1
Haziran
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Temizlik (3)


3-RAHATSIZIM BU ÜLKENİN PİSLİĞİNDEN

Ben bu ülkenin pisliğinden ve bu durumun dünyada Türkiye’nin imajını zedelemesinden rahatsızlık duyuyorum. Belki bu pislikten, çöpten, yerleşimlerin içi ve yerleşimler arası yol boylarınca yayılan pet şişelerden, poşetlerden, kâğıt ve gazete atıklarından, izmaritlerden rahatsız olmayıp da “Beğenmiyorsan çık git “ diyenler; “Ben ülkemi pis haliyle de çok severim, laf söyletmem” diyenler olabilir. Böylesi çıkarının milliyetçisi insan da, bu ülkede maalesef oldukça çoktur.

Ama ben bu palavralara aldırmam. Ben ülkemin temizliğinde ısrarlıyım. Çünkü bu sahte milliyetçiler ülkenin gerçek sahibi değildir. Onlar bu ülke için hiçbir şey yapmadıkları halde ülkenin kaymağını yiyenlerdir. Bu yüzden sahte sevgiler ve kahramanlıklarla insanları kolayca dışlayabilirler.

Oysa ben, oysa sıradan vatandaşlar olarak siz, oysa biz, bu ülkenin temel taşlarından biriyiz. Ben otuz beş sene bu ülkenin aydınlanması için, her iklimde her koşulda, bazen kurşun altında, bazen açlık baskısında, bazen de kelle koltukta çalıştım. Siyasi baskılara göğüs gerdim.

Ben hizmetimi, yurt ve millet sevgimi, bu ülkenin üretimlerini çalışmadan yiyenle değil, en çok fedakârlık yaptım diyenle ölçerim. Bu yüzden bu palavralara gülüp geçerim.

Doksanlı yılların sonlarında bir Ziraat Bankasının bankamatiğinin önünde, emekli maaşımızı almak için üç saat kuyrukta bekledikten sonra, sıra bana üç-beş kişi kala, bilmem kaçıncı kez tekrar para bitti. Tekrar para konur diye bir süre daha kuyrukta beklediysek de, maalesef paranın merkez bankasından gelmesi gerektiği söylendi. Kuyruktaki insanlar arasında bir kahırlanma, bir hoşnutsuzluk ve hafiften bir tartışma başladı.

Ben devletin vatandaşa bu kuyruklarda işkence yaptığını; uygar ülkeler bu sorunu nasıl çözüyorsa, öyle çözmesi gerektiğini söyleyince; arkamdaki milliyetçi bir Türk genci: “Beğenmiyorsan çık git amca” dedi.

Onun iki gerisindeki başka bir genç de onu destekleyerek devletimize sahip çıktı. Önce biraz bozulduysam da, biraz konuşunca gencin milliyetçiliği anlaşıldı. Liseden sonra üniversiteye gidememiş, bir işe de girememiş, dedesi harçlık olarak emekli maaşının bankamatiğini ona vermiş. Çocuk harçlığını alıp gidecek, devletini, milletini seve seve parasını yiyecek.

Öteki genç ise kendi maaşımı alıyorum dedi. Önümdeki emekli bayanın sorgulamasında, Mardin’de görevli olduğunu söyledi ama görevinin ne olduğu sorusuna kem küm etti.

Bunun üzerine ben, bankamatik memuru olabileceğini düşündüm. Mardin’i merak eden biri gibi “Mardin’i o ovada su basmıyor mu, içinden geçen nehrin adı neydi” deyince; “Ne ovası, Mardin dağın tepesi ve nehir mehir yok” demesini beklersiniz değil mi? Ne gezer, bozulan milliyetçi gencimiz, “Öğleden önce para gelmez artık” deyip çekip gitti.

Anlaşılan bankamatik memuruydu, ne Mardin’e gitmişti, ne de görevinin ne olduğunu biliyordu. Maaşını alıp yiyor, devletin bekası, milletin atisi için dua ediyor, devletine laf söyletmiyordu. Ve kim bilir bunun gibi daha kaç yüz bin bankamatik asalağı sırtımızdan geçinerek, milliyetçiliğin içine ediyordu.

Bense hayatı pahasına 35 sene, il il dolanarak, dişimle tırnağımla kazandığım emekli aylığımın insanca verilmesini; benim devlete hizmetimdeki içtenliğin samimiyetin binde birini, devletin de bana göstermesini istediğimde bana: “Beğenmiyorsan çık git” diyenler ebetteki haybeci, beleşçi, devlet hayranları, bankamatik memurları ya da baba, dede parasıyla geçinen milliyetçiler olacaktı. Bunun daha ilerisi de mafya, hortum, ihale, soygun milliyetçilikleri.

Ama ne var ki, orada bankamatik kuyruğundaki, ülkeye canla başla hizmet veren diğer insanlar, devletin kendilerine karşı izlediği ikinci sınıf devletlerin, üçüncü sınıf vatandaş muamelesinden çok, emeklerinin boşa gittiğine üzülüyorlardı.

Çünkü ülkenin gerçek sahipleri, oradaki işkembe milliyetçilerinden değil, ülkenin hala üçüncü dünya ülkesi görüntüsünden kurtarılamamasından utanç duyuyor, isyan ediyorlardı.

Devletten geçinen milliyetçilerinse böyle bir derdi yoktu. Ona parasını versin de, ülke isterse beşinci dünya ülkesi olsundu. İsterse ülke bokta boğulsun, çöpten geçilmesin. İsterse pislik; yollardan, sokaklardan, devletin tüm kurumlarına yayılsın ve sistemleşsin. Onun temizlikte bir çıkarı yok çünkü.

İşte bu temizlikte çıkarı olmayanların da temizlenmesi gerekiyor ama, o ayrı bir konu ve ayrı bir temizlik. Şimdi Türkiye’nin dünya temizlik sıralamasındaki yerine bir bakalım isterseniz.

“Türkiye ne kadar temiz” Başlıklı bir gazete haberinde Türkiye’nin yeri yetmiş ikincilik olarak belirlenmiş.

“Yale Üniversitesi dünyanın en temiz ve en pis ülkelerini belirledi Temizlik sıralamasında İran ve Gabon’un gerisindeyiz. 149 ülke arasında en temiz olarak 95.5 puan alan İsviçre seçilirken, Türkiye 75.9 puanla 72’nci sırada yer alabildi. En pis ülke ise 39.1 puanla Nijer oldu.”

1) İsviçre 95.5
2) İsveç 93.1
3) Norveç 91.4
4) Finlandiya 91.4
5) Kosta Rika 90.5
10) Fransa 87.8
13) Almanya 86.3
14) İngiltere 86.3
26) Malezya 84
39) ABD 81
44) Yunanistan 80.2
52) G.Kıbrıs 79.2
62) Ermenistan 77.8
67) İran 76.9
71) Mısır 76.3
72) Türkiye 75.9
73) Honduras 75.4
135) Irak 53.9
148) Angola 39.5
149) Nijer 39.1”

Yayın Tarihi : 7 Eylül 2008 Pazar 23:09:13


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Nazmi Öner IP: 88.254.175.xxx Tarih : 9.09.2008 14:32:54

Sayın Kütükoğlu. Yorumlarınızı dikkatle okuyor ve değerlendiriyorum. Yorum yoluyla yazılarıma yaptığınız katkılar için teşekkür ederim. Çok gerekmedikçe yorumları yanıtlamak istemiyorum. Çünkü savunma amaçlı bir yanıt, okuyucunun da benim gibi düşünmesini istemek olur ki, farklı düşüncelere saygı gereği, buna hakkım olmadığını düşünüyorum. Bir başka nedense, bazen gereksiz tartışmalara neden olmasıdır. Fakat bu yorumunuzdaki “Nazmi Öner beni duymuyor, duysa da benim haberim olmuyor” cümlesinden hareketle, yorumunuzu yanıtlamak, sizi duyduğumu ve düşüncelerinizden yararlandığımı belirtmek istedim. Zaten bütün yazılarımda vermek istediğim temel fikir, sizin de belirttiğiniz gibi bir kavram kargaşası yaratarak, temel sorunların üstünü örtmek, suçlu kişi ve kurumların sorgulanmasını engellemektir. Ülke sevgisini devlete, millet sevgisini çıkar milliyetçiliğine dönüştürerek, milleti kendi çıkarlarının destekçisi gibi göstermektir. Ülkemizde devleti eleştirenler, sizin de belirttiğiniz gibi, gerçekten vatanını milletini sevenlerdir. Saygılarımla


İzzet Kütükoğlu IP: 81.213.224.xxx Tarih : 10.09.2008 00:56:42

Sayın Nazmi Öner, Beni anladığınız için, ve cevap verdiğiniz için teşekkür ederim. Beni ne kadar memnun ettiğinizi tahmin edemezsiniz. Yazdığım yorumların okunuyor olmasını bilmek hem okurken, hem yorum yazarken daha dikatli olmamı sağlıyacaktır. Şunu söylemek isterim ki; bir millet ülkesini vatanını ker halukarda sevmeli, ülkesinin gelişmesi güçlenmesi, sorunsuz, her bakımdan temiz bir ülke olması için çalışmalıdır... Ancak bunlar sadece bireyin çalışması ve istemesi ile olacak işler değildir. Bunların olması için devlet denilen organizasyona ihtiyaç vardır. Ülkemizde olumsuzlukların ve sorunların fazlalığı bu organizasyonun yapısal yanlışlıklarından kaynaklanmaktadır diye düşünüyorum. Farklı bir sistemin tatbiki ile, farklı yapılanan devlet organizasyonunun, çok daha başarılı olup, Zaman içerisinde sorunsuz bir ülkeye sahip olabileceğimizi düşünüyorum. Ama gelin görün ki, bu ülkede "sistem gerçeğini fark edebilen, sistem gerçeğini anlatıldığında anlayabilecek bir tek bile adam bulamıyorum! İlk okul tahsilli bir vatandaşım. farklı bir devlet yapılanma sistemi öneren "Reform ve farklı Türkiye" diye bir kitap yazdım. lakin boşuna! Hiç kimse, bu adam bunu niye yazmış diye düşünmüyor! Burada önerilen sistem ne diye düşünülmüyor. "sistemle ne olur abi? önemli olan insan" diyor her diyen. Ne diyeyim? Keşke insanı anlayabilsen diyorum. İnsandaki sistematik kurgu nerede var ki? Bir düşünün; bir adam farklı bir sistem öneriyor. bu farklı sistemin farklı bir Türkiye var edeceğine inanıyor. ama kimseye bir şey anlatamıyor. Bunun ne olduğunu bilmeniz için ben olmanız lazım... Duyarlılığınız için teşekkür ederim. Saygılarımla.


İzzet Kütükoğlu IP: 85.99.6.xxx Tarih : 9.09.2008 00:13:24

sayın Nazmi Öner'in yazılarını okuyorum, yorum yazıyorum. O beni hiç duymuyor, duysada benim haberim olmuyor! Ben bu ülkede yaşayan herkese şunu söylemek isterim; "Bu ülkede bizler, bir yerlerde yanlış yapmış olduğumuzu ne zaman düşüneceğiz?" Ülkedeki herşeyden şikayet eden adam bile, devleti eleştirdiğinizde, "defol git" deyiveriyor adama! Bunun nedeni, devlet bilmezliktir! Haykırmak istiyorum, anlatmak istiyorum! "devlet" ülke demek değildir. Devleti sevmemek ülkeyi sevmemek de değildir. Bir insan ülkesini ne kadar çok seviyorsa, Devletini de o kadar eleştirir tenkit eder...Türkiye dünyanın eşsiz bir ülkesidir. Fakat, benim devletim dünyanın en iyi devleti değildir! Benim devletim bu güzel ülkeye ihenet bile ediyor denilebilir! Bu milletin parsını pulunu, bu ülkenin kaynaklarını döküp saçan heba eden devleti, ülkesini seven biri olarak sevmek zorunda değilim! Bunu bile bile ben devleti seversem shiplenirsem, işte o zaman ben, bu ülkeye ihanet etmiş olurum! işte o zaman ben, bu ülkeyi terk etmesi gereken insan olurum! Ülkeye sahip çıkmakla, ülkeyi sevmekle, devlete sahip çıkp, devleti sevmek aynı şey değildir. "Ülke ile devlet aynı şeydir" zihniyeti ise dünyanın en saçma en aptalca düşüncesidir! ne yazık ki, bizim anayasalarımız böyle bir zihniyetin eseridir! işte millet olarak biz ve bu ülke, böyle bir zihniyetin anayasa yapmış olmasının bedelini ödüyoruz!