16
Mayıs
2024
Perşembe
ANASAYFA

Şırnak dağlarındaki insan "Adam"

Bir süredir ortalıkta Kuvvacı, milliyetçi, ırkçı yaygara kol geziyor. Tüm bu yaygaranın altında yatan ise, kendimize olan güvensizliğimizden kaynaklanan manasız korkularımız. Dünyada herkesin bize karşı olduğunu sanıyoruz. Kişiliklerimiz yaralanmış sanki. Onun için bir kısım milliyetçiler, kendilerine “yalnız kurtlar” adını vermiş, bir kısmı ise İttihatçılardan kalma ritüellerle kuvvacılık oynuyor… 

Aslında işinde gücünde olan büyük çoğunluk olan biteni ağzı açık seyrediyor şaşkınlıkla…

Ağzı açık seyredenlerin bir kısmı da eskiden ve halihazırda dağlarda savaşanlar… Onlardan biri de benim arkadaşım. Adı Yakup Özyıldız, 1985-1986 yıllarında Şırnak’ta asteğmen olarak görev yaptı. “Bir seneyi aşkın zaman içinde yalnızca bir ay Şırnak’ta oldum, onun dışında hep dağlardaydık” diyordu Yakup Özyıldız… 

Askerliğinden sonra Milliyet gazetesinin bürolarında gazetecilik yaptı. Son görev yeri Milliyet Antalya Büro Şefliği’ydi. Ben de İstanbul merkezdeydim. Bir kez olsun askerliğini, orada başından geçenleri bize anlatmadı. Hep işinde gücünde oldu. Şırnak’ta yaşadıklarından sonra hayata tutunmaya çalışıyordu besbelli. Dik duruşlu, onurlu bir gazeteciydi. Yaptığı haberler de insancaydı. O “önce insan sonra gazeteci” olanlardandı. Sonra evlendi, evliliği yürümedi, boşandı… Sonra, “Ben İstanbul’dan, Ankara’dan yazın tatile gelen patron yalakası gazeteci müsveddelerinin teşrifatçısı olacak adam değilim” diyerek bastı istifasını ve küçük bir kırtasiye dükkanı açtı. Sonra, kendine anadilinden yadigâr “Parpali” lakabını taktı… Yani Lazca “Kelebek”… 

Biliyorsunuz kelebekler fazla yaşamazlar… Belki de o; kelebeklerden aldığı ilhamla, -fizik olarak bir haftada ölmeden- içindeki sıkıntıyı her gün öldürüp, kendine, çevresine ve hayata yeniden ve düşmanlıklardan uzak, bir renk, bir güzellik vermek için lakabını Parpali olarak seçti…. 

O şimdi, küçücük dükkanından kazandığı mütevazı parayla yaşayıp, hafta sonlarında arkadaşlarıyla dağlarda dolaşıp, bir gazetenin blog sayfasından, iç yalnızlığını elektronik dünyanın çoğulluğunda paylaşarak, kendini ifade ediyor… 

Benim “kirli savaş” olarak tanımladığım savaşın içinde savaşarak askerlik yapmış Yakup Özyıldız, hiç kimseye düşmanlık duymuyor. Onu-bunu soymuyor, dolandırmıyor ticaret ve vatan adına. Devletle de ilişkisi yok vergisini vermek dışında. İçi temiz, dışı temiz… Yani vicdan kapısı sonuna kadar açık insan oğlu insan… 

Onun Şırnak dağlarında yaşarken kaleme aldığı bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim…

Savaşan insanların korkularıyla, cesaretleriyle, fedakârlıklarıyla, insani ihtiyaçlarıyla;  iç dünyalarının derinliğini en temiz en sıcak en sade en önyargısız olarak ortaya koyan bu eşsiz yazıyı okumanızı istedim.

Ortalıkta dolaşan şımarıklara ve dağları bilmeyenlere de önerelim... Bu yazı kavga üzerinden, ölüm üzerinden,sorunları çözmeme üzerinden, şehit edebiyatı üzerinden kendilerine görev çıkaranlara ders olsun… 

“Adam… 

Adam, helikopterle Cuma günü tabura döndü. Hava güneşliydi. Her şey güzeldi. Bir gün önce Tunceli’deki çatışmada 4 erin öldüğünü, biri astsubay 7 kişinin yaralandığını öğrenince içi burkuldu. Dünyaya bir okkalı küfür salladı. 

Adam, arkadaşlarıyla jandarma gazinosuna gidip iyi bir yemek yedi. Gece 24.00’e doğru lojmana döndü. Arkadaşları yattı. Adam dergi okumaya başladı. Yarım saat kadar geçmişti ki, silah sesleri duydu. Adamın kalbi çarpmaya başladı. Korktu. ‘Tüfeğim de yanımda yok’ diye düşündü. Tabancasını başucuna koydu. Hemen ışığı söndürdü ve uyumaya çalıştı. Lojman yola çok yakındı. Bunu düşününce iyice korktu. 

Adam'ın kapısı sabah çalındı. Asker gelmişti. ‘Komutanım, sizi nöbetçi amiri istiyor’ dedi. Binbaşı’nın yanına geldi. Adam’a, tabur nöbetçi subayı olduğunu söyledi. Sonra, dün akşama doğru göreve giden timden bir erin öldürüldüğünü söyledi. Adam konuşamadı. Dışarı çıktı. 

Biraz sonra öldürülen asker getirildi.Tugay komutanı ve diğer komutanlar geldi. Ölen için saygı duruşu yapıldı. Tabut omuzlara alındı. Adam da tabutu taşıyordu. Arabanın üstüne bağlandı. Memleketi Afyon’a gönderilecekti. 

Adam, hayatında ilk kez tabut taşıdığını düşündü. Askerin nişanlı olduğunu, babasının ölmüş olduğunu, fakir bir aile olduklarını öğrendi. Tabut gitti! 

Adam bölük karargâhına yürüdü. Bir dakika olmamıştı geleli. Santraldaki asker, ‘Komutanım, Samsun hazır’ dedi. Telefonun diğer ucunda Hamiyet ablası vardı. ‘Nasılsın’ dedi. Adam, ‘Fıstık gibiyim’ dedi. Diyecek başka bir sözcük bulamıyordu. Aynı lafları tekrarlayıp durdu. Konuşma bitti. 

Adam tekrar gazinoya geldi. Telefon çaldı. ‘Rize hazır’ dediler. Telefonda adamın yengesi vardı. ‘Nasılsın’ dedi, ‘Fıstık gibiyim’ dedi. Başka da bir şey diyemedi. ‘Telefon arızalı galiba. Ben seni sonra ararım yenge’ dedi ve kapattı. 

Adam 70 küsur gündür dağdaydı ve o süre içinde hiç konuşamadığı sevdikleriyle bile konuşamıyordu. Beş on dakika önce omzunda taşıdığı tabutu düşündü. İçinde yatanı, nişanlısını, anasını düşündü. Yaşam devam ediyordu. Ölen ölmüştü. Adam da yaşıyordu. Ama nasıl? Sevdikleriyle bile konuşamayan Adam’a yaşıyor denilir miydi? 

Adam başka şeyler düşünmek istedi. Yaşamı gözünün önüne getirdi. Ankara’yı, İstanbul’u ve başka şehirleri düşündü. İki gün önce pusuya düşürülüp öldürülen 4 askeri ve bugünkü tabutu düşündü. Dağlarda atacağı pusuları düşündü. Ölümü düşündü. Korktu. Titredi. 

Ve Adam sonunda okkalı bir küfür etmeye karar verdi. Kime, neye küfür edeceğini biliyordu. Ve bastı küfürünü! 

(25 Mayıs 1985 / Şırnak)”


Yayın Tarihi : 17 Şubat 2007 Cumartesi 13:40:14
Güncelleme :18 Şubat 2007 Pazar 16:31:38


Bu haber hakkında yorum yazmak ister misiniz?
Yorumlarınız
Hazım Ücün IP: 144.122.250.xxx Tarih : 18.02.2007 20:01:30
Adam güzel demiş; osözkonusu bölgeyi anlamak için, orada yaşamak lazım...

Yakup Özyıldız IP: 88.254.168.xxx Tarih : 28.02.2007 15:45:51
Yapılan yorumlar için teşekkür ediyorum. Ancak, Serkan beyin yorumunu anlamadığımı belirtmek isterim. O dönemde yaşadıklarımı gün gün not tuttum. Ve bu yaşananlar için de hiç bir zaman o bölge halkını suçlamadım. Sanırım yanlış anlamış.

ismail koç IP: 88.227.9.xxx Tarih : 20.02.2007 22:01:20
Gerçekleri dile getirmiş adam... Ne yorum yapayım..1

serkan cizreli IP: 88.254.55.xxx Tarih : 27.02.2007 16:40:59
eve gerçekten çok güzel yazmış yüreğine sağlık ama yazdıkalrında şırnakta yada o bölgede yaşan toplumun bir suçu yok bu yazıdan gene gölgeye kararlama çıkmamasını umut ediyorum..

ece telli IP: 85.100.173.xxx Tarih : 25.02.2007 20:40:10
adam konuşsun, yazsın, anlatsın.kendilerine aydın diyenleri aydınlatsın.iyiki var adamlar ve çoğunluk onlara minnet duyuyor.

ŞİRVAN ALTAN IP: 88.254.95.xxx Tarih : 24.02.2007 09:45:49
Ben bölgede, Şırnak'ta yaşayan bir insan olarak diyorum keşke 1985-1998 görseydiniz.....

cumhur kılıç IP: 88.241.117.xxx Tarih : 9.06.2007 23:11:26
merhaba ADAM bende sısın gıbı 1985 1986 yıllarında sırnakta askerlık yaptım o zamanlar 119. sınır alayı ıdı oraların ruh halını goren yasayan bılır beraber yemek yedıgınız arkadasınız bır ıkı saat sonra sehıt oldugunu gordugunuzde yasadıgınız soku anlatamazsınız cok zordu cok allah oradakılere kuvvet bekleyenlerınede sdabır versın

nuray erçağan IP: 81.214.67.xxx Tarih : 22.02.2007 10:20:25
zaten ölenler hep yoksul çocukları değil mi ?öldüklerinde yerini başkaları alacak ...ve o ölürse de dünya çok bir şey kaybetmeyecek...