İsterseniz şimdi de, bir önceki yazımda değindiğim, uzlaşmadan uzaklaşmayı hedefleyen bu felsefeyi, çocuklara indirgeyerek biraz hikâyeleştirelim.
Diyelim ki çocuksunuz ve birkaç arkadaş bir elma bahçesine girdiniz. Birlikte elma topladınız ve sepetlerinizi doldurup geri döndünüz. Herkesin elindeki elma miktarı sepetinin büyüklüğüne göre değişiyor. Sizin sepetinizde on kilo elma var, birisinde yedi kilo, birisinde beş kilo, birisinde de bir kilo elma var. Bir kilo elması olan arkadaşınız: “Tamam, senin sepetin büyüktü. Daha çok çalıştın. Ama ben de kendi sepetim dolunca: sana dal eğerek, sepetini tutarak yardımcı oldum. Bana bir kilo elma ver ki, benimki de hiç olmazsa iki kilo olsun, gittiğime değsin” diye rica ediyor.
Bir kilo elmayı verirseniz büyük bir olasılıkla sorun çözülecek, arkadaşlığınız sürecek ve güle oynaya evlerinize gideceksiniz. Kalanı da size bol bol yetecek.
Ama siz, başka türlü düşünüyorsunuz. "Ötekiler ne der; olay başkalarına nasıl yansır, duyanlar nasıl düşünür" derken: ret etmek kolayınıza geliyor ve “Hayır vermem, elma bir kez benim sepetime girmiş ve benim olmuştur” diyorsunuz.
Öteki arkadaşlarınız araya giriyorlar. “Bir kilo elmadan ne olacak, haydi ver de dostça ayrılalım, evlerimize gidelim “diyorlar.
Siz: “Hayır olmaz, çok istiyorsanız siz verin” diyorsunuz.
Onlar itiraz ediyor. “Biz niye verelim? Biz ayrı ağaçlardan kendimiz topladık. Oysa siz aynı ağaçtan ve birlikte topladınız. Bir kilo elmayı versen ne olacak;” diyorlar.
Siz. “hayır olmaz” deyince, bu kez bir kilo rica eden arkadaşınız da sertleşerek: “Sepetindeki meyvenin en az üç kilosu benim hakkımdır. Hakkımı istiyorum ve alacağım;” diye diklenir.
Öteki arkadaşlarınız size: “Bak iş uzayacak, sonu kırgınlığa varacak. Haydi, bir kilo ver kurtul. Sen de fazla uzatma. Bir kilo istedin orada kal ” diyorlar.
Aslında siz de bir kilo meyvenin peşinde değilsinizdir belki, ama olay artık bir gurur meselesine dönüşmüştür. Özellikle de istenen miktarın artışa geçmesi ve ricadan tehdide dönüşmesi, sizi iyice germeye ve uzlaşmazlığa iterek şöyle düşünmenize neden olacaktır.
Ver kurtul çözüm değildir. Bir kilo verirsem bir kilo daha ister. Ayrıca yol olur, beş kilo meyvesi olan: “Bir kilo da bana ver” diyebilir. Ötekiler. “Bak korktu da verdi der. Olay duyulunca herkes küçümser, korkak der. Aracıların isteğiyle vermiş derler, bağımsızlığıma gölge düşer. Hayır, olmaz artık, bu bir gurur meselesidir.” diyorsunuz. Meyve isteyeni gözünüze kestiriyorsunuz. Ötekiler sizden daha güçlü ama: ”Onlar karışmazsa ben bunu hak edebilirim.” diyorsunuz.
Meyve isteyen: “Ben bunu unutmam, intikamımı alırım.” diyor. Ötekiler: “Yazıklar olsun, bozdun arkadaşlığımızı. Sen ne anlaşmaz, uzlaşmaz bir insanmışsın” diyorlar.
Siz: “Hepiniz birleşip üstüme geliyorsunuz” diye, ayrıca alınganlık ediyorsunuz. Günün sonunda arkadaşlığı bitirip, yaşanan paylaşımların üstüne limon sıkıp, kırgın ayrılıyorsunuz.
Oysa “Ver kurtul çözüm değildir.” diyen mantığın, bir de öteki tarafına bakalım isterseniz. Yani vermezseniz neler olabilir?
Çatışma başlar. Diyelim ki yendiniz. Bir kilo elmayı vermezsiniz, ama birkaç yumruk ve tekme darbesi de siz almışsınızdır ve kavga sırasında dökülen elmalarınızdan birkaç kilosu yaralanıp berelenmiş, zarar görmüştür.
Yenilirseniz, zaten yenen istediğinin iki üç katını, hatta daha fazlasını da alabilir. Yine diyelim ki yendiniz. Fakat ötekiler, yaptığınızı onaylamadı, tehdit etti, üstünüze geldi. Siz de onlarla baş edemeyeceğinizi bile bile, onur meselesi yapıp diklendiniz. Temiz bir dayak yediniz ve meyvenin hepsi gitti. Ver kurtuldan daha mı iyi?
Oysa ilk istediği anda, ya da sonraki bir aşamada anlaşarak bir kilo elmayı verip, sizde ondan sepetin ucundan tutarak, taşımanıza yardımcı olmasını isteyebilirdiniz. Yahut ta en azından dost kalarak, başka bir zaman başka bir işte, yine birlikte işbirliği yapabilirdiniz.
Bu uydurulmuş bir çocuk hikâyesi deyip geçmeyin. Devletlerarası ilişkileri belirleyen gerçek hikâyeler, emin olunki bu hikâyeden çok daha basit, anlamsız ve daha çocukçadır. Örneğin ABD’nin Irak’a müdahalesinde Saddam ile Bush’un sergiledikleri manzara bundan daha mı ciddi ve anlamlıdır? Asla. Çünkü aslında yaşam, dünya ve olaylar, çok yalın ve basittir. Politikacılık ise bu yalın gerçekleri karmaşık hale getirme işidir.