13
Haziran
2025
Cuma
ANASAYFA

Uzlaşma Kültürü (1)

Herhangi bir günün gazetesini açın, ülkede son 24 saatte yaşanan olaylara bakın, devlete ve kurumları arasındaki ilişkilere bakın, parlamentoya ve siyasi partilerimize bakın, iç ve dış sorunlarımıza bakın, hepsinin temelinde ilk göze çarpan özellik, uzlaşma kültürünün eksikliği olarak kendini göstermektedir. Kurumlarımız, siyasilerimiz, insanlarımız bir birinin peşinde, halkın yarıdan çoğu birbiriyle davalı, kavgalı olup, yargıya da kimse güvenmemektedir.

Oysa tek tek baktığınızda, sorun dediğiniz şeylerin yüzde doksanı incir çekirdeğini doldurmayacak basit olaylardır. Bunları normalin altında zeka düzeyine sahip iki insan bile oturup konuşabilse, konuşmasını bilse, yani uzlaşma kültüründen birazcık nasiplenmiş olsa, rahatlıkla çözer. Sorun diye bir şey kalmaz.

Ama bizim kültürümüz uzlaşmalara kapalı, aksine zıtlaşmalara, çatışmalara, palavra ve gösterişe dayalıdır. Devlet yönetim geleneğimizde bile, hükümdarın tespiti, ailede ve adaylar arasında bir uzlaşma sonucu değil çatışma sonucu, kardeşlerini öldürüp, alternatiflerini temizleyerek gerçekleşmiştir. Batıda paylaşımın, verasetin ayrıntılı kuralları varken, bizde kural güçlü olanın, gücüne boyun eğmekti. İktidar paylaşılmaz, yetki paylaşılmaz, dolaysıyla anlaşma uzlaşma da olmazdı.

Bu yüzden Türkler hiçbir zaman için iyi bir müzakereci, masa başı uzmanı olamamış, diplomasiyi becerememiş, gereksiz restleşmelerle kaybı ikiye katlamada adeta uzmanlaşmıştır. (Balkanların dağılışında Osmanlının izlediği politikalar bunun en güzel örneğidir.)

Tek uzmanlık alanı, sorunları kabul edip çözüm aramak yerine, sorunu ret edip, dondurmak ve çözümü ertelemek, geleceğe bırakmak, başka bir deyişle çözümsüzlüğü benimsemektir.

Bu felsefenin özünde yatan düşünce, kendi dönemini kurtarmaktır. Şöyle ki; sorunu çözmeye kalkıştığınızda, gerçekten çözmek istiyorsanız, pazarlık edeceksiniz, yerine göre bir alıp bir vereceksiniz.

Ama muhalefet böyle bir durumda çözümsüzlüğün doğuracağı sonuçları düşünmeyip, sizi küçük düşürmeyi düşünecektir. Bunun için de, aldıklarınızı görmezden gelip, verdiğiniz en küçük tavizi, “Ülke çıkarlarını sattı, vatan haini” diye; halka şikâyet edecektir.

Bu durumda siz de “Aman sende, sorun dursun durduğu yerde. Çözmeye kalkışıp da başıma iş açmayayım durduk yerde” deyip, sorunu reddedip, karşıya meydan okuyarak hem kahramanlığa soyunacak ve hem de iç politikada elinizi güçlendireceksiniz.

Ama öte yandan sorun üzerinde ve dışarıda eliniz zayıflayacak ve artık, çözümsüzlüğe kilitleneceksiniz. Kişisel iktidarınızı kaybetmektense, ülke çıkarlarının kaybını yeğleyeceksiniz.
Çünkü çözülmeyen sorun, bir an için geçiştirilmiş gibi görünse de, asla kaybolmaz ve orada bir yerlerde ve büyümüş vaziyette öylece durur. Fırsatını bekler ve en olmadık zamanlarda karşınıza çıkıp, sizi alt etmeye çalışır.

Sorun acele etmez, sorun olarak kaldığı ve siz onu küçümsediğiniz sürece güçlenir, büyür ve sizi zayıflatır. Ve sizin düştüğünüz bir anda, “Elimden tutacak birisi var mı,” diye etrafınıza baktığınızda, sadece sorunlar vardır etrafınızda. Şimdi onlar pazarlık etmez artık, istedikleri kadar alır; çünkü siz yerdesiniz, onlar ayakta. Oysa bu sonu kendiniz hazırladınız, onları zamanında çözmeyip ayakta tutmakla.

Tabii ki, tükenmez dünyada çare de, bahane de. Uydurursunuz kendinize bir savunma. “Yıllarca inatla karşısında durdum. Bıkmadım, usanmadım, teslim olmadım, elimden geleni yaptım. Herkes gördü, her şey milletin gözleri önünde yaşandı. Bu yüzden içerden, dışardan kuşatıldım, tehditler aldım. (Araya böyle uydurulmuş bölümler de konulabilir) Hayatım pahasına milli davamızı savundum. Ama olmadı; dış mihraklar elimi kolumu bağladı, içerde bazı hainler (sorunu büyütmeden vaktinde çözelim diyenler) bizden yana olmadı, kaybettik. Ama vazgeçmedik. Elbette felek bir gün bize de gülecek. O zaman ülkemizin düşmanları gününü görecek vs.”

Ve işte böylece sorunu çözmeyip milletin başına iş açan, sorunun çözümünde yüzde elli kazanç, yüzde elli kayıp olacaksa, hiç kazanmadan yüzde iki yüz kaybeden adam, oldu mu size milli kahraman. Oysa sorunu çözmeye kalkışsaydı aynı adam, bir hain olacaktı ulusal çıkarları satan.

Uzlaşma sağlayabilir, çözüm üretebilir mi, diplomaside başarı sağlayabilir mi, felsefesi böyle olan?

 

Yayın Tarihi : 11 Mayıs 2009 Pazartesi 10:46:33


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Teoman Törün IP: 85.103.94.xxx Tarih : 11.05.2009 13:35:35

"Uzlaşma kültürü"nün açığında kalmamız "Teslimiyetçi" , "Ver kurtulcu" yaftası yeme kâbusu yanında, pek bunlar kadar naiv olmayan bireysel ya da kurumsal avantaj hesaplarının da sonucu