14
Haziran
2025
Cumartesi
ANASAYFA

Yargı Hukuktan İbaret Olmamalıdır.

Türkiye’de yargı diye bir hukuk oyunu oynanıyor. Ama örnek olaylar üzerinden, övgüler düzülerek, gerçekler kapatılmaya çalışılıyor. Her kurum, tavus kuşu gibi hep kanatlarına bakıp, ayaklara hiç bakılmıyor. Yargı devlete çalışıyor, vatandaşın davası önemsenmiyor.

Bir mahkeme ki, yargılananlar insanlar, yargılayanlar, savunanlar, davacılar, tanıklar insanlar, ama soğan patates hesabı gibi ya da havuz problemi gibi kurallar. Ve sanki a kare eşit b ise, b’nin karekökü a’dır gibi kararlar.

Bir robotu, bir sandalyeyi, bir paltoyu veya herhangi bir eşyayı yargılar gibi, duygudan, yaşamdan, vicdandan yoksun, kendini yerine koymadan, kestirme usuller. Çünkü orada ne niyetler önemlidir, ne düşünceler ve ne de gerekçeler. Önemli olan belgeler ve karşılığı olan maddeler.

Bu durumda hukuk, hak ve adaleti tesis değil, vicdanları aklama rahatlatma değil, topluma güven vermek ve iyiden doğrudan yana cesaretlendirmek, yönlendirmek değil, hukuk: belgeler, maddeler ve zamansızlık ise, yargılamadan adalet nasıl çıkacak?

Hukuk: bir kurnazlık yap, kandır, vaat et ne yaparsan yap, elinden belgeyi kap, maddesine uydur götür malı. Nereden bulup da zamanı, kim yapacak araştırmayı? Dosya dağlarının arkasında kaybolan yargıç, nasıl kendisi sayabilecek yargılananı? Kim akıl edecek yaşamdan bir kesit almayı, kim yapacak insanla eşyanın ayrışımını?

Ama adaleti tesis etmedikten sonra neye yarar hukuk? Diyorum ki: “Belki de bir hukuk devleti olamayışımızın ötesinde, adaletin de yalnızca hukuku kaldı elimizde.”

Sonuçta yargı kuralcı, şekilci ve keyfidir. Aynı yerde aynı anda 100 kişi aynı davranışı gösterdiği halde, 99’unu görmezlikten gelerek tek bir tanesi için bir suç şablonu oluşturup, onu cezalandırabilmektedir. Yani genel ve eşit değildir.

Aynı biçimde kuralcı, şekilci ve keyfi yaklaşımın sonucunda, gerçeklerden, yani hak ve adaletten de uzaklaşmaktadır. Örneğin bir erkek vatandaş, nüfusa kadın yazılmışsa, hukuken kadındır. Hukuku işletmeye devam ederek, vaktinde itiraz etmediği, itiraz etmesi gerektiğini bilmemesinin mazeret sayılamayacağı vs. hukuksal gerekçelerle ret edilerek kadınlığına karar verilebilir.

Oysa amaç, eldeki hukuk verilerini işleterek adaleti sağlayarak, hakkı teslim etmek olsa, yani amaç gerçeği belirlemek olsa, cinsel organına bakmak ya da, doktordan rapor istemek yeterli olacaktır.

Olur mu böyle şey, demeyin. Yukarıdaki örneğin, şu olaydan farkı varsa lütfen söyleyin.

Elli yıldır üzerinde tarım yapılan ve tek bir orman ağacı bulunmayan, bu yüzden de yirmi sene önce orman vasfı yoktur diye orman sınırları dışına çıkarılan bir arazi düşünün. Sonradan bir işgüzarın itirazı üzerine 18 sene 2B olarak kullanıldıktan ve yerleşim alanı olduktan sonra, yeniden hiçbir orman ağacı olmadığı, tamamen bağ bahçe, sera ve yerleşim alanı olduğu halde, bunları dikkate almayan bir yargıç tarafından, aynı hukuksal gerekçelerle ormana geri verildiğini düşünün.

Ve orman idaresi üzerinde yaşayan insanlara burası ormandır, evinizi yerinizi yıkıp kaldırın, boşaltın diyor. Ve yine yargı buranın orman olup olmadığına bakmak, ya da buna dair bir rapor istemek yerine, hukuken ormana çıktığını, süresi içinde itiraz edilmediğini, işlemden kimsenin haberi yoksa da, bunun hukuken mazeret olmadığını vs. vs. nedenlerle reddediyor. Yıkımına ve boşaltılmasına, mevcut ağaçların kesilip, sökülerek orman ağacı dikilmesine karar verebiliyor. Nerede oluyor bu derseniz; ülkenin hemen hemen her yerinde olabiliyor.

Ormandan amaç nedir. Boş bir arazinin, çorak bir alanın hukuken ormana ait olması mıdır; yoksa gerçekten orman ağaçlarıyla kaplı olması mıdır? Bu ağaçlandırılmış meyve bahçeleri boş ve çorak orman alanı olmasından daha faydalı değil midir? Gayri safi milli hasılaya hangisinin katkısı daha fazladır? Bunların hiçbir önemi yoktur. Hukuken ormansa, orman olup olmaması da, ülkeye faydası da hiç önemli değildir.

Peki erkeğin cinsel organına bakmak yerine, hukuki belgelerle kadınlığına karar vermekle, buranın tarla olup olmadığına bakmadan hukuki gerekçelerle orman olduğuna karar vermek arasında ne fark vardır?

Öyleyse anayasaya yargıyı yerleştirirken, hukuktan ibaret olan bir yargı yerine, hakkı sahibine teslim ederek adaleti sağlayan bir yargı yapılanmasını sağlayacak esaslar teminat altına alınmalıdır.

Türkiye şu anda AB’nin dayattığı bazı demokrasi kırıntıları ile zamana tutunmaya çalışmaktadır. Unutulmamalıdır ki, Türkiye ileri bir anayasa yapıp uygulayabilirse, en hızlı kalkınan ülkeler arasına girerek, dünyada ön saflarda yer alabilecektir. Aksi halde yerinde saymaya devam edecektir.
 

Yayın Tarihi : 8 Temmuz 2009 Çarşamba 10:36:40


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?