25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Türkiye'de Müzecilik ve Sorunları

1-MANİSA MÜZESİ

Sart harabelerini gezdikten sonra, buradan çıkarılan buluntu ve eserlerin Manisa Müzesinde sergileneceğini düşünerek, bunları görüp fotoğraflarını da çekmemin iyi olacağını düşündüm. Bu amaçla Ankara yolunun, Sart Kasabası sapağında küçük bir kulübede araba beklemeye başladım. Kulübenin etrafı çiçeklenmiş ve basit ama doğal olması düşünülerek düzenlenmişti. Ama düzenlemede ilk göze çarpan temel unsur neydi, derseniz: Sart harabelerinden getirilmiş antik taşlar, sütun başlıkları vs. diyebiliriz.

Burada Salihli’den Manisa’ya giden ilk arabaya binerek Devlet hastanesinin önünde indim. Çünkü Sart durağında araba beklerken, Devlet Hastanesinin önünde inip, karşıya geçersem dosdoğru ilerleyerek müzeye ulaşabileceğim söylenmişti. Bu yüzden hastanenin önünde inerek karşı caddede yürümeye başladım. Hava sıcak yol yokuş ve yaş altmış beş olunca epeyce zorlandım. Müze de bayağı uzakmış. Ayrıca bir de Sart Akropolüne çıkış macerasıyla tamamen bitkin vaziyetteydim.

Manisa Müzesi Spil Dağı eteklerinde Mimar Sinan’ın da katkılarıyla yapılan, tarihi Muradiye külliyesinin bazı bölümlerinde kurulmuş olup, şehrin merkezine uzak bir yerde bulunmaktaydı.

Gerçi 1966 yılında 4 ay Manisa’da askerlik yapmama rağmen dört ay boyunca bir kez bile dışarı çıkmamıza izin verilmediğinden, dört ay yaşamış olduğum bir kentin batı ve doğu kışlalarının içinden başka hiçbir yerini bilmiyordum. Çünkü terhis olduğumuzda da kapalı cemselerle garaja götürüp bırakmışlardı. Sanki Manisa’yı görüp tanımamızdan korkuluyor gibiydi. (Doğrusu konu ile ilgisi olmasa da böyle bir askerlik anlayışını aradan geçen bunca yıla rağmen içime sindirebilmiş ve vicdanımda doğrulayabilmiş değilim. Bu yüzden parantez içinde de olsa, buraya bir soru işareti koymadan geçemiyorum.)

Müzenin önüne geldiğimde oldukça yorulmuştum. Müzenin girişi işyerlerinin kocaman renkli tabelaları arasında kaybolmuştu. Müze yazısı küçük, silik ve dikkatten uzak ve fark edilmesi çok zordu. Oysa camiden tarafta bahçe kapıları daha görkemli, belirgin ve bahçedeki tarihi eserlerden müze olduğu anlaşılıyordu.

Bu yüzden kilitli bahçe kapılarında aradım girişi önce. Bulamayınca da camideki görevliye sordum. Ticarethanelerin arasında kaybolan girişi sonradan bulabildim. Neden giriş oraya gizlendi; neden önüne müze olduğunu belirtecek bir eser konulmadı, neden yola levha konulmadı ya da neden daha büyük bir yazıyla yazılmadı diye düşündüm kaldım. Ama müzede karşılaşacağım eserlerin, tüm bu yorgunluklara değeceğini düşünerek, kendimi motive etmeye çalışıyordum.

Manisa Müzesinin, ticarethanelerin arasında kalan girişi

Fakat maalesef tüm Türkiye’de bu güne dek gördüğüm örneklerinde olduğu gibi müze tam bir hayal kırıklığı idi. Hatta onların biraz daha fazlasıydı. Müzenin girişinde ve bahçesinde yüzlerce tarihi eser rastgele duvarlara dayanmış, kenarlara üst-üste istiflenmiş, insanda yokluğu çağrıştıran bir çokluk hissi yaratıyordu. Yani müze, tarihin sergilendiği bir mekân olmaktan çok uzaktı. Adeta bir eski eserler mezarlığı, deposu veya ardiyesi gibiydi. Ama müze denilmesi ve sergilenmeden söz edilmesi ise mümkün değildi.

Tarihi eserlerin rastgele depolandığı müze bahçesi

Girişte sağda belki de Müzedeki eserlerin yüzde bir kadarının sergilendiği bir bölümde birkaç camlı masada, bölgenin prehistorik, Helenistik ve Roma dönemlerine ait süs ve takıyla ilgili, günlük kullanımla ilgili kaplar vazolar, cam eşyalar, silahlar ve paralar gibi küçük eşyaları inceledim. Burada birkaç oda da etnografya eserlerine ayrılmış olup, benim asıl aradığım Sart’la ilgili eserleri birkaç küçük parça dışında göremedim. Çünkü bunlar arkeoloji müzesinde olması gerekiyor ki Müzenin bu bölümü uzunca bir süredir kapalıymış ve ne zaman açılacağı da belli değilmiş.

Kapalı olan arkeoloji salonu

Bu yüzden Manisa Müzesinden yorgunluğum bir tarafa, doğru dürüst hiçbir şey göremeden derin bir üzüntü içinde döndüm. Ama hiç hayal kırıklığı yaşamadım bir bakıma. Çünkü Türkiye’de müzeciliğin tam da böyle bir şey olduğunu biliyordum. Ve bunu daha önce başka yazılarımda da dile getirmiştim.
 

Yayın Tarihi : 8 Eylül 2010 Çarşamba 20:04:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?