22
Mayıs
2024
Çarşamba
ANASAYFA

Korku ruhumuza sinmiş...

NTV’de bir açık oturum vardı… Malum 14 Nisan mitingi konuşuluyordu… 12 Eylül 1980 askeri darbesinin lideri Kenan Evren, titreyen elleri ve gripli haliyle şunları söyledi: “Artık yeter… Hiç kimse Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kapısını çalmasın. Sivil toplum kuruluşları (STK) ne güne duruyor… Onlar ortaya çıksın” gibi bir şeyler dedi…

Anaaa, darbeciler de şekil değiştirmiş bizim haberimiz yok… Ne de olmazsa iletişim ve bilgi çağındayız…  Dünya değişiyor… O kadar da olsun, değil mi?

Eskiden askeri darbeler şöyle yapılıyordu. Bir grup genç subay; gıcık oldukları sivil siyasetçilere veya komünistlere hadlerini bildirmek için, aralarında toplanıp, bir program hazırlıyordu. Ardından bir heyet halinde, onay almak için ordunun komutanına gidilirdi. Sonra, mutlaka perşembeyi cumaya bağlayan bir gece tanklar Ankara’da tur atıp, gerekli tutuklamalar yapılıp, sabah da kahramanlık türküleri ve marşlar eşliğinde darbe bildirisi okunurdu…

Daha sonra toplanılan komünistler bir güzel sopadan, falakadan, işkenceden geçirilip, bir kısmı idam edildikten sonra, parlamento seçimleri yapılıp, ordu yeni bir darbe yapana kadar kışlasına çekiliyordu…

Bu klasik darbe 1980’e kadar böyleydi…

Dedik ya, dünya değişti… Değişimden onlar da nasibini almayacak mı? Tabii ki alacak!

Bunun ilk örneği 28 şubat’tı… Sürekli “baklavanın altını kızartmakla” meşgul Necmettin Erbakan hoca, iktidarından öyle apar topar alaşağı edildi ki… Kendisi bile buna şaşakaldı… Bir takım “sivil” düşünce kuruluşlarıyla zuhur eden 28 Şubat, farklıydı.. Sincan hariç, tanklar ortada yoktu, radyoda marşlar ve kahramanlık türküleri okunmadı; komünistler kışlalara toplanıp falakadan geçirilmedi; ve bir kısmı da idam edilmedi…

Şimdi sorun cumhurbaşkanı…

Önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt konuştu… Siz bakmayın basının o kibar yorumlarına… Çok sert bir konuşmaydı… Sopayı aba altından göstermedi. Direkt sallayarak gösterdi… Koçum, “sözde” falan değil, biz “özde” cumhuriyetçi ve Atatürkçü cumhurbaşkanı istiyoruz, der gibiydi… Nokta…

Ertesi gün, tüm gazeteler konuşmanın demokrasiye, hukuğa çok uyduğunu yazdı… Sıkıysa tersini yazsınlar bakalım…

Büyükanıt paşa, Kuzey Irak’a mutlaka ordunun girmesini, bunun için de siyasi iradenin kendisini göstermesini ileri sürdü…

Bu da şunu gösteriyor… Asker, Kuzey Irak konusunda sivil kanatla, konuşmuyor... Çünkü Büyükanıt’ın basın toplantısından bir süre önce Milli Güvenlik Kurulu toplantısı yapılmış, orada konuşulması gereken konu, konuşulmamış ki, basın toplantısında dile getirildi..

Bunlar tuhaf değil mi?

Arkasından 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Harp Akademilerinde yaptığı konuşmada, rejimin olmadığı kadar tehdit altında olduğunu, ılımlı İslam’ın her an radikal İslam’a dönüşebileceğini üstüne basa basa açıkladı…

Evet, dünya değişiyor diyoruz… Değişen dünya ile birlikte sivil siyasete müdahalenin şekli şemali de değişiyor!

Arkasından 14 Nisan mitingi… Atatürkçü Düşünce Derneği ve emekli subaylar derneğinin öncülüğünde 300 STK’nın katılımıyla yapılan milyonluk miting… Mitingin ardındaki örgütleyici “güçlü irade”, yalnız Recep Tayyip Erdoğan değil, hiçbir AKP’liden cumhurbaşkanı seçilemeyeceğini, seçilmesi halinde sürekli eylem halinde olacaklarını dünyaya duyurdu.

Üstelik bu demokrasi’nin demo’su, yani halk adına söylendi… Halk ellerinde bayraklar; Erdoğan’ı istemediklerini, Atatürk’ün anıtkabrinde dile getirdiler…

Ankara’da kalmaktan ziyade, vizyonsuz; haybeye bol bol ülke gezen, partisinin iktidar ganimetinin nimet sarhoşluğuna set çekemeyen; bu duruma kızan; kırılan, kızan, sessiz, işsiz, fakir, yoksul, konuşamayan, milyonların olduğunu fark edemeyen, ülkede AKP’lilerden başkalarının da yaşadığının farkında olmayan; yaptığı gafların toplum vicdanında nasıl tepki bulduğunu bilmeyen, siyasette efeliğe yer olmadığını öğrenemeyen; kaderin alnına ne yazdığından haberi olmayan, eski bildiği dünyanın alışkanlıklarında kalan sığ suların siyasetçisi Erdoğan, hemen sepete düştü… “Aman yarabbim, 14 Nisan mitingine milyon kişi mi katılmış, yok yahu, biz bu işleri biliriz” falan diye konuşup, söndüreceğine, yangına benzinle koştu…

Evet… Bilet kesilmiş…

Arık sivil siyasete müdaheleyi TSK değil, STK’lar yapıyor…

Ben demiyorum bunu meydanlar diyor, bu işin piri Evren diyor…

Şimdiye kadar darbecilere asker diye kızıyordunuz değil mi? Tamam.. Bundan kelli müdaheleyi asker değil sivil yapacak…

Yani, siyasetçilerin sandığı varsa, STK’ların da miting meydanları var…

Al sana demokrasi.. Hem de âlâsından sivil, demokratik müdahele…

Serde STK var ya; AB kriterlerine de uyar, uymazsa da kendileri bilir!

150 yılık Batıcılık serüveni, 57 yıllık parlamenter demokrasinin sonunda geldiğimiz noktaya bakın…

Bir cumhurbaşkanlığı seçiminin altından kalkamıyoruz? Sanki korku cumhuriyetinde yaşıyoruz...

Halkı yok sayan Cumhurbaşkanlığı seçimini elinin tersiyle itip, Anayasa'da değişiklik yapıp, o makamı da demokratikleştirmek  çok mu zordu...  Sayın Başbakan siz ne yaptınız? Elinize geçen, çağdışı yasayı bir ganimete dönüştürmeye baktınız? 

Vay be.. Ne vizyon sahibiymişsiniz? Anlamakta zorluk çekiyorum; siz hangi zihniyetle AB'ye girmek için oraya buraya gidip geldiniz?

Siyaset böyledir... Geri olan, halkın gerisinde olan yasalar bumerang gibi gelir siyasetçinin suratına çarpar?

Elinize geçen tüm çağdaş kozları ne yazık ki dar siyaset, yandaş-cemaat peşkeşciliği merakı yüzünden heba ettiniz? Siz de korkular yarattınız? O korkulardan, korkulası, insanının tüylerini diken diken eden faşist oluşumlar yaratmanın yolunu açtınız? O korku girdabı sizi de içine aldı?

İşte... Korkunun doğurduğu bir vahşet daha... Bin küsur yıl önce Filistin'den kaçıp, Hıristiyan havarileri şimdi bizim yaşadığımız bu topraklarda inançlarına, dinlerine özgürlük kazandırdılar. Hıristiyan dininin tüm arka planı bu topraklardadır. Romalıların kestiği yüzbinlerce Hıristiyan şehidi hâlâ bu topraklarda yatıyor. Yani bizim hemşehrilerimiz... Yani sonradan Müslüman olan Anadoluların dedeleri...   

Yüzyıllar sonraki halimize bir bakalım... Anadolu'da,  bilgi ve iletişim çağındaki  Anadolu çocukları, üstelik üniversiteye hazırlanan veya üniversite öğrencisi olan gençler,  bir avuç Hıristiyan Türk'ün bıçakla boğazlarını kesecek kadar korku içindeler... Dünyada tek inancın Müslümanlık olduğuna inandırılmış garip bir laik ülkeyiz... Dinimizden, inancımızdan korkup, bu dünyayı beraberce paylaştığımız Hıristiyan kardeşlerimizi kesiyoruz... Kepazelik... Utanılacak haldeyiz...

Korkularımız; camilere, okullara, kışlalara,  evlere, meydanlara ve ölü toprağı sürülmüş ruhlarımıza  sığmıyor… 10 milyon yoksul, çaresiz insan devlet desteği olmasa açlıktan ölecek… Herkes bize düşman… 22 yıldır dağlarda gençler ölüyor; gururu kırılmışların ülkesi olduk…

Evet, fazla tıraş cildi bozar…

Erdoğan ister cumhurbaşkanı seçilsin, ister seçilmesin… İster kendisinin gösterdiği birisi seçilsin; her durumda bilet kesilmiş…

Durum gerçekten vahim…

Siyaseti değişimin, geleceğin aracı olarak göremeyen, zamanı kullanamayan, dünyadaki büyük değişimden nasibini alamayan, yenilikler için cesur olamayanlar için bu memleket deneme sahnesi değildir...

Demokrasiye sözde ve özde inananlar olarak; umudu öldürmemek için çağrıyı; korkuya değil değil, akla, özgürlüğe, cesarete, hukuka, vicdana ve iyiliğe yapalım…
Yayın Tarihi : 18 Nisan 2007 Çarşamba 01:09:17
Güncelleme :20 Nisan 2007 Cuma 18:49:01


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Yılmazx Ergüvenç IP: 212.253.11.xxx Tarih : 22.04.2007 10:12:22
Hissedip de sizin gibi ifade edemediğimiz fikirler için sizi kutluyorum. İşte gazetecilik budur. Varolun.