15
Haziran
2025
Pazar
ANASAYFA

Uzlaşma Kültürü (7)

TÜRKİYE’DE SİYASET UZLAŞMAZLIKTIR 2

Yine seksenli yılların, Türkiye’ye model olarak çağdaş uygarlığı –Batı Medeniyetini- yani AB modelini seçen, devrimci demokrat aydınları, bu durumu Türkiye’nin İran modelinden korunması, uzaklaşması için de gerekli görüyorlardı.

Hatta dün gibi hatırlıyorum, Uğur Mumcu’nun cenaze töreninde en çok “Türkiye İran olmayacak” sloganını atmıştık. Fakat o gün orada “Türkiye İran olmayacak” diye birlikte bağırdıklarımızın çoğu, bugün ABD’ye karşı Donkişot’ça davranıyor diye İran hayranı oldu. Ve kendisi gibi olmayanları şeriat taraftarı olarak görmeye başladı.

Fakat seksenli yıllarda, değişim ve gelişimi savunan devrimci, demokrat kesimleri hedef alan darbeciler, bu kesimleri sindirip kökünü kazıdıktan sonra, elleriyle büyüttükleri dinciler radikalleştikçe, Hizbullahlaştıkça, yani solu yesin diye yarattıkları canavar kendilerine de saldırmaya başladıkça elbette ki darbelerin yönü de değişti. Taraftarları da değişti.

Şimdi darbe karşıtları, beni yiyen canavar onu da yesin diyordu. Sonra tekrar dönüp dolaşıp sıra bana gelir mi demiyordu. Canavarın varlığı artık onu rahatsız etmiyordu.

Hatta bunun için siyasi yelpazedeki yerini, sosyal demokratlıktan, milliyetçi muhafazakâr bir noktaya taşımak gerekiyorsa bundan da çekinmiyordu. Olayı etnik milliyetçiliğe kadar götürerek, buradan sağlayacağı kazancın hayalleri içinde, artık ülkenin öteki yarısını kaybettiğini fark etmiyordu.

Rakibi ise hemen onun kaybettiği alana saldırıp, etnik milliyetçilikle açılan yaralara, din mehlemi sürerek oylarını almak istiyordu. Yaraların sözde tedavisi, yeni yaralar açmak şeklinde düşünülüyordu. Çünkü hiç kimse halkı ve ülkeyi düşünmüyor, herkes günü kurtarmak, herkes devleti ele geçirmek istiyordu. Çünkü herkes devletten besleniyor, onun için de devlete tapıyordu.

Herkes istediği noktada Atatürkçü, istediği noktada Kemalist ya da istediği noktada radikal dinci, istediği anda da demokrat oluyordu. Oysa bu olanaksızdır. Çünkü bunlar aynı şeyler değildir. Çünkü Atatürkçülük akıl, bilim ve çağdaşlıktır. Kemalizm ise, toplumu bu yola yöneltmek için dayatılmış kurallar toplamıdır. Yani Kemalizm amaç değil, Atatürkçülüğe ulaşmada bir araçtır.

Çünkü 1923’te cumhuriyeti akıl ve bilime uygun, çağdaş yöntemlerle halkoyuna sunamazdınız. Dayatmak zorundaydınız. Ama buna bakarak, 2000’li yıllarda da hala isteklerinizi dayatamazsınız. Ve dayatmalarınızı Atatürkçülük sayamazsınız. Aksine artık Atatürkçülük, halka hiçbir şey dayatmamaktır. Atatürkçülük, halkın dayatmalarına razı olmaktır.

Bizde maalesef toplumun değer verdiği tüm değerler, çıkarlar için istismar aracı olarak kullanılmaktadır. Atatürk de bunlardan birisi ve hatta birincisidir denilebilir. Bu yüzden kimileri Atatürk’ü insani özelliklerinin ötesinde tabulaştırırken, kimileri onu bir maske olarak kullanırken, bunların Atatürkçülüğüne bozulan kimileri de Atatürk’ün üstün bir değer olarak varlığını inkâr etmektedir.

Oysa Atatürk’ün yaptıklarını küçümsemek, değerini inkâr etmek, onu olduğundan küçük göstermek kimseye yarar sağlamayacağı gibi, gerçeklerle de bağdaşmaz. Aynı biçimde onu abartmak, tabulaştırmak da Atatürk’e zarar verir. Atatürkçülük, herkesin kendi kafasından yazdığı, uzatıldıkça uzatılan ve uzadıkça karmaşıklaşan bir senaryo da değildir. Atatürk ve onun gösterdiği hedef, açık, net ve kolayca anlaşılır bir kavramdır. Akıl, bilim ve çağdaşlıktır. İçinde akıl ve bilim olmayan, çağa uymayan hiçbir şey Atatürkçülük değildir.

Ayrıca istediğiniz yerde dinci, istediğiniz yerde demokrat da olamazsınız. Din ve inanç özgürlüğü isterken, çağdaş insanların yaşam alanlarını daraltarak, kadro taraftarlığı, içki yasağı, internete erişim yasağı gibi istediğiniz alanlara yasaklar koyarak, toplumsal baskı uygulayarak demokrat olamazsınız. Demokrasi kendi taraftarlarınıza hak ve özgürlük sağlamak değildir. Çünkü demokrasi sosyal bir kavram olarak tüm toplumu kapsar.

Ama Şark kültürünün egemen olduğu, az gelişmiş ülkelere özgü zıtlaşmalardan, çatışmalardan ve yaratılan ret duygularından beslenen politikalarda hiçbir görüşün, düşüncenin ve ideolojinin sürekliliği de, anlam bütünlüğü de yoktur. Her şey rakibin pozisyonuna göre değişir.

Ya demokrasi, çağdaşlık, akıl, bilim gibi savunduğunuz değerlerden vazgeçersiniz, ya da Atatürkçülükten Kemalizm’e geçiş gibi anlamını değiştirirsiniz. Rakip bunlara karşı çıkmaya başladıysa, bunları yeniden sahiplenirsiniz. İşlem bu kadar kolay ve basittir.
 

Yayın Tarihi : 2 Haziran 2009 Salı 00:19:46


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
izzet Kütükoğlu IP: 88.254.128.xxx Tarih : 2.06.2009 13:05:04

Hocam merhaba.

Bu güzel yazınız için teşekkür ediyorum. Bu ülkenin ve toplumun bu garip insan davranışlarından kurtulmasıda, bu ülenin bütün kötülüklerden kurtulmasıda, sistematik kurgusu düzgün, hakiki bir cumhuriyetin varlığına bağlıdır. "Cumhuriyeti,  yönetimin babadan oğula geçmediği bir rejim" olduğunu  zanneden bir millete bu nasıl anlatılabilir bilen varsa beri gelsin.

saygılar.