30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Soğuk Savaş Sonrasında Milliyetçilik (4)


4-DÜNYA MİLLİYETÇİLERİNİN ABD İLE İŞBİRLİĞİ

ABD Başkanı George W. Bush’un basına verdiği bir demeçte: “Saddam’ı devirmek doğru karardı. Ağır bedeller ödense de Irak savaşı buna değdi. Dünya daha güzel hale geldi” dediği güzel(!) tablo, özetle şöyledir.

“Ölen Iraklı sivil sayısı bir milyon… ABD askeri 3965… İntihar saldırısı sayısı 1212…
Evini yerini terk edip göç eden ıraklı; iki milyon yurtdışına ve bir milyon yurt içinde olmak üzere üç milyon… 24 Milyon nüfuslu ülkede 14 milyon insanın temiz içme suyu yok… 4 milyon insanın yeterli yiyeceği yok… Savaşın maliyeti 500 milyar dolar.” (Sabah haber 24. 03.2008)

Hiç şüphesiz ABD dünyada çıkarlarını en iyi görüp gözeten ve dünyayı istediği gibi sömüren bir ülkedir. Fakat bu durum yalnızca ABD’nin gücüyle de ilgili değildir. Asıl güç, sömürülen devletin kendini sömürtmek için verdiği destekten kaynaklanır.

Çünkü sömürülen devletin yöneticileri iç politikada ne denli aşırı milliyetçi görünse, ne denli bağımsızlıktan dem vursa ve halka karşı bunu acımasızca kullansa da, son aşamada, sömürenle işbirliği, yani kişisel çıkar ilişkisi içinde olup, bu milli çıkarlara baskın gelir. Milli çıkar ve milliyetçilik palavraları perde olup, asıl oyun perdenin arkasında oynanmaktadır. Önde görünen onun hayali yansımasıdır.

Üstelik suçüstü yakalansalar bile bazen, sorumluluk kişilere yıkılır. Devlet masum ve yine de hala tapılası kalır. Devlete yüz kere suçüstü yapsanız bile, o hep temiz kalır. Neden derseniz devlet temiz kalmak zorundadır. Çünkü her tür pisliği her zaman temizleyip yeni pislik işlere dalmanın yegâne yoludur devlet. Milliyetçi vatandaşın sizin için yaptığı tüm özverisi, aslında tapılası devlet içindir. O sizin ve yandaşlarınızın çıkarları için her şeyini ortaya koyarken, bunu devleti için yaptığını sanır. O yüzden devlete toz kondurmamak gerekir.

İşte bu yüzden ABD sömürüde başarılı olmakta ve dünyada olup biten her şeyi herkesten fazla bilmektedir. Sizin ülkenizi sizden iyi bilir. Asla hata yapmaz. Çünkü olay işbirlikçi yönetimleri de ilgilendirdiğinden, yönetimler aşırmanın tüm yollarını ABD’ye gösterir ve tüm kapılarını açar. Yani sömürülen ülkelerin yönetimleri de ülkelerinin değil ABD’nin çıkarlarını gözetir.

Örneğin diyelim ki, ABD’den milyar dolarlara aldığınız silahları yerli üretim haline getirerek ülkeye milyar dolarlarca tasarruf sağlayacak bir mühendisiniz çıktı. Ve büyük bir marifet yaptığını sanarak çıkıp devlete götürdü. Hatta saf saf ödül veya takdir bile bekliyor.

Oysa bilmiyor ki onun millete sağlayacağı milyar dolarlardan yöneticinin cebine bir şey girmeyecektir. Oysa ABD’den her silah alım satımında ihaleler açılacak, komisyonlar kurulacak, rüşvetler dönecektir. Mal ve hizmetler için devlet en büyük müşteri ve en büyük tüketicidir. Yönetenin çıkarının korunması, cebinin dolması devletin ve milletin çıkarı gibi gösterilir. Devlet ihale, ihale çıkar demektir. Yönetense hem devlet ve hem de millet demektir. Değilse neden devlete ve yönetene tapılmasında millet bu denli ısrarcıdır. ABD az gelişmiş ülke yöneticilerle işbirliği içinde değilse, neden İran Şahı Rıza Pehlevi, Filipinlerin diktatörü Ferdinant Markos ve diğerleri hep Amerika’ya sığınmıştır. Neden ülkesinde, bataktan hortumdan, yolsuzluktan yakasına yapışılan kaçıp Amerika’ya sığınır?

Bu da göstermektedir ki dünyada milliyetçilik en çok ABD ve benzeri silah satan ülkelerin işine yarar. Bazı köylerde en zevkli işlerden birisi de köpek boğuşturup seyretmektir. İşte ABD milliyetçiliği körükleyerek dünyada sürekli çatışmalar çıkararak, insanları boğuşturur durur. Ve boğuşan taraflardan ikisine de silah satar. İster ki her millet ve her toplum, hatta küçük gruplar bile özgür olsun. Bağımsız olsun. Birbiriyle özgürce boğuşup dursun.

Aslında ne bağımsızlık, ne demokrasi ve insan hakları umurundadır ABD’nin. En iyi anlaştığı ülkeler, krallık ve diktatörlüklerdir. Çünkü buralarda muhatabı tek kişidir. Onu elde edip, tüm ülkesini ve insanını sömürür.

Temel prensip, küçük olsun, kafa tutmaya kalkışmasın, komşularıyla sorunları bulunsun, sık sık iç ve dış çatışmalar yaşasın ve kazancını gelip silaha yatırsın ister.

Yani dünya vilayetlere bölünsün, karşısında direnecek hiçbir güç kalmasın ister. Tüm dünya da ABD’nin bu isteğini gerçekleştirmek için canla başla çalışır. Çünkü hepsi de ölümüne milliyetçidir. Bırakın ülke veya vilayet milliyetçiliğini, olay mahalle ve takım milliyetçiliğine dek indirgenmeye çalışılır. Yetmedi insanlar, dinler, inançlar ve düşüncelerinden dolayı bölünmeye çalışılır. Kimse birlikte bütünlükte fayda aramaz. Çünkü milliyetçilik çok kolay saptırılabilen, akıl ve bilimden uzak, gözü dönmüş bir ruh halidir. Ve insanlar bunun gönüllü aletidir. Çok kolay kullanılır.

Çıkar milliyetçiliği nalıncı keseri gibi “Rabbena, hep bana”dır. Hep kendine çalışır. Sonra da çıkıp: “Kendim için bir şey istiyorsam namerdim” der. Çünkü bir şey değil, çok şey istemektedir. Çünkü milliyetçilikte kim ne kadar aşırıya kaçarsa, o kadar samimiyetten, adaletten ve insanlıktan uzaklaşır.

Doğal ve toplumsal olanı ise, gösterişten uzak, akılcı, insani ve sevgiye dayalıdır. Sessiz ve sakindir. Bağırıp çağırmaya, tehdit ve saldırıya, hamaset ve palavraya, masa yumruklamaya, gerilim ve çatışma yaratmaya gerek duymaz. Bunlara gerek duyan çıkar milliyetçiliğidir. Ve bugün insanlığın önündeki en büyük tehdittir.

Yayın Tarihi : 5 Haziran 2008 Perşembe 11:34:31


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?