4-DEVLET SEVGİSİ VE MİLLİYETÇİLİK
Devletten geçinmenin milliyetçiliği, devlet sevgisi ile eşleştirilir. Kimi dinci devletin, kimi laik devletin, kimi mafya devletinin çetenin, kimi otoriter dayatmacı devletin özlemi ve milliyetçiliği içindedir. Sevgi yukardan aşağı bir ırmak gibi hep kendilerinedir. Devletten kendine akan servetedir.
Bu yüzden devlet sevgisi, milliyetçiliğe dönüşüp, azgın ırmaklar gibi çağlamaktadır. Devlete vergi veren dürüst vatandaşlarda da hiç olmazsa onun o engin sevgisinin onda biri olmalı, verdiği üç-beş kuruş vergi için devleti eleştirip, sorgulayıp durmamalı, daha çok vermeli ki; milliyetçi vatandaş, milletini daha çok sevebilsin ve daha çok sebeplenebilsin.
Devlet bir ağaçsa, milliyetçi alma dalında, sıradan vatandaş ise verme dalında bitmiştir; bu doğal bir denge olup, dengenin bozulması, her şeyi yerle bir edebilir. Lodos çıkar, poyraz gelir, laiklik gider, şeriat gelir ve şeriat, Allah korusun komünizme dönüşebilir. Ve Sevr, ve Sevr, Sevr, Sevr… Bir de Sevr vardır ki, her an kapıda beklemektedir. Sıradan vatandaş bunun hiç farkında değildir. Sevr’i milliyetçi vatandaşlarımızın devletten götürmesi önlemektedir.
Sıradan vatandaşın devlet için kafa yormasına gerek yoktur. O devletini sevsin ve vergisini versin yeter. Devlet gemisi millet sevgisiyle gider. Hükümetimiz ve milliyetçilerimiz, onu götürür ve devlet bir şekilde olur gider. Sorunları, milletimizin (milliyetçilerimizin) çıkarları doğrultusunda çözer. Ve her zaman geçerlidir bu yönde verdiği sözler. Devlet sözü her şeye değer ve her yerde geçer bir sözdür. Erkek devlet –pardon erkek adam- sözünden dönmez.
Gerçekten böyle midir, devlet verdiği sözde durur mu dersiniz? İşte size bir örnek:
Yağışlı bir kış günü, Uğur Mumcunun cenaze töreni için Tandoğan alanında toplanmıştık. Anadolu’nun her tarafından gelmiş yüz binlerce insan vardı. Başbakan Demirel, katillerin bulunacağına dair, devlet adına namus sözü vermişti. Gerçi 1977’de Taksim Meydanında ölen 34 insan için de verilmişti bu sözler, Maraş’takiler için de ve daha yüzlercesi için de.
Fakat sonraki yıllarda gördük ki, Uğur Mumcu ne devletin ne de Demirel’in umurunda değildi. Namus da, devletin mi, Demirel’in mi, kimin namusu ise ortada kaldı. Hatta devletin olayı ört-bas etmeye çalıştığı anlaşılıyordu.
TBMM faili meçhul cinayetleri araştırma komisyonu Başkanı Sadık Avundukluoğlu, Komisyonun engellendiğini, kimsenin yardımcı olmadığını, TBMM’nin rapora sahip çıkmadığını söyledi. Hatta DGM savcısı Nusret Demiral’ın, komisyona bilgi verilmemesi için, emniyete resmi yazı yazdığını, devletin terörizmle değil, teröristle uğraştığını ve halkı kandırdığını belirtti.
Komisyon Başkanı; Uğur Mumcu raporunun, Diyarbakır bölümünde Hizbullahın örgütlenmesi ve asker ilişkilerinin de yer aldığını, ama dikkate alınmadığı gibi, rapora bilgi veren, Diyarbakır Vali Yardımcısı ve Emniyet Müdürünün görevden alındığını söyledi. Öyleyse görünen devlet sözde, göstermelik bir devlet olup: asıl devlet, görünmeyen derinlerde bir yerde miydi?
Devletin gurur duyup, koruyup gizlediği katil, çete ve mafya bozuntusu, Uğur Mumcu ve benzeri gerçek insan, gerçek anlamda ve dünya çapında birer değer olan vatandaşlarından daha değerli bulunup, devlet suçtan ve suçludan yana oluyorsa, bu durum devletin kalitesini ve suçun içinde olduğunu göstermez mi?
Ama tutup da birisi bana, devletin âli menfaatleri için, hep bunları yapmak zorunda olduklarını falan söylerse, o zaman da ben ona: böyle bir devletin hiç olmamasının, olmasından daha iyi olacağını söylerim. Devlet olacaksın uyulması için kurallar koyacaksın. Kendin bu kurallara uymayacaksın. Ama hep kurallara uyanları da cezalandıracak ve uymayanları bir biçimde kurtaracaksın.
Oysa devletler, insanlar arasında adaleti ve güvenliği sağlamak için kurulurlar. Pis işlerinde kullandığı insanları kahraman ilan edip, pusuda dürüst vatandaşlarını öldürtmek ve katilini saklayarak, adaletsizlik yaratmak için değil. Yani devlet gibi bir devletiniz yoksa, onun bekasına da gerek yoktur. Bekası normal, dürüst ve değerli vatandaşlarının aleyhine demektir. Devletin bekasını istiyorsan, ondan gerçek anlamda devlet olmasını bekleyebilmelisin.
Bir de bizde hiçbir zaman için, halkın seçtiği, görünen gerçek devlete hiç güvenilmemiş olmalı ki; derinlerde bir yerlerde gizli bir yedeği olmuş ve çoğu zaman gizli, derin devlet asıl, görüneni göstermelik kalmıştır. Yani görünmeyen gizli devlet görünen gerçek devleti sorgulayıp yargılayabildiği halde, görünmeyene hiç kimse hiçbir şey soramamış ve hiçbir yaptırım uygulayamamıştır. Onun katliamları da faili meçhul kalmıştır.
Kim haksızlığa uğramışsa
Bu ülkede bugüne kadar
Kim ceza görmüşse
Bilin ki, hep yasalara uyanlar.
Uymayanları kurtarır aflar
Mayası böyle konulmuş devletimizin
Celali isyanlarında da
Bükemediği bileği öperdi Osmanlılar.
Nerede şimdi 60’ların İstanbul’unun
Hazine arazileri, nerede ormanlar
Bugünün zenginleri ve saygıdeğer insanları
Değil mi o yağmacılar?
Bu ülkede vergisini zamanında ödeyen
Yasalara uyup, yağmadan çekinen
Hazine arazisini, ormanı işgal etmeyen
İnsanca davranan kaybedecek elbet ebediyen.
Vergisini ödemeyen, çalan, çeviren, götüren
Onlardan hesap sorulmaz katiyen
Yaptıkları yanlarına kar kalır her dönem
Kurnazlık ve hukuksuzluğa dayandıkça sistem.
Nazmi hocam bu ülkeyi herhalde sadece ama sadece sizin gibi aydın insanlar düşünüyor!yoksa gerisi hava cıva.....Bütün sözler tutulsaydı eğer bu ülkede o bahsettiğiniz sözünün arkasında durmayan o insanlar bir anda halkın sevgilisi olabilir miydi? Biz Türk milleti olararak ençok yalan atanlara gönül vermiyor muyuz? ACI AMA TEK GERÇEK BU!..............