KURA İLE AB’DEN ANAYASA ALMAK UTANÇ VERİCİ MİDİR?
Uzlaşma kültürüyle ilgili olarak yazdığım bu yazıların amacı, başlangıçta da belirttiğim gibi bütün sorunlarımızın temelinde uzlaşma beceriksizliği yattığı kadar, şu anda önümüzde duran anayasa değişiklikleri için uzlaşmaya duyulan ihtiyacı belirtmek içindi.
Çünkü siyasi partilerimizin ve değişik kurumlarımızın, anayasa değişiklikleriyle ilgili olarak yaptıkları açıklamalardan, yine bir uzlaşma ihtimalinin çok uzağında olduğumuz anlamı ortaya çıkıyor. Ve işin en ilginç tarafı da, herkesin anayasa değişiklik teklifleri bir birine karşıt olduğu için, tarafların değişiklikten farklı beklentileri olduğu için kapıştıkları falan da söylenemez. Hatta hiç kimsenin anayasa değişiklik teklifi falan da olmayıp, değişiklikten ne beklediği de bilinmiyor.
Ama hiçbir kimse kendi ne istediğini bilmese de, karşı tarafın ne istediğini adı gibi biliyor. Örneğin AKP’ye göre CHP demokrasi istemez. Halka karşı dayatmacı devlet yapısını, bürokrasiyi, derin devleti ve egemen güçleri savunan bir anayasa ister. Daha doğrusu mevcut anayasadan vazgeçmez. Eskiden karşı çıktığı bu antidemokratik cunta anayasasına tapar.
CHP’ye göre AKP’nin ise, demokrasi ile ilgisi olmayıp, takiye yapmaktadır. Anayasa değişiklikleriyle çağdaş bir demokrasiyi değil, ılımlı İslam’ı ve arkasından şeriatı getirecektir. Bu yüzden yeni bir anayasa için, AKP ile işbirliğine, müzakereye yanaşmamak, getireceği her alternatife karşı çıkmak gerekir.
MHP ve öteki partiler de, kendilerine göre başka gerekçelerle anayasanın değişmesine karşı çıkmaktadır. Fakat hepsinde de temel gerekçe, iktidar karşıtlığı ve muhalefet anlayışıdır.
İşin ilginci ve şark kurnazlığına özgü çok özel bir durum daha vardır. O da, anayasa değişikliğine karşı çıkan herkes aslında değişiklik taraftarıdır. Yani yeni anayasa yapımına veya değiştirilmesine karşı çıkan herkes, mevcut anayasanın değişmesini savunmakta olup, hemen her partinin programında sivil ve demokrat bir anayasa vaadi bulunmaktadır.
Ama haydi gel değiştirelim, ya da yenisini yapalım dediğinizde akan sular durmakta, kıyametler koparılmaktadır. Şark kültürü her alanda ve her zaman böyledir. Ne kabul, ne ret vardır. Ne galip ne mağlup vardır. Ne iyi ne kötü vardır. Ne hain ne kurnaz vardır. Herkes her durumda hain, her durumda yurtsever, her durumda kurnaz veya aptaldır. Her alternatif aynı rahatlıkta savunulabilir veya karşı çıkılabilir. Şark Kültürü, bilimsel bir açıklama olanağından yoksun bir bilmecedir.
Her durum ve kavram her an için yer değiştirebilir. Bizim parti yapmışsa iyi, öteki yapmışsa kötüdür. Bizim istediğimizi yapmışsa kahraman, yapmamışsa haindir. Herkesin yeri, sizin çıkarınıza göre belirlenir. Olay kurnaz bir karalamalar ve kahramanlıklar kampanyası düzenlemektir. Sakın ola abarttığımı sanmayın, gerçek bunun çok daha ötesindedir. Gerçek tamı tamına bir paranoyadır. Ve Türkiye bunu referandumda, Malezya senaryolarıyla en kötü biçimde yaşamıştır.
Şimdi bu huylarımız, alışkanlıklarımız, çatışma kültürü ve geleneklerimiz ortadayken, çağdaş bir anayasa yapabileceğimizi düşünebilir misiniz? Ama öte yandan da kura ile bir AB devletinin anayasasını almayı, ülkemiz açısından utanç verici olarak bulanlar olabilir. “Biz kendimize bir anayasa yapamayacak kadar aciz miyiz?” diyenleriniz olabilir.
Ama maalesef görüyorsunuz ki, yapamamışız ve yapamıyoruz. Ve bence böyle bir utanç, siyasetimizin bir anayasa yapamayıp da, darbe anayasalarına razı olmasının utancından daha fazla bir utanç değildir.
Diyelim ki ikisi de utançtır ve hatta diyelim ki, utanç eşit bile olsa, darbeyle gelen dayatma, vurgun talan ortamı yaratma, devleti tabulaştırıp vatandaşı kul yapma anayasasıdır. Oysa kurayla gelen demokrasidir, haktır, özgürlüktür, kulu, köleyi insan yapacak, çağa taşıyacak bir anayasadır.
Peki, bu durumlar apaçık ortada iken, bir utancı başka bir utançla kapatacağımıza, neden çatışma kültürü birazcık gevşetilerek, kendi kendimize, ehveni şer sayılabilecek bir anayasa bile yapamıyoruz? Sorun sadece siyasilerimizde mi, derseniz; derim ki sorun kültürümüz.
“Kültüre Eleştirel Bakış” adlı kitabımda da belirttiğim gibi Şark Kültürü, kurnazlık, çıkar ve gösteriş kültürüdür. İyi güzel diye öğündüğümüz tarafları gösterişten ibaret olup, aslı kurnazlık ve çıkar kültürüdür. Bu yüzden sorun çok taraflıdır. Daha doğrusu Şark Kültürü toplumsal bir hastalıktır. Ve bu durum en güzel biçimiyle referandumda yaşanmıştır.