3
Mayıs
2024
Cuma
ANASAYFA

Günümüzde basın özgürlüğü kavramı

Basın, parlamenter demokrasilerin vazgeçilmez bir yapı taşıdır ve basın özgürlüğü olgusu da yine demokratik ülkelerde ortaya konulmuş bir kavramdır. 17. yüzyıldan başlayarak yazılı basın alanında meydana gelen gelişmeler daha sonraları basının 4. güç olarak kabul edilmesiyle sonuçlanmıştır. Kamuoyunu açıklama, oluşturma ve yönlendirme gibi son derece önemli görevleri olan basın, etkili olduğu sahanın genişliği göz önüne alındığında bu tanımlamayı tamamen hak etmektedir. Sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmelere paralel olarak yazılı basına, işitsel ve görsel kitle iletişim araçlarının da eklenmesiyle basın daha geniş bir boyut kazanmış ve dolayısıyla da “basın özgürlüğü” kavramı giderek, daha geniş bir anlamsal içeriğe sahip olan “iletişim özgürlüğü” olarak adlandırılmaya başlamıştır.

Bilindiği gibi sansür, basın özgürlüğü önünde önemli bir engeldir. Çünkü tarafsız ve yeterli bilgi ve haber alamayan halkın siyasi-toplumsal tercihlerinin sağlıklı olamayacağı açıktır. Gücünü vatandaşlarının iradesinden alan bir hukuk devletinde ise bu durumun son derece sakıncalı olduğu malumdur. Buna karşılık, maalesef ülkemizde siyasal iktidarların basınla barışık olduğunu iddia etmek biraz güç. Henüz Osmanlı Devleti döneminde başlayan bu çatışma bugün çok farklı boyutlarda ve içerikte kendini göstermektedir. Anayasa’da yer alan “basın kanun hükmünde serbesttir” maddesinden de anlaşılacağı üzere basın belirli bir yere kadar hürdür ve kanunda belirtilen hükümlerin aksi bir durumda kolayca sansür edilebilir.

Aslında her dönemde iktidar konumundakiler, kendi hareket alanlarını kısıtladığı düşüncesiyle basın özgürlüğü kavramına tereddütle bakmışlardır. Bu durum ise, gazeteciliğin var oluş kavramı olan haber verme ve bilgilendirme işlevinden kaynaklanır. Halkın özgür haber alması, düşünce ve görüşlerin özgürce iletilmesi, siyasi yetkinin de içinde bulunduğu tüm kurum ve kuruluşların serbestçe eleştirilmesi ancak kitle iletişim araçları ile gerçekleşebilir. Bu çerçevede içinde bulunduğumuz yüzyılda tüm dünyanın kabul ettiği tartışmasız bir gerçek vardır: Basın özgürlüğü sadece gazetecinin kendini ifade edebilme özgürlüğü değil, aynı zamanda halkın haber alma özgürlüğüdür. Basın, halkın gözü kulağı ve sesi olma anlamında çağdaş demokrasinin güvencesi ve temel kaynağıdır.

Madalyonun bir de diğer yüzüne bakmakta yarar vardır. Elbette ki düşüncelerin, görüşlerin ve haberlerin kamuoyuna ulaştırılması demokrasinin doğru işlemesi açısından son derece gereklidir. Ancak gazetecilerin de görevlerinin öneminin farkında olarak sorumluluklarını bilmeleri ve bu çizgide hareket etmeleri gerekir. Maalesef, sorumluluğunu bilmeyen, kişisel çıkarının peşinde koşan ya da kendi menfaati gereği belirli grupların sözcülüğünü yapan ve gerçekleri saptıran, kamuoyunu yanıltan, kısaca meslek ahlakına aykırı davranışlar gösteren gazetecilere de zaman zaman rastlanmaktadır ki bu da demokrasi üzerinde bir tehdit oluşturmaktadır. Tahmin edileceği gibi kitle iletişim araçlarının “basın dışı” amaçlardan da uzak durmaları, basının güvenirliliği açısından önemlidir. Ülkemizde bu tür kötüye kullanımlar, bunların birikimi ve yarattığı olumsuz hava, zaten basının özgürlüklerinden ve eleştirilerinden tedirgin olan insanların oluşturmak istedikleri kısıtlamalara dayanak olabilme basının bünyesindeki bu tür zaaflar halkın basına karşı ön yargıyla yaklaşmasına sebep olabilmektedir. Bu açıdan da basının bir öz eleştiri yapmasında fayda vardır.

Bu bağlamda, basın, iktidar tarafından tam anlamıyla kanunen özgür bırakılsa, bu sefer kendi yapısından gelen sorunları aşması gerekecektir. Ancak bunların, siyasi yetki tarafından sıkı bir sansür sistemiyle düzenlenmesinden ziyade kamuoyunun doğal mekanizmalarına bırakılması doğru olacaktır. Ulu önder Atatürk’ün de belirttiği gibi “Basın özgürlüğünden doğan sakıncalar yine basın özgürlüğü ile giderilebilir”.

Türkiye’de basın alanında maddi yaptırımlar yoluyla “Basın Ahlak Yasası”nın uygulanması ve buna uyulması 1960’tan sonra kurulan Basın Şeref Divanı’nda denenmiş ancak bu uygulama, 1967 yılında Basın Şeref Divanı’nın işlevsiz kalmasıyla, çok uzun ömürlü olmayarak kısa sürede sonuçlanmıştı. Bunun sebebi, basın alanındaki zorlama ve dış baskının hem basın özgürlüğüne ters düşmesi hem de gazeteciler tarafından olumlu karşılanmamasıdır. Örneğin Mussolini İtalya’sında ya da Hitler Almanya’sında görülen, basın ahlakı ve birtakım değişik nedenler bahane edilmesi yoluyla, gazetecilerin üye olmak zorunda tutuldukları Basın Odaları ve Basın Birliği gibi kurumlar da basının özgürlüğünü tamamen ortadan kaldıran ve gazetecilerin baskı altına alınmaları ile sonuçlanmış uygulamalardır. Bu uygulamanın değişik bir türü de ülkemizde görülmüş, 1938’de kurulan Basın Birliği; o devirde gazeteciler üzerinde baskı yapılmasının aracı olarak kullanılmış daha sonra 1946 yılında ortadan kaldırılmıştır.

Günümüzde medya alanında görülen, büyük sermayenin pazara girmesi olgusu yeni tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Tüketici kavramının medya dünyasına girişi hem okuyucu-medya ilişkilerini hem medyanın sosyal sorumluluk anlayışını olumsuz olarak etkilemiştir. Medyanın sosyal sorumluluk anlayışındaki bozulmanın olumsuz bir tarafı da medya etiğinde görülen değer yitimi olgusudur. Kitle iletişim araçlarında görev yapan medya çalışanları mesleki kimliklerini ve etik değerlerini korumak zorundadırlar. Bu, onların mesleki sorumluluğu olduğu kadar aynı zamanda da kamuoyuna karşı olan yükümlülükleridir. Unutulmamalıdır ki, özgürlük ve sorumluluk birbirini tamamlayıcı unsurlardır.

Sonuç olarak, basın özgürlüğünün ve saygınlığının korunması için basının denetlenmesi görevinin, yine meslekten gelen ve bu işi gönüllü olarak yapan kişi ve kuruluşlar tarafından gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu, sadece bağımsız ve demokratik bir devlet için değil aynı zamanda o ülke vatandaşlarının yurttaşlık görevlerini en üst düzeyde yerine getirebilmeleri için de varılması hedeflenen bir amaç olarak anlaşılmalıdır. Aksi takdirde, yasal bir takım önlemlerin alındığı bir ortamda basın ahlakı ve basın özgürlüğü kavramları somut olarak gerçek yaşamın içinde yerlerini alamayacaklardır.
Yayın Tarihi : 4 Nisan 2006 Salı 10:52:54


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?