31
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Şeriat, Laiklik ve Türban Tartışmaları (I)


Değerli okuyucular, Cumhuriyet değerlendirmeleriyle ilgili yazı dizimize bir süre ara verip, türban tartışmalarının yeniden alevlendiği bu günlerde “Şeriat, Laiklik ve Türban Tartışmaları” adlı dosyamdan bazı yazıların yayınlanmasının daha güncel olacağını düşündüm. Bu yazı dizisinden sonra Cumhuriyet değerlendirilmesi ile ilgili yazı dizimiz devam edecek.


1-TÜRBAN NEYİN SİMGESİ?

Örtünmenin birçok çeşidi varken, neden bazıları türbanda direnir. Türban bir siyasi simge midir? Dinsel bir ihtiyacın gereği midir; kurulu düzene rest çekmek midir; yoksa dikkat çekmek için bahane midir? Bir yaşam biçimi midir; kültürün bir parçası, bir töre midir? Ne kadar çıkarı, ne kadar inadı veya ne kadar samimiyet içerir. İnsanların içinden mi gelir, yoksa dışarıdan mı körüklenir, ya da simge ise, neyin simgesidir.

Bunların hepsinin türbanla ilişkisi incelenip, değişik sonuçlar çıkarılabilir ve herkes türbanı değişik bir şeylerin simgesi olarak görebilir. Fakat hükümet için türbanın anlamı çok farklıdır ve kesinlikle şaşmaz bir simgedir.

Ama neyin simgesidir, derseniz; türban hükümet için saklamanın, saklanmanın simgesidir. Hükümet ne zaman sıkışsa türbanın arkasına gizlenir. Ama doğrusunu söylemek gerekirse bu silahı hükümet kendisi icat etmemiştir. Hatta başlarda bunu kendisine yöneltilen bir silah zannetmiştir. Mağduru, baskı altında kalmışı oynamış ve savunmaya geçmiştir.

Arenada bir boğa gibi rakipleri hep türbana saldırmış, türbanı bir bayrak yapmıştır. Sonuçta hükümet, türbanın kendilerine yapılan saldırılara sebep olmasından rahatsız olurken; aslında gerçek saldırıya engel olduğunu fark ederek, karşı silah haline getirmiştir.

Yani zamanla görmüştür ki, türban silahı kurusıkı bir silah olup, gürültü patırtı koparsa da, yarattığı toz dumanın arkasında, kadrolaşmalar, hatalar, başarısızlıklar, yolsuzluklar kaybolup gitmektedir. Hal böyle olunca da, iktidar ne zaman sıkışsa, nerede hatası yakalansa, onun önüne türbanı germektedir.

Muhalifler de, matadorun boğaya gösterdiği kırmızı bez gibi, hemen hükümetin gösterdiği türbana saldırmakta, hatalar kusurlar türbanın arkasında kaybolup gitmektedir. İşte bu yüzden, artık türban hükümetin savunma silahı ve saklanma simgesi haline gelmiştir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde böyle olmuştur; muhalefet, ordu, sivil toplum örgütleri türbana karşı durmuştur. Hükümetin başarılı olduğu alanlar açıkça ortada dururken, başarısız olduğu alanlar, türbanın arkasında kalmıştır.

Hatta muhalefet türban eksenli saldırılarından dolayı, kendini anlatmaya, proje hazırlayıp sunmaya vakit bulamadığından, genel seçimlerde de hükümet, türbanın faydasını görünce, bundan böyle ne zaman sıkışsa bir türban krizi yaratmayı başarmıştır.

Gün olur, türban protokol sorunudur; gün olur komplo teoricilerinin peşinden medya milleti alıp Malezya’ya götürmüştür. Ama millet Malezya’ya giderken hükümet de türban sayesinde işini yürütmüştür. Görünen o ki, sivil toplum ve muhalefet, tablonun arkasını göremedikçe, her saldırısında türbana takıldıkça, hükümet de, bunun arkasında, hatalarını gizleyecektir.

Temel söylemi: “Eşi türbanlı birisi Çankaya’ya çıkamaz” diye özetlenebilecek, laiklik mitinglerini ve Anayasa Mahkemesine takılarak, krize giren cumhurbaşkanlığı seçimlerini, 27 Nisan Muhtırasını, kısaca Nisan 2007 Tarihini, genel seçimler öncesinde, “Şeriat, Laiklik ve Türban Tartışmaları” adıyla, bir kitap haline getirmiştim. Kitabın güncelliğini kaybettiğini söyleyen bir yayıncıya da, bu hükümet kaldığı sürece, türbanın Türkiye gündeminden gitmeyeceğini söylemiştim. Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesinde, seçim sonrası kabullerde, protokollerde, referandumda, anayasa taslağının tartışılmasında hep gündemdeydi. Ve artık gündeme gelmesini iktidar bir biçimde sağlıyordu.

Belki Irak’a yapılan sınır ötesi hareket, İnsanların yanılmasına, türban tartışmalarının bittiğini zannetmesine neden olmuş olabilir. Ama ben, olaylar biraz yatışınca tekrar türbana döneceğimizi düşünüyor ve bekliyordum.

Çünkü yüzde 47 oy alması, hükümetten beklentileri yükseltmiştir. Hükümetin ise en başarılı olarak kabul edildiği ekonomi gerilemekte, büyüme düşmektedir. AB ile müzakerelerde de, ilk yılların heyecanı kalmamış ve ilerleme kaydedilememektedir.

İşte bu yüzden, türban gündemden düşerse, bu gerilemelerle birlikte, ihaleler, tahsisler, gelir dağılımındaki dengesizlikler vs. de gündeme gelebilir. Yahut ta, türbana saldırarak, gündemin kaynamasını sağlayan rakipler, gerçek saldırı alanlarını fark edebilir.

İşte bu yüzden, 2007’nin ilk yarısında türban saldırılarıyla sarsılan hükümet, bu gün savunma silahı olarak türbanı kendisi gündemde tutmaya çalışmaktadır. Medeniyetler ittifakı için İspanya’ya giden Başbakanımız da, sanki medeniyetlerin bir birine bağlanması için türban vazgeçilmez bir şartmış gibi, İspanya’ya bunu söylemek için gitmiş gibi, türbanın simge olsa bile yasaklanamayacağını, adeta haykırmaktadır. Yani belli ki, yine bir şeyler iyi gitmemektedir, yine türbanla bir yerleri kapatmak gerekmektedir.

Bunu anlamak için, son sekiz ayın türban tartışmalarına bir göz atmak gerekir.

 

Yayın Tarihi : 28 Ocak 2008 Pazartesi 12:24:53
Güncelleme :28 Ocak 2008 Pazartesi 12:32:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?