4-TARİHİN YAĞMALANMASI VATANA VE İNSANLIĞA İHANETTİR
Tarihi eser görmek ümidiyle çıktığımız Malgastara’da, gördüğüm eserlerin sevincinden çok, kaçak kazı çukuruyla karşılaşmanın üzüntüsünü yaşadım diyebilirim. Aşağıdaki fotoğrafta görüldüğü gibi her yerde kazı çukurları ve parçalanmış eserler vardı.
![]() |
Kaçak kazılan bir alan ve parçalanmış bir kapak taşı. |
Hani kaçak kazı, eserin tamamına ve kalan bölümlerine zarar vermese, kaçaklığına da, kaçırılmasına da üzülmeyeceğim artık. Hiç olmazsa tarih bir biçimde insanlığın hizmetine girmiştir diye avunacağım. Fakat burada gördüklerim tam bir talan ve yağma. Kaçırılan küçük bir parça için, kalanın tümünü imha.
![]() |
Ana kayaya oyulmuş girişin arkasında oda. |
Oysa Türk milletinin en karakteristik özelliklerinden birisi ve hatta birincisi, vatan sevgisinin en üst düzeye ulaşmış olmasıdır. Vatan ölümüne kutsaldır, vatan için hiç tereddüt etmeden seve seve can feda edilebilir. Fakat bu işin yalnızca bir tarafıdır.
Öte taraftan bir karış arazi elde etmek için ormanlar yakılabilir, caddeler sokaklar çöplük olarak kullanılabilir, devlet yağmalanabilir. Ülkenin kültür varlıkları ise zurnanın son deliğidir. Burada yağma ve talan, garez boyutlarına da ulaşabilir.
![]() |
Dinamitle parçalanmış bir eser. |
O zaman da diyorum ki: bizim en temel özelliğimiz, ne vatan millet sevgimiz, ne devlet cumhuriyet aşkımız, ne din ve milli duygularımız değildir. Bizim temel özelliğimiz, çıkar ve kurnazlığa dayalı şarklı düşünce tarzımızdır.
Bu düşünce tarzında sonuç, hem ihanet ve hem de kahramanlığa çıkabilir. Aynı davranışla hem hain, hem de yurtsever olmak mümkündür. Fakat değişmez kural, davranış ne kadar kutsal ve yurtsever görünürse görünsün, genellikle arkasında hep bir çıkar gizlidir.
Bu yüzden gerçekten iyi ve güzel davranışlar bile hep kuşkuyla karşılanır, ya da iyi ve doğrudan zarar görecekler, bunların çıkar için yapıldığını savunarak, iyi, güzel ve doğruyu boşa çıkarabilir.
Sonuç olarak Şark kültürü, neyin doğru, neyin yanlış olduğunun ayırımı zor, çıkara dayalı, ikiyüzlü, bir kurnazlıklar kültürüdür.
![]() |
Dinamitle parçalanan anıt mezar. |
Rehberim Rafet, yukarıdaki anıt mezarı, daha birkaç sene önce sağlam olarak görmüş olduğunu söylüyor. Yani yirmi birinci yüzyıla dek sağlam gelebilen bir tarihi değer, yirmi birinci yüzyılda dinamitleniyor.
O zaman varın düşünün siz şimdi. Uygarlık ve insanlık ilerliyor mu, yoksa geriliyor mu? Yoksa uygarlık ve insanlık dediğimiz kavramlar farklı yönlerde mi ilerliyor? Uygarlık etik ve evrensele ters, vahşi bir çıkar ve ben duygusu üzerinde yükselirken, insan yaratmakta olduğu bu canavarın üstünde yükselmek kadar, ayaklarının altında ezilme olasılığının da bulunduğunu fark etmiyor mu?
![]() |
Anıt mezarın basamağının sağında ki beton dinamit yeri mi? |
Bu mezarı parçalayanlar, içinde altın veya para arayan aç gözlü yağmacılar, aradıkları asıl değeri kırıp parçaladıklarının farkındalar mı? Bu mezarda yatan kendileri olsa ne düşünürler, doğaya, yaşama ve ölüye ne kadar saygı duyuyorlar? Bu mezarı yaptıran ve içinde yatan insana ne denli ters düşüyorlar, kendi sonları ne olacak, hiç akıllarından geçiyor mudur acaba?
![]() |
Dinamitlerle parçalanıp taş yığını olan eserler. |
Yoksa yaptıklarını, yavuz hırsız misali vatana hizmet olarak gösterecek kadar ileri gidenleri bile var mıdır? Ya da kâfirlerin eserlerini kırıp yıkıp yok ederek, ülkemizden onların izlerini sildiğini söyleyerek, açık bir ihanet içeren, bu en basit çıkarlarını yurt ve millet sevgisiyle süsleyerek, övünecek kadar ileri mi götürmektedirler?
Oysa bu ülkede, bizim yaptıklarımız da dahil hiçbir şey salt bizim değildir. Bunlar artık insanlığa mal olmuş, tüm insanlığın ortak değerleridir. Bunları koruyup insanlığın hizmetine sunabildiğimiz oranda insanız, milliyetçiyiz, Müslümanız ve yurtseveriz. Ve yine bilinmelidir ki; korumayıp yağmaladığımız oranda insanlıktan uzaklaşmaktayız ve hainiz.
Fakat birbirini kolayca hain ilan eden vatandaşlarımıza sorsanız hepsi de milliyetçi ve vatanını çok sevmektedir. İşte bu noktada sormak geliyor içimden, “Vatanımı çok seviyorum” diyen milliyetçi vatandaşlarıma… Vatanının nesini çok seviyorsun
Kirletilmiş sokaklarını, piknik alanlarını mı? Ranta kurban edilmiş kentlerinde çıkmaz sokaklarını mı, yanmış orman alanlarını mı, yağmalanmış tarihini mi; diye sormak geliyor içimden.
(Devam edecek)
keske bu bu tarih canavari insanlar birlesebilseler de devlete bu yerlerin aslina uygun hallerini tekrar yaptirabilseler.
Vallahi hocam, 1960'larda Çetin Altan Usta da sorardı: "Vatanı sevmek ne demek? Bu ülkenin denizlerini, sahillerini mi seviyorsun? Ormanlarını mı seviyorsun? Madenlerini mi seviyorsun? Hayvan zenginliğini mi seviyorsun? Florasını mı seviyorsun?" Fakat anlaşılan o ki:" Ülkenin çeşitli eski medeniyetlerinin ürünü muhâlledatını, ören yerlerini mi seviyorsun?" demeye o dahi cesaret edemezdi. Zira, Antalyadan Osman Yüksel Serdengeçti adında Hareket Patili bir siyasetçi (?): "Ulan, benim Aya Nikolas (Noel Baba) adında bir hemşehrim varmış da haberim yokmuş. Kim çıkarıyor bu orostopollukları diye hesap sorardı. Bizim radikal ulusalcılarımızın "Vatan sevgisi" kavramı" hafazanallah, dudak uçuklatacak cinsten... Sadece gâvur zıbartmaya dayanıyor. Ben garibin de, pazar, bayram tatillerini yakınımdaki ören yerlerinde geçirmek gibi uçuk bir merakım vardı. Bir binbaşı komşum: "Benim bir kaç taş seyretmeye dağlara, tepelere tırmanmak gibi bir enayiliğim yoktur" deyip, talebeliğinde nasıl barlara gidip arkadaşları kavga ve dolayısiyle hayatın tadını çıkarttığını keyifle anlatırdı. Ne yapalım, "izafet teorisi" hükmünü icra ediyor.