26
Mayıs
2024
Pazar
ANASAYFA

Tarafsızlık ve taraf olmak

Kürt sorununun çözümüyle, başkanlık ve siyasi patilerimizin tavırlarını işleyen yazılarımı bitirmiş olup, bu gün bizi bölen ve öfke kültürümüzü besleyen konulara, yani hainlik-kahramanlık, Cumhuriyet-Osmanlı gibi kutuplaşmalara geçecektim.

Fakat Gezi parkı eyleminde Başbakanımızın, olayı yatıştırmak, gerilimi azaltmak yerine azdıran, kendi taraftarları dışındaki insanları halk saymayan, agresif bir diktatör ve azgın bir provokatör gibi akıl almaz tavırlarından sonra, başkanlıkla ilgili birkaç yazı daha yazmaya karar verdim.

Oysa Başbakanımız, 2002 Genel Seçimlerinde, devletin zulmüne uğramış, başı önüne eğilmiş, mağdur vatandaş Recep Bey iken, ikinci dönemde başını kaldırıp, herkese kırmızı bez göstererek kızdıran ve öfkeyi besleyen bir matadora nasıl dönüştü ve üçüncü dönemde dikleşip, diktatörleşerek, nasıl provokatör oldu? Kısaca bunlardan da bahsedeceğim.

Fakat bunlara geçmeden, yazılarımın belli bir tarafın taraftarlığı ve karşıtlığı ile ilgisi olmadığının bilinmesi için, tarafsızlık üzerine düşüncelerimi ve tarafsızlık anlayışımı, açıklamayı gerekli gördüm.

Okurlarım beni az çok bilir. Yedi seneye yaklaşan bir süredir bu köşede yazıyorum. Hiçbir alanda ve hiçbir kimseye karşı, kalıplaşmış katı yargılarla yaklaşmamaya çalışırım ve peşin hükümlerim yoktur. Bunu köşe arşivimden denetlemek de olanaklıdır.

Bu yüzden AKP’ye de daha en başından beri, belli kesimler tapınmasına ve belli kesimler de kesinlikle karşı tavır almasına karşın, ben ne karşısında ne de yanında olmadım. Hatalarını eleştirdim, başarılarını da görmezlikten gelmedim, taktir ettim.

Hatta bu yüzden, yani ne taraftarlarının, ne de karşıtlarının yanında yer alamadığım için, iki taraftan da dışlandım, iki tarafın da güvenilmez kuşkulu adamıydım. İki taraf da karşıya satıldığımı söylüyordu, yalnız kaldım. Bazen eski dostlarla karşılaşmaktan kaçındım.

Eşim dışlanmamdan rahatsız olduğu için, yakın aile ve dost toplantılarında konuşmalarıma siyaset yasağı koydu, yazmamı engellemeye çalıştı. Fakat boş tartışmalara girmekten sakınsam da, yazmaya devam ettim ve kısacası çok zor anlar yaşadım, ama yazarak yaşamaya da devam ediyorum.

Çünkü tarafsızlık ve Türkiye’de olaylara tarafsız ve objektif yaklaşabilmek şartlanmış zihniyetlerin en zor anlayacağı, hatta hiç kavrayamayacağı bir durumdur. Çünkü tarafsızlık yürek ister, cesaret ister, her şeyi göze alabilmektir. En yakınlarına bile ters düşmek ve çoğu yerde susmak zorunda kalmaktır.

Birbirlerine sosyal medya üzerinden açıkça küfretme cüret ve cesaretini gösteren kahraman karşıtların arasında siz korkak, zavallı ve mutlaka satılmışsınızdır. Evet, satılmamanız olanaksızdır. Mutlaka satıldınız. Ayrıca yandaş ve yalakalığınız da cabasıdır.

Medya tetikçileri de bunları hemen bulup ortaya çıkarır. Tarafsız veya onun tarafında olmadığınız için karşının adamı, yani hainsinizdir. Yazılarında tarafında olmayanların hainliğini, satılmışlığını, işbirlikçiliğini işleyerek, hazır bir okuyucu kitlesinin tapındığı insan olur. Ama okuyucularını böyle şartlandırdıkları için, iki gün kaybolsalar, okuyucuları da onlara aynı damgayı vurur.

Neden böyledir, hainlik Türk olmanın ortak noktası mıdır? Neden yanında olmayan herkese, herkes hain damgası vurur? Bu ülkede hain olmayan kimse yok mudur? İnsanların birbirini hainleştirmekten kazancı nedir ve hainlik bu kadar kolay elde edilen bir payemidir? Neden tarafsızlık dahi suç ve hainliktir?

Çünkü sizin tarafınız belli değil. Daha doğrusu tarafınız bellidir, siz aklınızın, vicdanınızın doğru bulduğu taraftasınızdır, ama bu DOĞRU dediğiniz değer, bir gün bir tarafta, başka bir gün başka bir tarafta olabileceğinden, birbirine karşıtlık temelindeki, kalıplaşmış, kutuplaşmış taraflardan birisine çakılı kalamazsınız. Çünkü onların tarafı, aklın ve vicdanın doğruladığı tarafın taraftarlığı değil, kendi tarafının taraftarı olmaktır.

Ve doğaldır ki sizinki, bu kutuplaşmış tarafların taraftarlığına ters düşeceğinden, onlara göre siz aslında satıldığından ya da taraf olmaya korktuğundan, tarafsızlık diye uydurma bir kavramın arkasına sığınan bir insansınızdır.

Yani tarafsızlık, anlaşılabilir, açıklanabilir ve öfke kültüründe kin ve nefretle bağdaşabilir bir kavram olmadığından, siz karşıtlardan ve en azılı düşmandan daha tehlikelisiniz. Öyleyse iki tarafın da dışında ve iki tarafın da öfke ve hışmı altında, bir başınıza yalnızlığa mahkûm olacaksınız.

Oysa iki taraftan birisine evet desem, ben de bir kahraman savaşçı olarak aralarına katılacağım. Sayısı milyonları aşan, bir yerlerin taraftarına, taraf olacağım ve milyonlarca karşıta karşı yalnız değilim.

Yani tarafsızken iki veya üç taraf da karşıtımken ve hepsine karşı da yalnızken, şimdi bir tarafın karşıtı olsam da, bir taraf var ki, söz konusu karşıya muhalefet olduğunda, benim de candan taraftarım. Ayrıca herkesle birlikte, herkes gibi yaşayacağım; “El ile gelen düğün bayram” diyeceğim.

Ne güzel, ne kadar kolay ve ne kadar rahat değil mi? Ama kendim değilim, gurubun bir neferiyim. Kendim olmamayı nasıl kabul edeyim?

nazmioner@mynet.com
 

Yayın Tarihi : 16 Haziran 2013 Pazar 20:13:31


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?