30
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Temizlik (7)


7-PİKNİK ALANLARI

Genellikle belirlenmiş bir yeri ve düzeni olmayan, pisliğin rekor kırdığı ve çoğunlukla, kentlerin uzağında ve kırsalda kaldığı için, temizliğinin Allah’a havale edildiği, güzelim cennet köşeler ve subaşlarında, deniz veya nehir kıyılarında doğa harikası yerlerdir piknik alanları.

Özel bir gün, bir kutlama, ya da ailecek, bazen komşular da dahil birlikte olma, bir hava alma bir rahatlama, yerleşimin negatifliklerinden uzaklaşıp doğa ile baş başa kalma gibi amaçlarla arabalara doluşup varırız piknik alanlarına. Arabanın içi gibi bagajı da doludur tıka basa. Sanki gelmişizdir, birkaç saat geçirmeye değil de bir hafta kalmaya.

Gerisi malum. Hayatta bir kez bile gitmiş olsa bir insan pikniğe, gerisini ezbere sıralar size. Yiyip, içmek, koşmak oynamak, espriler ve eğlence ne denli faydalı ve güzelse, alanın; piknikçiler gittikten sonraki hali o denli pis, dağınık ve sorumsuzca kullanılıp sorumsuzca bırakılmış, kullanılmadan önceki doğa harikasından eser kalmamıştır.

Antalya’da Todosk (Toroslar Doğa Sporları Kulübü) Batı Akdeniz bölgesindeki dağlara her Pazar günübirlik geziler düzenlemekte ve isteyen herkes bu gezilere katılabilmektedir. Ben de bundan yararlanarak iki yıl kadar, Ekim- Nisan ayları arasında, bu gezilerin çoğunluğuna katılarak, insanların arabalarla ulaşamadığı yerlerdeki, saf, temiz ve bakir doğa harikası güzellikleri tanıma ve yaşama olanağı buldum.

Özellikle de ormanla suyun birlikte bulunduğu yerlerde tabiat: kat be kat daha güzeldi. Toprak doğanın bedeni ise, ormanlar, çayırlar ve çiçekler onun makyajı, güzellik unsurları, su ise doğaya can veren kanı gibiydi.

2004 baharında böyle bir geziye, Torosların içindeki bir köyden başlamış, önce dik bir dağı tırmanarak bir antik kent kalıntısını gezip, bir saati geçen bir yürüyüşle Uçan 1’e gelmiş ve karşılaştığımız güzellik karşısında büyülenmiştik. Sonra da bir saat kadar daha yürüyerek Uçan 2’ye geldik. Aynı büyülü güzellik ve aynı doğayla tekrar karşılaştık.

İkisinde de su, 60 metreyi aşan bir yükseklikten düşerken, düştüğü kaya, su ve doğanın öteki unsurları ve onları çevreleyen orman, en usta ressamların tablolarında yaratılan uyumdan daha üstün, daha güzel ve daha çok hayranlık uyandıracak bir görüntü sergilemekteydiler.

Bu müthiş güzelliğe doyamamış olmalıyım ki, 2005 te aynı geziye tekrar katıldım. Uçan 1’i seyre yine doyamadım, ama uçan 2’ye geldiğimizde, geziye katıldığıma pişman oldum. Çünkü buraya, orman yolu gibi, stabilize de olsa bir yol yapılmış, buraya arabalar gelmiş ve de arabalar uygarlığın tüm pisliğini buraya taşımıştı.

Artık burada bizi karşılayan doğal güzelliklerden çok poşetler, pet şişeler, boş sigara paketleri ve yol kenarlarında, piknik yerlerinde görebileceğiniz diğer tüm atıklar, gözleme çadırları, suların üstünde ahşap restoranlar vs. Sonra da kafamda bir sürü soru. Biz neden böyleyiz; neden girdiğimiz her yeri kirletiyoruz; temizliği neden beceremiyoruz; yabancılar nasıl beceriyor?

Amsterdam’da neredeyse kentin tüm parklarını dolaştım ve hiç birisinde herhangi bir kirlilikle karşılaşmadım. Hani ender olarak, köpek gezdirilen parklarda köpek pislikleri varsa da bu çok azdır. Avustralya da ise arasanız da bir şey bulamazsınız.

Avustralya neyse de, Avrupa bize benzer. Parklar canlıdır, insan kaynar. Ama Avustralya çok farklıdır. Bir kere parklar çok büyük orman alanları olup, çoğu zaman arabayla parkın içinden geçmeniz on- on beş dakika, bazen daha fazla olabilir. Bu yüzden parkların çoğunluğu çok tenhadır. Bazı parklar ıssız bir dağ başı veya büyük bir orman içi gibidir. Parkta çoğu zaman sizden başka kimse olmayabilir.

Ama gerek park, gerek içindeki tesisler ve tuvaletler tertemizdir. Lavabosunda sabunu, peçetesi, tuvalet kâğıdı, her şeyi tam tekmildir. Kim yapar, kim bakar, kim temizler ve bu malzemeyi oraya kim koyar bilemezsiniz. New Castle’da kaldığım üç ay boyunca pek çok parkını gezdim. Ne buralarda ne de Avustralya’nın başka kentlerinde gördüğüm parklarda, piknik alanları ve yol kenarlarında çöp sayılabilecek hiç bir atığa rastlamadım.

Yani bu böyle temiz tutulabiliyorsa, biz de bunun bir yolunu bulmalı, öğrenmeli, önlemlerini almalı, parkların ve piknik alanlarının temizliğini sağlamalı ve doğamızı korumalıyız.

Çünkü bu doğa, yalnızca bizim ve bizden sonra da çocuklarımızın, torunlarımızın değil. Doğa önce doğanın ve üstündeki canlı cansız tüm varlığın. Bu günkü yaşayan insanın, vahşi bir ben duygusuyla doğayı keyfi kullanımı, yaşadığımız doğal dengenin bozulmasıyla ilgili sorunlara neden olduğu gibi, bizden sonrasının yaşama hakkına tecavüz anlamı da taşımaktadır.

 

Yayın Tarihi : 24 Eylül 2008 Çarşamba 11:34:35


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
izzet Kütükoğlu IP: 85.99.39.xxx Tarih : 24.09.2008 16:01:53

Merhaba sayın Öner, Siz bunları düşünüyorsunuz ya. Çevre bakanımızda sizin gibi hiç düşünmüş müdür? Bu milletten ÇTV alan kurum yöneticileri sizin düşündüğünüz kadar bu konuları düşünmüş müdür? Bu kadar işsiz güçsüz, ekmeye muhtaç adamın olduğu, memlekette, dahası insanların çöpten beslendiği bir ülkede, vatandaştan ÇTV diye vergi alan devlet, hiç değil ise, şehirler arası yolların kenarlarını insanlara para vererek temizletemez mi? Devlet zaten bana danışmadan benden bunun parasını alıyor! Ekosoz muayenesi diye bir haraç kesme metodu geliştirmişsin! Eskiden devlet keserdi haracı, devlet bunu zahmetli bulmuş olcak ki, şimdi parayı birilerine toplatıyor. Peki, para toplamak için birilerini bulup, Çevre koruma bahanesi ile vatandaştan para toplayan devlet, bu paranın bir miktarınıda çevredeki çölçöpü toplamak için neden ayırmaz? Ayırmaz ayıramaz! anca yetiyordur. Makamların pisliğini temizlemeye!