alacaklı kılmıyor tabi. Ve bu hiçbir iş yapmamanın haklılığıdır ki, buna haklılık denilemez.
CHP’nin dış politikada bağımsızlıktan kastı sadece AB karşıtlığı değil, Birinci Dünya Savaşı öncesi İttihat ve Terakki’nin rolüne soyunmaktır. Radikal gazetesinde CHP ile Amerikan Neocon’ların ilişkilerini okuyunca çok şaşırdım. Ülkeyi Alman emperyalistlerinin peşine takan Enver Paşa gibi, Deniz Baykal’ın da Amerikan Neokonların peşinden bizi Irak bataklığına sokmak için can atan bir görünüm sergilediği ileri sürülmektedir. Çünkü bu sayede Türkiye AB ve demokrasiden koparak, ordu egemen, ABD’ye tam bağlı ve AB’ye karşı, oligarşik bir devlet olacak. Oysa ben CHP’den tam tersi bir öncülük beklerdim.
(Laiklik, Şeriat ve Türban Tartışmalarından)