Son birkaç aydan bu yana PKK ile girilen çatışmalarda çok şehit veriliyor. Nedeni bilinmiyor… Çünkü bir açıklama yapılmıyor… Dağlardan şehit cenazeleri ardı ardına geliyor… Şehit cenazelerindeki o hüzünlü fotoğraflar hepimizi acı acı düşündürüyor… Kutuplaşma giderek artıyor, işin sokağa taşmaması için herkes elinden gelen gayreti sarf ediyor...
Evet… Ne oluyor... Güneydoğu’da ne değişti veya ne değişmedi?
Bu sorunun sorulması ve cevabının da alınması lazım…
1994 yılı Türk askeri için bir milat olmuştu… PKK ile girişilen çatışmalarda inisiyatif Türk ordusu lehine dönmüştü. Bu dönüşümün anlamı da şuydu: 3 PKK’lıya bir asker... Hatta daha sonraları bu oran dörtte bire kadar yükselmişti…
Şimdi ne oldu da şehit sayısı artıyor…. Oran Türk askeri aleyhine dönüyor…
Bunun bir açıklaması var…
Oysa, o yıllardan bu yana PKK’nın başından çok şey geçti… Lider kadrolarının büyük bir kısmı Türkiye’deki hapishanelerde… Askeri olarak da birebir çatışmalara girmekten sakınıp, klasik pusu ve tuzaklardan da vazgeçtiler…
Birebir çatışmalardan mağlup çıkmaktan ders çıkaran PKK şimdi, uzaktan kumandalı mayınlar döşüyor, daha sonra bir köşeye çekilip ateşliyor…
Olayın askeri boyutu bu…
Olay bu da, bunun bir çaresi yok mu?
Esas soru bu…
Daha gerileri gidelim isterseniz…
1993 yıllarında bir söz vardı Güneydoğu için: “Gündüzleri Türk ordusunun, geceleri PKK’nın”...
Bu söz öyle yaraladı ki Türk ordusunu, tüm askeri taktik ve stratejisini değiştirdi… Değişiklik kısa zamanda etkisini gösterdi ve bölgede inisiyatif Türk askerinin eline geçti…
Daha sonra PKK’nın başı Öcalan yakalandı ve Türkiye’ye teslim edildi…
2001 krizinden sonra Türkiye koalisyon dönemine son verdi; Avrupa Birliği yolunda önemli adımlar atmaya başladı…
Fakat tüm bu olumlu gelişmelerin yanında ne yazık ki askeri bakımdan zayıflamış PKK’nın bölgesel desteğini en aza indirmek için ekonomik ve sosyal tedbirleri içeren politikalar oluşturulmadı, iş gereği kadar önemsenmedi…. PKK yalnızlaştırılamadı… Ciddiyetin yerini rehavet aldı… Halbuki o yıllar Türkiye için çok önemliydi… Çünkü askeri olarak inisiyatifi ele geçirmiş bir Türkiye vardı… Morali bozulmuş, uluslar arası desteklerinde gedikler açılmış PKK’nın karşısında, Türkiye ilk kez terörle mücadele konusunda uluslar arası destekler almaya başlamıştı… 80 yıllık Cumhuriyet tarihinde, Kore Savaşı ve Kıbrıs çıkarması dışında hiç savaşmamış bir ordunun tekrar kendisine gelmesi, savaş tecrübesi kazanması, askere güven kazandırmıştı… Üstelik, yaşanılan düzenli bir savaş değil, gayrinizami bir savaştı.
Şimdi bir soru daha…
O yıllarda dağlarda çok önemli tecrübeler kazanmış, PKK karşısında inisiyatifi ele geçirmiş kadrolar ne yapıyor…
Tabii ki benim söylediğim Susurluk kadroları değil... İşin ciddi mücadelesini vermiş asker, MİT ve polis kadroları…
Onların çoğu emekli oldu… Fakat zihnen emekli olmadılar…
Bir başka ülkenin elinde bu denli tecrübeli kadrolar olacak da onlar ülke yararına en azından danışman olarak hizmete çağrılmayacak… Olur mu böyle şey?
Benim algıladığım, sanki dağlarda yine bir acemilik yaşanıyor gibi… Tabii ki ben yanılmış olayım… Bu algılama yalnız bana ait değil… Konuştuğum birçok insanda da bu algılama var…
Tamam, AB için birçok yasa değişikliği oldu… Bunun getirdiği bir uyum süreci vardı… Fakat ne olursa olsun, terörle mücadele konusunda ne ordunun ne polisin ne de MİT’in elini kolunu bağlayan temelden engeller oluşmadı… Haydi diyelim ki oluştu… Bunun altından kalkmak çok mu zor?
Evet, Güneydoğu’da askeri olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin lehine çok şey değişmişti; fakat biz bunun sürekliliğini başka alanlara kaydırarak geliştiremedik… Bir rehavet ortalığı sardı… Bu konuda tembel davrandık; her şeyi iç politikaya alet ettik, sloganlar ürettik, kendimizi kandırdık…
Askerlikte bir kural vardır; savaş önce masada kazanılır; masada kazandığına güvenen, çok büyük hatalar yapılmadıkça arazide de, mutlaka kazanır…
Evet ben şeytanın avukatlığını yapmayı yeğleyerek, soru soruyorum: Dağlarda bir şeyler oluyor… Şehitler çoğaldı… Tüm bu olup bitenlere karşın tabii ki, her şey bitmiş değil… Hele hele morallerin hiç bozulmaması gerek…
Bunun için de, öncelikle, yeni durumun acilen masaya yatırılması gerekir…
Askerse asker, silahla silah, politik destekse destek… Daha ne isteniyor…
Dünyada en fazla Kürt nüfusuna sahip bölge ülkesiyiz...
Ekonomisi küçük, yüzölçümü küçük, nüfusu az Suriye, uzun süre PKK'yı koruyup, geliştirip bölgede Kürt kartını sonuna kadar kulandı, ta ki sınırda bir paşanın Suriye'yi işgalle tehdit etmesine kadar...
Evet, hâlâ Kuzey Irak PKK'nın arka bahçesi gibi... Koskocaman Türkiye o bölgeyi politik arka bahçesi olarak kullanmayı yeğlemedi, alanı onlara bıraktı... Oyunu bozmak için ikide bir Kandil Dağı'nı bombalamak birşeyi değiştirmiyor... Çünkü ortada düzenli bir güç yok... PKK'lı bombalama başladığı zaman Kalaşnikofunu sırtlayıp Erbil, Duhok ve süleymaniye'nin yolunu tutuyor... Daha sonra tekrar kampına dönüyor... Oyunu bozmanın daha incelikli planları yapılamaz mı?
Evet... Düşünmememiz gereken çok şey var... Geleceğimizi güvenli kurmak için Türkiye'nin, yalnız içerdeki Kürtler ile ilgili değil, sınırötesindeki Kürtleri de kapsayacak bir Kürt politikası oluşturması gerekmez mi?
Büyük devlet geleneğine sahip ülkelerin yaptıklarını biz niye yapmıyoruz... Haydi bırakalım öbür devletleri, Osmanlının büyük devlet politikasından da mı hiç ders çıkarmıyoruz... Tarihin o bereketli toprağını niye eşelemiyoruz...
Çağımızda Amerika yeniden keşfedilmiyor...
Yapılan anketlerde ne enflasyon ne Lübnan ne de işsizlik insanları gelecek açısından düşündürüyor… Ortak arzu şehit cenazelerinin olmaması.. PKK konusunun acilen hallolması… Bunun da Türkçesi; Kürt sorununun bir daha yaşanmaması için ulusal politika üretmek…
Bu toprakların makul insanlarının, cesaretli makul çözümlere evet deme olgunluğu vardır… Yaygara koparanlar azınlıktadır… Fakat azınlığın, akla gelmeyecek oyunlara gelip sokağı ele geçirme tehlikesi her zaman mevcuttur… Hem sokağı hem de makul çoğunluğu ikna edecek çözümler üretmenin zamanı geldi… Zaman geçmeden, her iki taraftan daha fazla kan akmadan, çözümün de tek taraflı olmadığını bilerek, akıl denizlerine yelken açmanın ustalığını göstermek o kadar zor mu?
Bir taraftan PKK’nın uzaktan kumandalı mayınlarına daha fazla şehit vermemenin yolları araştırılırken, bir taraftan da rehavet döneminde kaybettiklerimizi telafi etmenin kadrolarını oluşturup, yeni bir Türkiye’nin önünü açmak ortak istek olarak yöneticilerin önünde duruyor.
Yoksa… Güneydoğu’nun dağlarında çabalayıp, yeni çağın imkanlarını, ufkunu uzaktan mı seyredeceğiz… İşte Türkiye buna katlanamaz… Türkiye’yi bu çağın dışında tutmak isteyenleri de bu ülkenin insanları affetmez…
Komplekslerimizden arınıp, “haydi” demek mi hayırlı, yoksa her gün şehit cenazelerinde ağlamak mı?...
Kıyametin sorumlusu aklını, vicdanını, merhametini yitirenlerdir… Kıyametin sorumlusu olmayayım...
Yayın Tarihi :
3 Eylül 2006 Pazar 21:21:07
Güncelleme :4 Eylül 2006 Pazartesi 18:19:21
Yorumlarınız
yüksel gider IP: 85.102.45.xxx Tarih : 4.09.2006 23:22:31
Sayın Mehmet Bey konuyu çok güzel detaylarına inerek anlatmışsınız.Fakat: Konun sonunda bir eksiklik var gibi geldi bana.Türk Vatanı Bir Bütündür Bölünemez ve Hiç bir kimseyede birileri istiyor diye taviz verilemez.Bu Ülkede Meydan Boş Değildir.Gerekirse bu Ülke için Daha çok Şehitler verilecek.Fakat: Üç -beş dış güçlerin yalakalarına taviz verilmeyecektir. Merhamet Nerede? Kalleşçe askerlerimizi arkadan vuranlara. Dersini Siyasilerin O Bölgeye Özel Harekat Timlerini Sevk ederek derslerinin verileceğine inanıyorum. Bu Ülkedeki satılmış kürtlere dersleri yeri geldiğinde dersleride verilecektir.Vatanını seven Kürt kardeşlerimize değil.Satılanlara.... buda böyle biline... y.gider.
ibrahim yılmaz IP: 85.103.226.xxx Tarih : 16.09.2006 20:39:43
sayın mehmet bey pkk nın nasıl bir ciid güç topladığını çok güzel anlatmışsınız.aynen katılıyorun ama şunu bilmeniz gerekirki yazınızın son bölümündeki sözleriniz kabul edilemez.bu vahşi teröristlerle asla savaştan başka yolla mücadele edmemeliyiz. yoksa korttunuzmu bu hainlerden yoksa başkamı derdiniz anlamadım.ama şehitlerimizin kanıyla dolu dağlar,asla bu hainlere teslim edilmeyecektir.bunu böyle bilin belirttiğiniz gibi daha önce kazandık gene kazanacağız.
kamil özcankat IP: 88.227.206.xxx Tarih : 28.08.2007 02:45:42
mehmet bey çok iyi anlatmışsınız aynen katılıyorum artık şehit cenazelerine ağlamayı bırakıp bu şehitler neden oluyor bunları araştırmalıyız tabikide vatan için gerekirse birçok şehit verilir ama biz bu zihniyetle gitmemeliyiz vatan için ölecek adam değilde yaşayacak adamlar lazım demeyi bilmeliyiz niye durduk yere sürekli şehit verip duralım ki şehitler ölmez vatan bölünmez diyoruz önlemimizi iyi almazsak bölmeye hazır o kadar kurum var ki...