İşte zavallı Fethullah…. Efendi mi... Geçin... Geçin... Ve korkmayın dünya insanlarından... Yalancı vücutların gölgeleri de yalancıdır... Onların güneşi yoktur ve gölgeleri yalancıdır... Çünkü güneş ile vücud gerçektir... Yaradılış apaçıktır.
CHP (Cumhuriyet Halk Partisi) Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Erzurum’daki (16.07.2007) mitinginde nihayet zuhur etti Fethullahçılar…
Erzurum'daki Fethullah taraftarları
Biliyorsunuz, Fethullah Gülen, Erzurumlu…
Onun müritleri de kendilerini tutamamış ve şeyhlerinin memleketinde ortaya çıkmaya gerek duymuşlar… Ne tesadüf...
Bu bir provokasyon olabilir mi?
Oooo.. Türkiye, provokasyon cennetidir…
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım…
Siyaset tarikat şeyhlerinin işi değildir…
Çok meraklıysanız siyasete, o zaman efendi gibi ortaya çıkın... Kurun partinizi, çıkın meydanlara... Tercihinizi kullanın.
Bunu söylerken de inanç sahibi insanların siyasi tercihi, reyi olmaz demem...
Tabii ki tarikat veya cemaatlere bağlı insanların birey olarak siyasi reyi ve düşüncesi vardır ve bu onların çok doğal hakkıdır.
Tabii ki kendilerini tarikat üyesi gibi gören, sanan; aslında dini cemaatlere bağlı insanların da siyasi tercihi olmalı ve olur...
Fakat o insanların siyasetteki duruşu diğer insanlara göre daha kibar daha öfkesiz olması gerekmez mi?
Fakat nerede...
Yukarıda gördünüz... Bir partinin borazanı değil, militanı olmuşlar... Ayıp ayıp...
O zaman tercihinizi yapın; tarikat ve Allah işleriyle uğraşmayın...
Medya tarikat işi değildir... Gerçi bu dünyada tarikatler nelere bulaşmadı ki...
Siyaset, finans işleri, yani para ve dünya işleri tarikat şeyhlerinin, müridlerinin işi değildir…
Neden?...
Tarikat şeyhleri, inanç ve Allah insanıdır; para ile siyaset ile güç ile medya ile ilgili değildir...
Olmaması en doğalıdır; Allah'ın kitabı da öyle der...
O işler pisliklerindir.
Yani, yoksul memleket çocukları dağlarda savaşırken; ana, baba ocağına şehit cesetleri olarak dönerken, çocukları (dümenden) asker olmayan, hayat boyunca (okumuş, meslek sahibi olarak) zahmetkeşlik yaparak bir ev sahibi bile olamayan; namuslu yoksul insanların yaşadığı ülkede, 3-4 yıl içinde milyon dolarlık işler çeviren çocuğu olan başbakana meydanlarda yardakçılık yapmak inanç işi değildir...
Yazıklar olsun size...
Sizi bulutlar ötesinden seyreden Yunus Emre, Mevlânâ, Nâzım Hikmet utançla seyrediyordur herhalde...
Gidin önce aynaya bakın; orada saf, güzel, sevildiğiniz bebekliğinizi görün; bir de adaletsiz dünyanın kucağına nasıl düştüğünüzü seyredin! Nasıl katil olduğunuza yanın!
İnancın işi pislik dünyası değildir... İnanç insanının dünyası nurlar bahçesidir...
Bu Fethullan işi başından bu yana benim ibretle takip ettiğim, bir tuhaflıktır…
Umarım, bu tuhaflık başka yerlere çekilmez; Erzurum mitinginde olduğu gibi…
Hey… Şekerli Fethullan hemşehrim (bu arada ben de Erzurumlu bir garibanım) müritlerini sıkı takibe al; tabii öyle bir derdin varsa.
Biraz düşün ve ‘fethullah insanı’ olarak ne olur ne olduğunu ortaya koy; ne olduğuna karar ver; çünkü çok saf insanı tuhaf ettin..….
Bir gün benim gibi (benim gibi gitmezsin.. Çünkü biz, yani çalışarak hayatla mücadele eden insan gibi değilsin de…) bu dünyadan göçüp gideceksin…
Dünya ağlama yeri değildir…
Şeyhler gizli gizli ağlar...
Sen ise, tam bir bunalım insanısın…
Gözün hep yaşlı… Kadın gibi ağlamaya pek meraklısın?
Gözü yaşlı şeyhi gerçek müritler; yani çooook eskiden, yani eski tarikatlarda takmazlardı…
Onlara başka bir şey derlerdi…
Zaten onlar şeyh bile olamazdı…
Hey Türkiye’nin bunalımlı insanları, kendinize gelin…
İkiyüzlü olmayın…
Bizim ağlayan insanlara; para ile medya ile ilgili borsa ile ilgili tarikat insanlarına ihtiyacımız yok…
Delikanlı olalım, yani cesur olalım, kendimize, yaradılışımıza güvenelim...
İçimizdeki gül kokusunu teneffüs edelim..
Kendinize gelin… Çağrım da özellikle aynen uzayda tek başına dolaşan fakat uzayla yabancılaşmamış yıldızlar gibi yalnız olanlara...
Çağrım geleceğin insanlarına; cesur, -inançlı veya inançsız olması gerekmez- ve sorumlu (adaletsizlikten, yoksulluktan, ahlaksızlıktan, şımarıklıktan, kirlilikten şikayetçi) akıl sahibi insanlara...
Hür-özgür- olmak için sürüden ayrılalım... Yani yaradılışa saygı için... Çünkü yaradılış bizim özgürlüğümüzdür; esaretimiz değildir.
İnsanoğlu evrende özgür olarak varoldu, şimdiki esaretimize karşı çıkmak için de yalancı şehylere ihtiyacımız yok.
Akıl ve cesaremiz bize yeter...
Anlatabildim mi?
Özgür insan olmak için şeyhe ve kılıca hiç ama hiç ihtiyacımız yok...
Tabii sorunumuz özgür olmaksa!
Ve, sorunumuz bu dünyayı pisliklerin elinden alıp özgür olmaksa...
Sizi bilmem fakat benim tercihim özgür olmak... O nedenle şeyh müridi değilim, kıç yalamayı hiç sevmem, kendi başıma dönerim bu evrende. O nedenle çağdaş dünyanın bizi mahveden araçlarına ihtiyacım yoktur ve olmadı da . Ne arabam var ne yatım. Hazinem evrende umud ettiğim adaletli, vicdanlı temiz gelecektir.
Çocuklarımı da öyle yetiştirmeye gayret ederim bu vahşi, adaletsiz ve pis dünyada.
Dikkat eder misiniz fethullah sürüsü... O, Samanyolu TV'ye hiç akıl ile baktınız mı? Orayı seyreden çocuk güzel ve iyi insan olur mu? Lüks, azgınlık ve para kültürünü azdıran Amerikan TV'lerinden farkı var mıdır edepli olmak iddiasındaki o TV'nin; size sorarım!
Aynı dünyanın bir başka parçası olan Kanal 7'nin, Mesaj TV'nin programları sizi memnun ediyor mu?
Biliyorum ki çok beğeniyorusunuz o kanalları...
İşte, o zaman bu azgın dünyadan şikayet etmeyin...
Bilirim ki o azgın dünyadan şikayetiniz, o dünyanın nimetlerine, zenginliklerine sahip olamamakta yatıyor..
Derdiniz, o vahşi kapitalizmle yarışmak; o dünyanın nimetlerine ulaşıp o dünyayla eşit ve aynı olmaksa... Yani o pis dünyanın ortağı olmaksa... Müslümanlık oysa, o Müslümanlık sizin olsun...
Hayat nedir?
Şimdi çok az kalan aksakallıların anlattığına göre hayat; çıkar kavgalarından uzak kalmak, insanın insanla eşit olması; börtü böcek, hayvanat ile dost olması; çayır, çimen ve çiçekle ahbap olması; su içinde özgür balık olması içindi...
Böyle bir hayat istiyorsak, üstümüzde ne kılıç ne şeyh olsun...
'Ben'imizi bize bırakın be!...