25
Mayıs
2024
Cumartesi
ANASAYFA

Uzlaşma Kültürü (3)

UZLAŞMA VER KURTUL MUDUR?

Bizim: “Ver kurtul olur, yol olur, bağımsızlık ve onur anlayışımızla bağdaşmaz.” diye, anlaşmaya, uzlaşmaya yanaşmadığımız sorunlarımız nasıl sonuçlandı dersiniz. Emin olun ki, en iyisi iki üç kat zararla sonuçlanmıştır.

Ör. Yunanistan için İngiltere, Fransa ve Rusya: 1827 de Atina'ya kadar Mora yarımadasında bağımsızlık istemişti. Osmanlı kabul etmeyince de 1829 Edirne antlaşmasıyla Selanik yakınlarına kadar almış ve ayrıca: Eflak, Boğdan ve Sırbistan’a da özerklik vermek, Rus ticaret gemilerinin Boğazlardan serbestçe geçmesine izin vermek ve savaş tazminatı ödemek zorunda kalmıştır.

Oysa 1826 da Yeniçeri ocağını kaldıran ve henüz yeni ordunun kuruluşunu tamamlayamayan, donanması Çeşme’de yakılan Osmanlının, dünyanın süper güçleri karşısında savaşı tercih etmesi intiharı tercih demekti. Bunun yerine müzakere yoluyla hem zararı azaltabilir ve hem de sonraya yönelik avantajlar koparabilir, Rusların balkanlardaki öteki bağımsızlık taleplerinin arkasında durmaktan vazgeçmesini isteyebilir, kazanılan süreçte ordusunu yenileyebilirdi.

Gerek iç, gerek dış politikada, dikleşmeyi, restleşmeyi, meydan okuyup uzlaşmaktan çekinmeyi, dünyanın büyük ülkeleri bile artık terk etmiştir. Herkes çıkarları doğrultusunda, bir şeyler alıp bir şeyler vererek, uzlaşmalar aramaktadır ki, sonraki dönemlerde yeniden işbirliği yapma olanağı olsun.

Örneğin AB tarihinin en krizli ve en uzun zirvelerinden birisi geçtiğimiz cumartesi günü uzlaşma ile sonuçlandırdı. Almanya ile Polonya arasındaki sorunlar da bir şekilde çözüldü. Polonya ne rest çekti, ne de haklarından vazgeçti.

Polonya dersi önemli
Birlik hızlı, kıvrak ve hatta kararlı hareket edemese bile krizlerini aşmayı bir şekilde başarıyor. Kendisini yeniden tanımlayabilecek alanları kendisine açıyor. Çok vakit kaybetse de bir sorunun çözümü için bir şekilde çözüm üretmeyi becerebiliyor. Yani müzakere süreçlerini " ya hep ya hiç" anlayışıyla sürdürmek ve duygusallığa kapılıp küsmek hiç anlamlı değil.
AB üyelerinin kendi çıkarlarını sonuna kadar savunduğu fakat son tahlilde mutlaka bir çözüm bulma iradesini gösterdiği bir kez daha kanıtlandı. Polonya ile birlik arasındaki sorunlar çözüldü.
Soli Özel. Sabah 28. 06.07

Düşünüyorum şimdi, Polonya'nın yerinde TC olsaydı, dikleşmeler, alınganlıklar ve komplo teorileri alır başını giderdi. AB'nin samimiyetsizliğinden, ikiyüzlülüğünden tutun da Sevr’i hortlatmak istediğine dek bir sürü zırva. Zırva diyorum, çünkü bırakın hiç uygulanmayışını, onaylanıp uygulama aşamasına bile gelmemiş Sevr gibi geçersiz bir anlaşma değil, Avrupa ile Polonya'nın yaşadıkları.

Polonya'nın Avrupa ile geçmişine bakacak olursak, Avrupalıların Polonya'yı üç kez paylaşarak tarihten sildiğini ve Rusya-Batı Avrupa çatışmalarında Polonya'nın yolgeçen hanına döndüğünü görürüz. Birlik içindeki Avusturya, Fransa ve Almanya Polonya’yı paylaşanlar arasındadır.

Ayrıca yakın tarihte iki dünya savaşı ve iki kez işgal yaşamış Polonya. Ama tüm bu yaşananlara rağmen Polonya hiç komplekse kapılmadan, diklenmeden ama taviz de vermeden haklarını savunuyor ve birlikte bir çözüm üretiyorlar.

İngiltere’nin akılcı müzakerelerle, uzlaşarak ayrıldığı sömürgeleri, bu gün İngiltere’ye eskisinden daha fazla bağlı iken, Osmanlı’dan savaşarak kavga ile ayrılanlar, bugün hepside TC’ye düşman olmuştur.

Diplomasideki tek başarımız Lozan’dır. Bu da İnönü nün kişiliği, Atatürk’ün dehası ve ortamın gösterişe, palavraya ve çalım satmaya müsait olmayışındandır, diye düşünüyorum.

 

Yayın Tarihi : 17 Mayıs 2009 Pazar 13:05:19


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?