22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Ahmet Rasim ve Atatürk'ün rakısı…

Her senenin Aralık ayının ikinci Cumartesi günü Dünya Rakı Günü’ymüş….

Bu sene de Aralık’ın 8’i, Cumartesi gününe denk geliyor.. Kim ve kimler uydurmuşsa uydurmuş… İyi ki uydurmuşlar. Her şeyin günü olur da rakının olmaz mı? O kadar tiryakisi var ki Türkiye’de ve Akdeniz havzasında…

Ben rakı içmeye geç başladım ve sonra açılarak hemen hemen tüm çeşitlerini tattım ve içtim… Bu arada söylemeden geçemeyeceğim; Tekel bize yıllarca rakı yerine zehir içirdi… Özel üretimle birlikte rakıcılar en güzel çağlarını yaşıyor şimdilerde..

Bizim özelleşen Yeni Rakı’nın yanında en sevdiğim rakılar Lübnan’ın Zahle rakılarının yanında aynı ayarda Suriye ile İsrail’in rakısı  benim favorilerim.. Irak’ın hurma rakısı ile Çinlilerin pirinç rakısı ise bir başka dünyaydı…

Hatay’ın incir rakısı, Tokat’ın boğma rakısı damağımda unutulmaz anlar yaşattı…

Tabii bu arada Fransızların pastis rakısını da unutmak olmaz. O da bizimki gibi anasonludur.. Su konunca, hafif kirli sarı-açık yeşil bir renk alır... Çoluk çocuğun elinde rezil olmaması için genellikle güngörmüş Fransızların tercih ettiği bir içkidir...


En serti de Kıbrıs’ın ünlü zıvanasıydı… Kaçak üretilip, kaçak satılan, adı gibi insanı zıvanadan çıkartmaya yetiyordu…

Nedense Yunan rakıları pek hoşuma gitmedi.. Belki de bizim rakının anasonlu sertliğine alıştığımız için… Fakat geçen sene Burgazada’da arkadaşım Niyazi Dalyancı’nın evinde içtiğim Yunan rakıları pek hoşuma gitmişti… Belki de sohbetin derinliğinden ve adanın huzur veren ortamındandı..


Tabii bir de Balkanların ünlü meyve rakıları vardır… Onlardan Romanya’nın gül rakısını içmedim. Bir Romen gitarcının sözü var; bir gün içip gül kokularıyla demleneceğiz…

Aslında rakı edebiyatının ne güzel örnekleri vardır dünyamızda…


Ünlü rakıcılar gelip geçmiştir bu dünyadan. Masalarından feyz alınırmış. O masalara oturmak öyle her kese nasip olmazmış…

Mesela gazeteci, edebiyatçı, bestekar Ahmet Rasim ( 1865-1932) çok severmiş rakı sohbetini. Evden bir çıkar pir çıkarmış… Siz deyin üç ay ben diyeyim dört ay… Ara sıra da eve uğrarmış…

Yine öyle bir uğramasında, yıkanmış paklanmış… Bir ara kapı çalınmış; rakıdaşları çağırıyorlar… Gitmemek olur mu? Zavallı eşi de kapı eşiğinde Ahmet Rasim’e boynunu bükerek şöyle demiş : “Aman bey, ne olur bu akşam sakın geç kalma eve erken gel….”

Tabii ne gezer… Fakat Ahmet Rasim’in içine işler bu söz. Arkadaşlarıyla içerken “Sakın geç kalma bu akşam erken gel…” diye başlayan o hüzünlü şarkıyı besteler…

Şimkdi o rakı muhabbetleri olmasaydı, o güzelim şarkı nasıl bestelenirdi, değil mi?

Peki rakı nedeniyle kapısına incir ağaçı dikilen haneler yok mu? Oooo.. Sürüsüne bereket..
Ahmet Rasim gibi içersen şarkı bestelersin, yazı yazarsın; fakat rakıyı nefretin mezesi yaparak zehir gibi içersen en hafifinden arkadaşının kalbini kırar; cinayet işler, evini barkını dağıtırsın…

Efendim, yakın geçmişimizde, devlet ricalimizin en ünlü rakıcısı, herkesin bildiği gibi Atatürk’tü… Zavallıya muhalefet olarak rakısını bile kullandılar hem sağlığında hem de vefatından sonra…

Acaba Atatürk hangi marka rakı içerdi? Nasıl içerdi?


Bir zamanlar sahaflardan aldığım küçük, cep kitapçığının adı “Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri”… Atatürk’ün uşağının adı Cemal (Çelebi) Granda… Anılarını yazıya dökenin adı da Turhan Gürkan… Fer Yayınları tarafından 1971’de basılmış… 1927 yılının Temmuz ayından ölüm tarihi olan Kasım 1938’e kadar 12 yıl Atatürk’ün sofracılığını yapan Granda’nın anıları hayli ilginç…

Kitabın hemen başında Cemal Granda Dolmabahçe Sarayı’nda Atatürk’le sıkıntılı tanışmasını anlatır…

O bölümden bir parça: “O gece yemek sabahın beşine kadar devam etmişti. Çokluk geceler böyle olur, meclisin horozlar öterken dağıldığı görülürdü. Bu yüzden Atatürk de sabah saat beşten önce yatağa giremezdi. Saat onbirden sonra hava serinlediği için misafirler birer ikişer balkondan içeri girmeğe başladılar. Masanın üzerinde boşalmış Dimitripolo şişeleri duruyordu. O devrin en ünlü rakısı olan Dimitripolo’dan Atatürk de her gece yarım kilo içerdi. Mezesi de sadece tuzlu leblebiydi. Ara sıra da fava denilen zeytinyağlı, limonlu bakla ezmesini istediği olurdu. En sevdiği yemekler arasında kuru fasulye ile pilav gelirdi…”

Atatürk’ün rakı ile olan muhabbeti bilinir… Türk geleneksel siyasetçileri gibi ne içtiğini ne yediğini saklamıştır kamuoyundan… Bu konuda hiç ikiyüzlü olmamıştır…

Atatürk’ün rakı sofrası bir anlamda devletin tartışma merkezi gibiydi. Birçok konu o masada enine boyuna tartışıldı.

Atatürk rakıyı, yeni bir yaşam tarzının öncüsü olarak zaman zaman uluorta da içerdi…

Yine aynı kitaptan bir anı daha…

”Moda koyundayız… Sıcak bir yaz akşamı. Büyük bir kalabalık çevremizi sarmış. Halk Atatürk’ü yakından görmek için toplanmış, birbirinin üstüne çıkıyor.

Sakarya motorunu çağırd;
‘Rakı, şarap ne varsa hepsini halka dağıt… Bana da bir şişe bırak’ dedi…

Ben de ne kadar içki varsa, orada bulunan herkese dağıttım. O sırada futbolcu Fazıl gelmişti. Kalanını da ona verdim. Çok sevindi.
‘Gazi bize rakı verdi… Yaşasın be…’ diye bağırmaya başladı.

Kalabalığın çemberi gittikçe daralıyordu. Atatürk halka dönüp;
‘Alaturka mı alafranga mı istersiniz?’ diye sordu.

Deniz Kızı Eftalya gelene kadar müzik çalacaktı. Herkes ayrı bir şey istedi.

Bağırış, çağrış gırla gidiyor.

O zaman Atatürk, karşısında coşan, sevgi gösterisi yapan halka doğru kadehini kaldırarak şöyle konuştu:

‘Vatandaşlarım… Buna rakı derler. Vaktiyle padişahlar gizli içerlerdi. Ben açık içiyorum. Siz de benimle beraber içiyorsunuz. Hepimiz eşitiz. Benim için; rakı içer, bunu bunu yapar, diyorlar. Ben bunların hepsini yaparım… Hepsi doğrudur. Neticede unutmayınız ki, ben de sizin gibi insanım. Sizinkinden bir fazla değildir yaptıklarım.’ ”

“Şimdilerde neler oluyor” diye bana sormayın… Belediyenin, İstanbul’un en güzel yerlerindeki mekanlarında içki içilmesini yasaklayanlara sorun o soruyu…

Recep efendinin başlattığı yasağını (kamu alanında içki yasağı varmış bir kanunun bir yerinde) son iki başkan da kitabına uydurarak sürdürüyorlar…

Bilsinler ki halkın onlardan rakı konusunda öğreneceği bir şey yok… İçen içiyor, içmeyen içmiyor…

Beyinlerinin o karanlık yerlerindeki o garip inadı niye sürdürürler bilinmez…

Neyse.. Boşverin… Şerefe… Neyi murad ediyorsanız ona için… Rakının koyulaştırdığı sohbetle demlenin…


Atatürk’ün her gece yarım kilo içtiği rakı ile ilgili bir bilgi daha…

Benim bir teklifim var… Teklifim, Atatürk’ün içtiği ve sevdiği rakının isim hakkını alanlara.. Niye aynı rakıyı üretmiyorsunuz?… Piyasadaki rakılara güzel bir rakip olur Dimitripolo (Dimitrakopulo)...


Rakıydı şarap oldu…

Dalida ÖZATAY – Akşam gazetesi Cumartesi eki/27 Nisan 2003

(…) Dimitrakopulo şaraplarının sahibi üçüncü kuşak Ahmet Aral, İstanbul'un eski şarap markasının Rum aileden kendilerine geçiş öyküsünü anlattı.

Dimitrakopulo markası, İstanbullu Dimitrakopulo soyadlı Rum bir aile tarafından yaratılmış. Dimitrakopulo, o yıllarda özel sektörde de rakı üretimi yapıldığından bir rakı markası. Rum meyhaneleri İstanbul ve İzmir'de çok gözde. Osmanlı'da bakıldığında meyhane kültürü, Rum ailelerin elinde. Bugün O. L. Aral firmasının bünyesinde yer alan Dimitrakopulo markasının hikayesini, üçüncü kuşaktan Aral anlatıyor. Dimitrakopula'nun rakı üretimi 1928'deki tekelleşmeye kadar devam ediyor. Sonra aynı popüler markayla şarap üretmeye başlıyor. Bu da 1950'li yıllara kadar devam ediyor. Aile, daha sonra Yunanistan'a göç ederken markanın tescilini büyük baba satın alıyor. Şarap sektöründe 1933'den beri faaliyet gösteren Aral'lar böylece Dimitrokopulo'yu şirketin bünyesine katıyor.

Burada söze baba Osman Latif Aral karışıyor ve bir hikâye anlatıyor. "Atatürk, 1919'da Samsun'a çıkmaya karar verdiğinde annesi Zübeyde Hanım Şişli'deki evde kalıyormuş. Dimitrakopulalar'ın Beyoğlu Bursa Sokağı'nda bir bakkal dükkânları bulunuyordu. Aynı zamanda rakı imalathaneleri vardı. Bu dükkân, Atatürk ve annesinin alışveriş yaptıkları bir yerdi. Atatürk de uzun bir süre Dimitrakopulo'nun rakısını içmiş."(…)

Yayın Tarihi : 6 Aralık 2007 Perşembe 19:26:09
Güncelleme :10 Aralık 2007 Pazartesi 17:01:03


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Fevzi X IP: 212.175.112.xxx Tarih : 24.04.2008 16:47:33

Azı karar, çoğu görüldüğü gibi zarar.Padişahlar gizli içermiş ,İspatı varmı kaynak varmı bizde bilelim halk da bilsin.