20
Mayıs
2024
Pazertesi
ANASAYFA

İttihat ve Terakki çeteleri ile Ergenekon

Türkiye Cumhuriyet’nin son 50 senesi bir anlamda sivil siyasete ara verdiren, demokrasiyi öteleyen askeri darbeler tarihidir.

Bilinen ilk darbenin yolunu, Enver (Paşa) ve Resneli Niyazi beylerin ve tabii arkalarındaki İttihat ve Terakki örgütünün Balkan dağlarındaki çetecilikleriyle gerçekleştirilen 23 Temmuz 1908 Meşrutiyeti açtı…

Daha sonra, aynı ordu askerinin birbirine silah çektiği, meydanlarda darağaçlarının kurulduğu 31 Mart (14 Nisan 1909) kaosu Abdülhamit'i iktidardan etti.

Bir dizi siyasi cinayet ve etkinliği ile orduya ve İstanbul’a hükmeden İttihat ve Terakki’nin üçlüsü Enver, Talat ve Cemal paşalar tam bir askeri darbe olan Bâb-ı Âli baskınıyla (23 Ocak 1913) maceracı siyasetlerini taçlandırdılar…

Tümüyle iktidara gelen İttihat ve Terakki’nin ve Osmanlı’nın sonunu biliyoruz… Son, bir hüsrandır… Ülkenin parçalanması hastalığına yakalanıp, akıllı siyasetler geliştiremeyen, çağını ve güçünü iyi okuyamamanın telaşına düşen İttihatçılar; nihayetinde, korkularının esiri olarak kendi elleriyle kendilerinin ve Osmanlı’nın bitişini gerçekleştirdiler…

Sonuç: Milyonlarca vatan evladı cephelerden bir daha evlerine dönemedi; milyonlarca kişi muhacir oldu, milyonlarca kilometrekarelik vatan toprağı elden çıktı…
..

O yıllardan bu yana darbeler, İttihatçıların “vatan tehlikeye düştü” telaşıyla örgütledikleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin istihbarat teşkilatlarına öncülük eden Teşkilat-ı Mahsusa veya 1912-1913 Balkan savaşının karanlık, eziklik ve çaresizlik ortamında zuhur eden Halaskâran-ı Zabitan artıklarıyla oldu…

Cumhuriyet dönemindeki darbeler (27 Mayıs 1960/12 Mart 1971/12 Eylül 1980 darbeleri ile 28 Şubat 1997 muhtırası ve 27 Nisan 2007 e-muhtırası) bu tür örgütlenmelerin ordunun en üst komuta kademesini baskı altına almasıyla başarılı oldu.

AKP iktidarının geçen yazdan bu yana geçen dönemi de darbe söylentileri ile geçti. Dışarıdan pek fark edilmese dahi, devletin iç duvarları zangır zangır sallandı...

Yoksam bu zangır zangır sallanma Türkiye'nin uluslararası ilişkilerine de zarar mı veriyor... El cevap: Mutlaka veriyor.

Seçimlerle birlikte rahat bir nefes aldı sivil siyaset ve ülke.

Seçimlerdeki yüzde 47’lik sonucu arkasına alan ve güç sahibi olmak isteyen devletin bazı önemli kurumları  Ümraniye’deki hücre evi ile birlikte İttihatçılıktan esinlenen ve o gelenek zihniyetinden hayat bulan Ergenekon dosyasını açtı.

Bu dosya siyaset şanslısı olmasına karşın korkak, çekingen  AKP ve ve onun  liderliğine karşın açıldı gibi...

Evet... Etrafa saçılan bilgiler demokratik bir ülkenin kamuoyunu hop oturtacak hop kaldıracak nitelikte.

Ergenekoncular öldürmek veya zindanlarda işkenceden geçirmek için "VATAN HAİNİ" 13 bin kişinin dosyasını tutmuş...

SÖYLENTİ BİLE OLSA VİCDANI OLAN İNSANIN TÜYLERİ DİKEN DİKEN OLUYOR...

Bu korkunç söylentilere  karşın ne yazık ki ülke Ergenekon dosyası ile hop oturup hop kalkmıyor. Herkeste bir bekle gör beklentisi var.

Nedeni de, sivil toplumu da arkasına almasına karşın Susurluk davasının hüsranı; Hrant Dink cinayeti ve Malatya katliamı davasındaki olumsuzluklar. Bu halkaya en son eklenen de Dağlıca olayı…

Etrafa saçılan bilgiler ilginç… Basına sızdırılan bilgilere bakılacak olursa, Ergenekoncular çok fütursuzmuş… Ortada elekronik postalar uçuşup duruyor. Her türlü cinayeti gözlerini kırpmadan işleyebilecek sokaktaki faşitlerle darbeyi yapacaklarına o kadar inanmışlar ki...

Tüm bunlar bir tarafa, Trabzon'da her sağır sultanın duymasına karşın İstanbul Emniyet Müdürü'nün, İçişleri Bakanı'nın,  Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nın  ve binlerce kişinin istihdam edildiği güvenlik ve  istihbarat birimlerinin  bir türlü duymadığı Hrant Dink cinayeti sonrası gözaltına alınan Yasin Hayal’in kanları donduracak şekilde bağırarak söylediği o meşum söz, ortada dönen karanlık işleri karinenin de ötesine taşıyordu. Neydi Hayal’in o sözü: “Orhan Pamuk ayağını denk alsın…”

Savcılık iddianamesi açıklanmadan ortalığa saçılan bilgiler o sözü doğrular biçimde.

Türk-Kürt çatışmasının önünü açmak için Kürt siyasetçilerinin öldürülmesi ve Türk-Kürt çatışmasına giden yolun cehennemi ortamını yaratmak için Fetullah Gülen ile Orhan Pamuk’un ortadan kaldırılması küçük parasal ayrıntılara takılmış gibi…

Susurluk soruşturmaları sırasında  o dönemin sivil siyasetçilerinin kendilerini korumak için  dokunulamayan Küçük'ün nelere karar verdiği ise sızdırılan "iddialara" dayanılarak Sabah gazetesinde şöyle ifşa ediliyor: “Ergenekon operasyonunda cezaevine konulan Veli Küçük'ün; 5 cinayet ve 4 saldırının talimatını verdiği öğrenildi. Küçük'ün, özel eşyaları, ajandası ve bilgisayarında yapılan incelemede, 6 aşamalı planla darbeyi hedeflediği ve örgütü de 6 ayakta organize ettiği öğrenildi. Emekli Tuğgeneral Küçük'ün; Hablemitoğlu, Hrant Dink, Malatya katliamı, İbrahim Çiftçi cinayeti ve Danıştay saldırısı saldırılarının talimatını verdiği iddia ediliyor. Hrant Dink, Malatya ve Danıştay saldırıları başkanlık divanında karar bağlanıp, talimatlar emir komuta zinciri ile iletildi. Diğer iki cinayette başkanlık divanı devre dışı bırakıldı. 2009'da amaçlanan darbe için yaptığı 6 aşamalı plan ise şöyle…” 

"BÜYÜK" TEN , KÜÇÜK" E ÖNEMLİ BİR AYRINTI...

Susurluk davasında bir türlü dokunulamayan Veli Küçük ilk kez sorgulandı ve tutuklanarak cezaevine konuldu… Bu çok önemli... Bu çok önemli de, böylesine büyük bir hazırlığın altından fütursuz "küçük"lüklerin çıkması mide bulundırmıyor mu? İşin sonunu getirmek için "küçük" isimlerden büyük isimlere doğru gitmekte soruşturmanın selameti açısından büyük yarar var...

Tabii bu operasyonun arkasında uluslararası olumlu bir dayatmanın olmadığı yatsınmasın...

Evet, çetelerden kurtulması için Türkiye'nin başına ansızın bir sihirli değnek değmedi... Herşeye karşın değdirildi.

Anahtar soru şu: Acaba, derin veya kendine çeki-düzen verip çağdaş olmak isteyen devlet, dünyadan soyutlanmamak için uluslararası isteğe "evet " diyerek kendi içindeki bu tür organizasyonlara son mu vermek istiyor?

Eğer Türkiye'nin devleti dünya içinde var olmak için ciddi olarak bu tür çağdışı organizasyonları bitirmek için düğmeye basmışsa olumlu anlamda iş ciddi…

O zaman Batı ülkelerinde tümüyle mezara gömülen Gladyo’ya Türkiye'de de elveda deniliyor galiba...

O zaman bu tür örgütlenmelerin açığa çıkmasını ve bir daha gerçekleşmemesini sağlayacak meşru bir organizasyon devlet içinde oluşturuldu veya oluşturuluyor.

Umarım Ergenekon’da sonuna kadar gidilir ve sivil Türkiye’nin önü açılır… Herşeyi zamana bırakarak sorunları çözmeyi alışkanlık haline getiren AKP gerekli siyasi desteği esirgemez...

Türkiye'deki  siyaset, asker ve askeri vesayet geleneğinden kurtulur… Asker de sivil de rahat eder…

Seçimlerde rey veren milyonlarca sessiz çoğunluk, seçim aralarında sesli olarak seçtiklerini denetler...

Askeri darbe korkusundan ve askeri vesayetten arınmış ve güçlenmiş demokratik rejimle, yeni siyasi kuşaklar kendilerine duydukları güvenle Türkiye’yi hak ettiği yere taşırlar…

Ya Ergenekon’da sonuç hüsran olursa…

Tabii ki dünyanın sonu gelmez, fakat, nasıl 20. yüzyılı bölük-porçük yakalamışsak, dünyanın gördüğü en yaratıcı en zengin en yaygın bilgi kaynaklı ve ne yazık ki en adaletsiz  yüzyılı olan 21. yüzyılı da kıyısından köşesinden yakalarız...

Milyonlarca işsiz ve yoksulumuzla, türban tartışmalarıyla zamanı boşuna tüketirken çok kürek sallarız hayal denizlerinde...  Vatanı kurtarmak için de birbirimizi afiyetle yeriz...

Yayın Tarihi : 28 Ocak 2008 Pazartesi 14:35:34
Güncelleme :1 Şubat 2008 Cuma 13:01:41


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Gökhan IP: 85.100.9.xxx Tarih : 3.02.2008 12:42:57

Aşağı yukarı aynı fikirde birleşiyoruz ama nedense karşı taraf gibi görme eğiliminiz devam ediyor.Lütfen yazılan yorumlara cevap vermeden önce yazılanı anlamaya çalışalım.''Anlatmak istediğim ise,eğer devlet,rejim kendini iç ve dış tehditlere karşı korumuyor yada bazı nedenlerle koruması engelleniyorsa,bu tür oluşumların ortaya çıkması gayet doğaldır.Önemli olan bu tür oluşumların meydana getiren şartları engellemektir.Bu da soruşturma veya operasyonlarla olmaz.Sorunun temeline ulaşmakla olur.Yani,gericiliği önlemekle,işsizliği önlemekle olur''kısmı üzerinde tekrar düşününüz.Hala anlamadıysanız üzgünüm bu niyetle ilgilidir.


yusuf Erçoban IP: 88.234.95.xxx Tarih : 10.02.2008 10:57:04

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin büyümemesi veya yerinde sayması veya Yüce Atatürk'ün hayal ettiği hedef koyduğu muasır medeniyetler seviyesine çıkamaması, milletinin devletiyle bütünleşememiş olmasının nedeni ittihak ve terakki zihniyeti ve politikasıdır. Tamamen bir siyonist örgütlenme ve ideolojisi olan ittihak ve terakki nin Trük milleti ne yaptığı zarar ve kötülüğü tarih boyunca hiç bir TÜRK Milletinin DÜŞMANLARI DAHİ YAPAMAMIŞTIR. Çünkü, ittihak ve terakkinin bu millete dayattığı kültürel, sosyal ve ideolojik bir intihar söz konusudur. Devlet millete raağmen olamaz. Devletin milleti için vardır. Ama ittihak ve terakinin en net görülen yönlerinden birisi de devletin milletiyle çatışma sürecinde sürekli taraf olmasıdır. Cemaatlerin örgütlenme yapısına da baktığımızda ittihask ve terakik örgütlenmesini andıran bir görünüm görmekteyim. Saygılarımla..


Gökhan IP: 85.107.229.xxx Tarih : 31.01.2008 13:15:18

SAyın ÖZbek,öncelikle belirtmeliyim ki herhalde hiç kimse ülkesinin siyasi ve ekonomik çalkantılar içinde bulunmasını istemez.Tüm dünyada Gladyo denilen örgütlenmelerin bitirilerek tamamen sivilleşmeye gidilmesi diye bir oluşumdan bahsediliyor. Yazınıza İttihat ve Terakki Cemiyetinin icraatleri ile başladınız.Lakin,gözden kaçırıldığını düşündüğüm bir nokta var.ittihat ve Terakki yönetimi ele geçirince bir panikleme içinde olduğu bilinmelidir.Çünkü yüzyıllardır hanedan tarafından yönetilen bir ülkede tamamen hanedan dışı bir gücün yönetime zorla hakim olma girişimi ve başarısı sonunda panik yaşanması doğaldır.peki buraya neden gelinmiştir?1683 Bozgunundan beri sürekli Avrupa önünde toprak bırakarak gerilemek,Padişahların da bu gerilemeleri sona erdirecek atılımları yapamaması,devlet yapısı içerisinde bir takım oluşumları meydana getirmiştir.Bu İttihat ve Teraki grubunun yönetimi ele geçirmesi sözkonusu olmasaydı,evet Dünya savaşına girilip o kadar insanın kaybına neden olunmayacaktı ama,geri kalmışlığın ve cehaletin nelere malolacağı görülemeyecek,milletin kendiliğinden uyanması belki de hiç mümkün olmayacaktı.Her şerde bir hayır vardır sözü buraya uysa gerektir.Anlatmak istediğim ise,eğer devlet,rejim kendini iç ve dış tehditlere karşı korumuyor yada bazı nedenlerle koruması engelleniyorsa,bu tür oluşumların ortaya çıkması gayet doğaldır.Önemli olan bu tür oluşumların meydana getiren şartları engellemektir.Bu da soruşturma veya operasyonlarla olmaz.Sorunun temeline ulaşmakla olur.Yani,gericiliği önlemekle,işsizliği önlemekle olur.Bir düşünün bakalım saltanatın ve hilafetin kaldırılması,halkın kendi kendine geliştirdiği inkılaplar mıdır yoksa başlı başına bir yeni devlet kurma olayımıdır?İttihat ve Terakki bunu yapamadığı,halkı düşünmediği için başarısız olmuştur.Atatürk doğru amaçla ve doğru icraatlarla gerçekleştirmiştir devrimi.Ama o da bir Osmanlı subayı olarak çıkmamışmıydı samsuna ve Anadolu da yaptığı herşey Osmanlı devletine onun teslimiyetçi silik kişiliksiz yönetimine bir başkaldırı değil miydi? Saygılarımla...


TeomanTörün IP: 88.240.145.xxx Tarih : 4.02.2008 10:40:52

Sayın Iğdır, Sabahattin Ali hakkındaki bir röportaj münasebetiyle onun öldürülmesini savunur bir tavır içinde olduğunuzun açıkca görüldüğü bir yorumunuzdan sonra, Ergenekon olayı bağlamındaki bir yazıyla Atatürk hakkındaki düşüncelerinizin bir araya getirildiği yorumunuzun yanlış anlaşılacağı biraz doğaldı. Yanılmışsam özür dilerim.


TeomanTörün IP: 88.240.145.xxx Tarih : 1.02.2008 12:27:55

Esir alınan yurdun savunmasını ve devrimlerini (İngilizlerin ilga ettiği İstanbul Meclis-i Mebusanı yerine yeniden TBMM'yi kuramak suretiyle)en meşru zeminde hareket ederek; dış dünyadan müttefikler ve destekler bularak yapmış olan, tüm Dünyaca: verdiği tüm kararlarda hiç yanılmamış tek lider olarak bilinen Atatük'ün adını ne olur, sinsi cinayet örgütlenmeleri ile bir arada kullanmayalım. Hele, evrensel ve bölgesel siyasal ve hukuk örgütlerinin kurulduğu, Dünyanın gözlerinin üstümüzde olduğu bu yoğun iletişim çağında böyle yeraltı örgütlenmelerini destekleme yönünde ağzımızı açmayalım.


sefakutas IP: 85.98.52.xxx Tarih : 20.02.2008 17:41:07

iyi günler arkadaşlar.bu yazıda ınsanları eksık bılgılere yoneltmek ısteyen yazara bı kac hatırlatmada bulunmak ıstıyorum. ıttıhat ve terakki hareketının yapılandırılmaması demek(BAB'I ALI)baskını olmasaydı şuan bu denlı olmayacağımızı bılıyormusunuz.kosava durumunda olurduk.o zaman kı padışahların ve sadrazamların acızlığının sonucudur o baskın.ondan sonrakı donemlerdekı muhturalarda dış guclerın oyununa yenılen soıyasılerın acızlığınden kaynaklanan hadıselerdı. ERGENEKON olayınada gelınce devletın derını yuzeyselı olmaz devlet bı tanedır.ve herkes ıcındekılerde onun derınlığıdır. vergısını veren,bayrağını vyoprağını seven herkes derın devlettır.ve bu olayın toplumda şuan yer almasındakı neden de AKEPEnın yasalardakı değişiklıklerının goıze batmaması ııcn buyutuldu.yoksa bu ısımlerın hepsını herkes bılıyordu.ulkeyı bolenler başta otururken koskoca bı davayı ısmı >(ERGENEKON)bu kadar acızleştırmeyelım lutfen.dağları taşları bombalamk ıcın ızın alanlar,ulkenın en hasas yarasını devamlı kaşıyanlar,parca parca satılan sermayeler,tamamen yedı kocalı hurmuze goturulen bı devletız.(ABD,AB.FRANSA.RUSYA CIN YUNANISTAN)BUNLAR EVIN kocası gıbı her şeyımıze karışırken ve başımızdakılerde onların yetıştırdıklerıyse bu kutsal ısım telaffuz edılır.bu gunlere kadar gorduğunuz kışılerın hıc mı bırının gecmışınde bı hata yoktu.amac bu kışıler değil amac bu kutsal davanın unutturulması kotuloenmesını sağlamaktır.HERKES DININI DEĞİŞTIREBILIR AMA IRKINI ASLA DEĞİŞTIREMEZ.NE MUTLU TÜRKÜM DIYEN.TANRI TURKU KORUSUN...


Nazmi Öner IP: 85.99.148.xxx Tarih : 2.02.2008 01:09:36

Sayın Özbek.İttihat ve Terakki'den günümüze gelişerek gelen çete hareketleriyle ilgili görüşlerinize katılıyorum.Ve benim bir sonraki yazım da bunlarla ilgili. Fakat İttihat ve Terakki'nin, Atatürk'le ilişkilendirilmesinin doğru yapılması gerektiğine inanıyor ve bu konudaki hassasiyetinize de katılıyorum.Çünkü İttihat ve terakki,l.Meşrutiyete son verilerek, uygulamaya konulan istibdat yönetimine karşı, bir özgürlük ve çağdaş bir yönetim talebiyle başlamıştır. Bu yüzden de ülkenin aydın ve yurtsever insanları arasında hızla yayılarak gelişmiştir. Atatürk olayın yalnızca bu safhasında vardır.Olayın çeteleşme ve ordunun siyasete sokulması safhalarında olmadığı gibi, Atatürk bunu doğru bulmadığını da belitmiştir. Hayatı boyunca da askerlikle siyaseti ayrı tutmaya özen göstermiştir.


B.Coskun IP: 91.89.2.xxx Tarih : 7.02.2008 06:00:34

Selamlar, cok bilenler cevap versinler, bu olayin ardindan "ERGENEKON'U" agzimiza almayip Türklügün yeniden dogusunu tarihte sembolize eden bu sahneyi zihnimizden kaziyacakmiyiz ?