20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

Sıradan bir vatandaşın ölümü

Dünyanın en zengin adamı Lidya Kralı Krezüs, (Karun) kendisini ziyarete gelen Atinalı bilgin Solon’a, Başkenti Sart’ı, saraylarını, has bahçelerini gezdirip, altınlarını, ipekli kumaşlarını ve değerli eşyalarını gösterdikten sonra, “Dünyanın en mutlu insanı kimdir?” diye bir soru yöneltir.

Aslında Krezüs kendini dünyanın en mutlu insanı olarak kabul etmekte, fakat bunu Solon’a da onaylatmak istemektedir. Solon ise mutluluğu hayatın bir bölümünde değil de bütününde ve özellikle de öldükten sonra, geride bıraktığı etki ve ize bakarak değerlendirdiği için, ne yazık ki, Krezüs’e beklediği yanıtı veremez.

Çünkü Solonun verdiği örneklerdeki insanlar sıradan bir yaşam sürüp, şerefli bir şekilde ölmüşler ve sevgiyle, hayırla anılmışlardır. Bu yüzden Krezüs’e “Daha senin sonunu görmedim. Sonunu görmeden bir şey söyleyemem” demiştir.

Solon’un bu mutluluk görüşünden anlayabildiğim kadarıyla, mutluluk sağ iken sevgiyle, saygıyla anılmak olduğu kadar, öldükten sonra da taktir ve hayırla anılmak olmalı diye düşünüyorum.

Geçtiğimiz Ramazan Bayramında kaybettiğimiz İsmet Ilgaz’ı bu yönleriyle değerlendirdiğimiz zaman, o ne ünlü bir politikacı, ne para babası bir zengin, ne ünlü bir bilim adamı ne de medya maymunu bir magazin elemanı değildi. O insan olmak dışında hiçbir özelliği olmayan sıradan bir insandı.

İsmet Ilgaz ve eşi.

Öyleyse niye yazıyorsun sıradan bir insanı derseniz; İsmet Ilgaz sıra dışı sayılabilecek kadar sıradan biriydi. Daha doğrusu Solon’un mutluluk değerlendirmelerine, trajik ölümü dışında bence en uygun kişiydi.

Çünkü İsmet Ilgaz, Anadolu’da köylü olmak gibi zor bir zanaat sahibi ve zor bir hayat tarzını sürdürmek zorunda olan sıradan bir köylü idi. Ama ne zorluğa, ne yokluğa, ne de baskıya hiçbir zaman için gücenip, hayata küsmedi. Sıradan yaşamını, sıradan bir tempoda sürdürüp giderken, onu hiç mutsuz ve umutsuz vaziyette de görmedim.

Bir şey anlatırken, birisini dinlerken, soru sorarken bile yüzünde kocaman bir tebessüm hiç eksik olmazdı. Ve hatta öfkeyle söylediği sözlere bile, belki biraz kinayeli, belki de daha çok hayret ifadeli bir tebessümü mutlaka eklerdi.

Onun bu denli sıradan olması da sıra dışı bir durum olarak fark edildiğinden, köylüleri kendisini iki dönem muhtar seçtiler. Fakat yine de onda hiçbir değişiklik olmadı. O yine her zamanki sıradanlığı içinde, içimizden birisi gibiydi, herkes gibiydi. Ve en önemlisi durduğu o sıradan yerde, zorunluluktan değil de, kendi isteğiyle durduğunu anlatmak ister gibiydi.

Ne muhtar oldum diye kendini halkın bir adım önünde görür, ne de ben sıradan bir adamım diye ilçedeki memurların gerisinde görürdü. Ona göre herkesin tahsili, kültürü, varlığı farklı olsa da, insan olarak herkes eşitti. Önemli olan, insanların bir adım arkasından giderek, insanlığı bir adım öne geçirmekti.

O kendini herkesle eşit görmesine rağmen, uygulamada bir adım geride durur; fakat halk onu her zaman kendilerinin bir adım önünde kabul ederdi. Yetki ve güce dayanarak kimseye bir şey dayatmadığı gibi, dayatmalara da isyan etmese bile, güler geçer, kulak arkası ederdi.

Hayatı boyunca onu tanıyan herkesten göstermelik değil, içten ve katıksız saygı ve sevgi gördü, sanki Solon’un mutluluk anlayışının kanıtı gibiydi.

Hiçbir özelliğini öne çıkararak, onun arkasına saklanmak istemezdi. Örneğin köyün muhtarı olduğu kadar köyün imamıydı. Yani kadrolu imam bir yere gitse veya izne ayrılsa camide imamlığı o yapardı. Bu yüzden İsmet Hoca diye de anılırdı. Fakat onu camide görmeyen birisi, dışarıda onun bu vasfını asla bilemezdi.

İşte bu İsmet Hoca, geçtiğimiz Kurban Bayramının son gecesinde 02 Eylül Cuma günü trajik bir biçimde, çok sevdiği kardeşinin kaza kurşunu ile 68 yaşında hayata veda etti.

Bu talihsiz olaydan da kısaca bahsetmek gerekirse, Perşembe günü Ulupınar’daki bahçelerinde kardeşi Mehmet’le akşama kadar çalıştıktan sonra yatmak için 13 km. aşağıda sahildeki (Çıralıdaki) evine yatmaya geliyor. Mehmet ise bahçede kalıyor.

Çünkü kurt neslinin tükenmesiyle, bölgede domuzların aşırı derecede çoğalması ve nar bahçelerine dağdan inen domuzların çok büyük zarar vermesi yüzünden, Mehmet av tüfeği ile bahçede nöbette kalmıştı. Sabah tekrar buluşup bahçenin işlerine bakacaklardı.

Fakat ramazandan daha yeni çıktıkları için, sahur vakti gece saat 02.00’de uyanan İsmet Hoca, uyku tutmayınca evde kimseyi uyandırmadan, sessizce çıkıp bahçeye gider.

Belki de ecelin çekmesi bu olmalı ki, bağ evine uğramadan ve geldiğini Mehmet’e bildirmeden doğruca bahçeye geçip, suyun yerini değiştirmeğe başlar. Çıkardığı sesler Mehmet’in dikkatini çekmiştir. Mehmet domuz indiğini zannederek tetiği çeker ve çok sevdiği ağabeyi İsmet Ilgaz o anda can verir. Mehmet tarifsiz acılara gark olur.

Ölüm biçiminin eceliyle değil de kaza kurşunu ile olması, Solon’un mutluluk teorisine ne kadar uyar bilemiyorum. Ama cenazesine Antalya’dan Finike’ye kadar tarihi Likya Bölgesinden insanlar, hiçbir çıkar gözetmeden akıp geldiler.

Gelenler kardeşini veya babasını kaybetmiş kadar üzüntülüydü. Sevgi ve saygılarında içten ve samimiydi. Herkes iyiliğini, dürüstlüğünü, alçakgönüllülüğünü, tok gözlülüğünü ve hoşgörüsünü anlatıyordu birbirine. Sanıyorum Solon’un mutluluk kavramının can alıcı noktası da buydu.

Onun dünyaya bıraktığı en önemli mirasıydı bu özellikleri ve insanlığa insanlığı miras bırakmıştı... 24 Yıldır tanıdığım İsmet Hocadan benim de hatırımda kalanlar bunlardı elbette; ama benim hafızamda daha çok, sıradan bir adamın gülen mutlu yüzü takılıp kalmış sanki… Yerin ve göklerin her yerine sinmiş ölümsüz bir tebessüm…

Yüzünden hiç eksik etmediği bu tebessüm için ister kendisi ve dünya ile barışık olduğu sonucunu çıkarın, ister hoşgörüsünün sınırsızlığına yorun. Ya da insanın insana, insanca yaklaşımı olarak kabul edin.

Sonuç olarak İsmet Ilgaz’ın tek bir özelliği vardı. İnsan olmak… Ne eksik ne fazla, tamı tamına insan gibi insan olmak! İster güçlü, ister güçsüz, ister zengin ister fakir, ister alim ister cahil, ister genç ister yaşlı, insan etiketi altında toplanan herkese, güler yüzle, hoşgörüyle, insan sevgi ve sıcaklığı ile yaklaşmak.

Bu güzel insanı sevgi ve rahmetle anarken, dilerim onun bu insani özellikleri, insanlığımızı sorgulayarak düzeltmeler yapmamıza yardımcı olur.
 

Yayın Tarihi : 9 Ekim 2011 Pazar 10:26:20


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 95.14.234.xxx Tarih : 12.10.2011 16:51:07

Filozof bir önder olan Atatürk'ün: "Köylü efendimizdir," demesindeki hikmet rahmetli İsmet Ilgaz ibret dolu yaşamından anlaşılıyor. Gerçek "efendilik" otoriteryen tavırda değil bir kişinin yaşam ve üretkenliği ile model oluşundadır. Kırsal'ın bu mükemmeliyet ve erdem dolu beyefendisinin örnek yaşamı ile toplumun başı üstünde yeri vardır. Yasınıza katılıyorum Hocam; başınız sağ, rahmetlinin yattığı yer nur olsun.


Adem AKKOYUN IP: 78.162.1.xxx Tarih : 30.11.2011 22:28:17

Nazmi Hocam; Öncelikle ağzınıza, kaleminize ve her şeyden önemlisi yüreğinize sağlık. İsmet Amca ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi. Dokuz yıl görev yaptığım Çıralı' da O'nun hep desteğini gördüm, özellikle görev yaptığım okulda. Yazınızı geç okumuş olabilirim ama olsun İsmet Amca' ya değer. Allah ondan razı olsun, gani gani rahmet eylesin, mekanı cennet olsun... O'nu böyle güzel anlattınız için de Allah sizden razı olsun.


corrector IP: 124.189.49.xxx Tarih : 11.10.2011 11:29:09

sayin hocam, yine orijinal ve guclu izahatlariniz ile, beyin firtinalari estirdiniz bizlere. cok tesekkur ederim.birisi bana bu yazinizda ne anlattiginizi sorsa, cevabim: 'mutlulugun gozden kacmis altin kurallari' olurdu. lakin, siradan hayat surmus "ender" ('siradisi' diyemiyecegim) bir insanin algilanabilmesine yarayacak vasiflar da var bu yazinizda.

her seyin maddiyat cevresinde dondugu, karsiliksiz birseylerin yapilmaz oldugu, dusuncelerin mekanik bir sekilde ve sadece ak-kara olarak neden-sonuc buldugu vs su gunlerde, umarim herkes kendi insanligini sorgulayarak gerekli duzeltmeleri kendi basina yapar da, kisisel mutlulugunu -Krevus'den daha kotuce- sadece 'endorfin'in salgilanmasi olarak aciklamaz. merhum arkadasiniz Sayin Ismet Ilgaz icin Allah rahmet eylesin, topragi bol olsun diliyorum.


bona fide IP: 78.161.141.xxx Tarih : 11.10.2011 23:14:40

Ben ise, Sayın Nazmi Öner'in köşe yazısına şu belirtimle yorumda bulunacağım; "İnsanların ölümünü sıradan"  olarak nitelendirmemek için, Konfüçyüs'ün şu deyişini prensip olarak kabullenmelidir; "ölümden sonra da bu dünyada baki olmak için (veya sıradan ölüm denilmemek için) üç olayı gerçekleştirmek gerekir; 1- ağaç dikmek; 2- neslini devam ettirecek çocuk sahibi olmak; 3- senin daima anılmanı sağlayacak bir yapıt (kitap-resim-müzik) bırakmak


Cemail Yenigün IP: 178.247.238.xxx Tarih : 11.10.2011 21:36:24

 Sevgili Hocam Merhaba,

Siz Benim için hep Büyük Adamdınız ve bu yazınızda daha da büyüdünüz.. Komşumuz Rahmetli İsmet Ilgaz için yazdıklarınıza kalben katılıyorum. Bakıldığında Gerçekten Sıradan ama bir okadar da Sıradışı Müthiş bir İnsandı Ve Köyümüz ve İnsanlık için çok büyük bir kayıp. Allah Cennetini Mekan Eylesin.Duyarlılığınıza Minnettarım.Sevgilerimle.Cemail Yenigün


sevgi bulut IP: 90.209.195.xxx Tarih : 10.10.2011 20:19:22

oncelikle tebrik ediyorum cok guzel anlatmisiniz merhumu hani bir soz vardir at olur meydan kalir yigit olur san kalir allah rahmet eylesin sani kalmis tabi anladigim kadariyla sadece rahmetliyi anmak deyil gayeniz insanlara adam gibi adamlari ornek vermek bunu bir cok insan istiyor cevresinde adam gibi insanlarin olmasini ama topugu kili atlara yureyi kili delikanlilar binip gidiyor hergelen gideni aratiyor .ve cok sanslisiniz ki oyle ornek vere bileceginiz insani tanima serefine nail olmusunuz insanlar artik konusmadan once soruyor oyreniyor nerde yasiyorsun ne isle meskullllsun vesayire bunu kulana bilirmiyim niyetiyle iyi oldugunuz zaman bu saf deniyor yani bu harika bir insan demeyi oyrenen bilse insanlar belkide cok insan orneyi gore biliriz ama ilada saf esitir salak  siz bu tur dusunen turlere ne vere bilirsinizki