Her şey Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamak isteyen sendikacılara "Ayakların başları yönettiği bir yerde kıyamet kopar" cevabından sonra başladı ve olaylar adım adım bilinen adrese dayandı...
Sendikacılar ile hükümet arasında bir uzlaşma olmayınca...
Kasımpaşa'nın zahmetle yetiştirdiği ve ülkemizin biricik muhafazakar "demokrat"ı ve aldığı yüzde 47 oy ile bırakın Türkiye'yi, İstanbul'un Taksimini bile yönetemeyen başbakanı, 1 Mayıs'ı Taksim'de kutlamakta direten sendikacıların iyi niyetinden şüphe ettiğini beyan etti...
Başbakan bu tür beyanda bulunur da bakanları konuşmadan durur mu?
İşçilere şahin kesilen ve "sevgili başbakanı"nın gözüne iyice girmek isteyen büyük devlet adamı; eskinin spordan sorumlu devlet bakanı, dönemin taze Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin hemen öne atıldı ve Taksim'e çıkmak isteyenlerin Anayasa suçu işleyeceklerini, çehresine pek de uymayan şedit haliyle açıkladı....
Hatta, kendisini tutamayarak, devlete kimsenin -kastettiğiyle- hele hele "ayakların" katiyetle meydan okumayacağını sözlerine eklemeyi unutmadı...
Daha sonra 1 Mayıs'ın Taksim Meydanı'nda kutlanmaması için, yasaklı devlet formülü açıklandı...
İstanbul'da sıkıyönetim...
Sıra, İstanbulluyu "huzurlu" kılmak için büyük büyük siyasilerden de destek alan büyük büyük bürokratlar 1 Mayıs günü programını duyurdular ve uygulamaya kondu...
İstanbul'un iki yaka arasındaki bazı vapur seferleri kesildi...
Taksim'e çıkan tramvay ve metro çalışmadı... Otobüsler meydana sokulmadı... Taksim 1 Mayıs'tan bir gün önce demir parmaklıklarla çevrildi...
Taksim, geçmişte kalan o komünist dünyalı dönemin demirperde ülkesi oldu.
Okullar tatil edildi...
Bir çok yol da trafiğe kapatıldı...
Taksim ve Beyoğlu'ndaki dükkanlar kepenk kapattı...
İnsansız Taksim güvercinlere kaldı...
Sıra o inatçı, o hınzır, o huzur bozan işçilere geldi...
1 Mayıs sabahı Şişli Abide-i Hürriyet Tepesi'nde'ki DİSK Genel Merkezi binasında bekleyen işçilere polis gaz bombalı, biber gazlı, coplu, tazyikli ve renkli sıcak sulu ilk müdahalesini yaptı...
Ne de olsa ayak takımı her gün banyo yapamaz.... Fırsat bu fırsat... Gözleri için bir güzel biber gazlı, terden kokan vücutları için de kırmızı boyalı sıcak su hizmeti verildi...
Bu arada "ayak takımı"na destek vermek için DİSK Genel Merkezi'nde bulunan CHP'li bir milletvekili kalp spazmı geçirdi, bir milletvekili de baygınlık geçirdi...
Bu arada gençliğinin memleketi Ordu'da bir yerlere "kızıl bayrak" dikmekle ünlenen, şimdilerde muhafakar demokrat dergahta, "sosyal demokratça" huzur bulan eski CHP Genel Sekreteri, dönemin Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, İstanbul'da bu olaylar olurken Ankara'da TBMM'de bir soruya şu şekilde cevap verir: "Bazı arkadaşlar, 1 Mayısı emek bayramının ötesinde siyasi bir kargaşa çıkarmanın sebebi olarak kullanıyor...''
Klasik siyasiler gibi bindiği sandalın küreğini çekmeye alışmaya başlamış olan Günay, sağduyunun egemen olmasını ve hükümetin uzattığı elin karşılık bulabilmesini temenni ederken, İstanbul'da göstericileri kovalayan polis, işçilerin sığındıkları Şişli Etfal Hastanesi'nde acil servise biber gazı bombası attı.
En iğrenç savaşlarda dahi dokunulmayan hastaneye biber gazı bombası atmak... Hastaları perişan etmek...
Bu nasıl bir polistir... Bu polislere nasıl bir eğitim veriliyor... Bu polisler yetiştirilirken hangi zihniyetle donatılıyor okullarında, kurumlarında...
Taksim'e inmek isteyen işçilere ve sendikacılara hiç geçit verilmedi... Görüldükleri yerde bir güzel sopadan geçirildiler...
Bu arada mutat olmak üzere Dolapdere'de, hiçkimsenin ne olduklarını merak bile etmediği, bu ülkeye sanki uzaydan düşmüş gibi algılanan yoksul varoşların "marjinaller"i polise karşı barikat kurdu, taşlarla sokak arası çatışmalar yaşandı...
1 Mayıs "İşçi Bayramı"ndan ziyade, gün İstanbul'da "savaş" havasında geçti.
Polis, ayrım gözetmeksizin, işçiler dahil her gruba sert müdahale etti: 505 kişi gözaltına alındı...
"Orantısız güç" kullanan polis Taksim'de otel önünde bir turisti bile copladı...
Günün yorumu ise, İstanbul Emniyet Müdürü'ndendi: "İstanbul'da olağanüstü bir durum yok... "
İstanbul'da huzuru sağlamak için Taksim'de 1 Mayıs'ı yasaklayanlar, dünya kentinde hayatı durdurdu...
Soğuk savaş yıllarından beri içimizde barındırdığımız korkularımızı yine büyüttük ve...
Dünyadan, kendimizden koptuk... İçimize sindik...
Yine, birbirimizi yemek için kendi kendimizin kurdu olduk...
"Ayaklar"ın değil de herhalde bazı büyüklerin başı göğe ermiştir...
Mağduriyetlerle iktidara gelip; emekçileri, halkı unutup, yalnız kendisine ve cemaatine demokrat olan AKP'nin yönettiği devlet şiddeti bir sen eksiktin...
Tarihin çöplüğüne atılmış, esamisi bile okunmayan anti-komünist sağcılıktan medet uman, kendi elleriyle mezarlarını kazan vasatlar...
Buyrun, sağduyudan yoksunların değersizler mezarlığına...